Çanakkale'deki Troya Antik Kenti Kazı Başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan, İngiltere'nin başkenti Londra'daki, British Museum’da açılan ‘Troya: Mit ve Gerçeklik’ sergisi kapsamında düzenlenen ‘Mitolojinin ve Arkeolojinin Kenti: Troya’ isimli konferansa davetli olarak katıldı. Çanakkale'den dünyaya birçok kez, Troya'dan kaçırılan eserlerin ait olduğu topraklara dönmesi gerektiği çağrısı yapan Aslan, bu kez Avrupa'nın kalbinden dünyaya seslendi. Konferansta, Troya’dan kaçırılan eserler Troya Müzesi’ne dönmelidir" diyen Aslan, bu çağrısının, katılımcılar tarafından da kabul gördüğünü söyledi.
Troya Kazıları Başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan, Çanakkale merkezine bağlı Tevfikiye köyü sınırlarındaki Troya Antik Ören Yeri'nden 1873 yılında Alman Arkeolog Heinrich Schliemann tarafından kaçırılan ve şuan dünyanın 44 farklı müze ve koleksiyonuna dağılan eserlerin, ait olduğu topraklara dönmesi için en büyük argüman olan Troya Müzesi'nin tamamlandığını ve her şeyin hazır olduğunu söyledi. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Rüstem Aslan, 20 Kasım'da İngiltere'nin başkenti Londra'daki British Museum’da açılan ‘Troya: Mit ve Gerçeklik’ sergisi kapsamında düzenlenen ‘Mitolojinin ve Arkeolojinin Kenti: Troya’ isimli konferansa davetli olarak katıldı. Aslan, bu düşüncesini, Avrupa'nın kalbi olan Londra kentindeki konferansta müzeciler ve diğer katılımcılar ile paylaştı.
Sergi kapsamında British Müzesi'nin, kendisini son dönem çalışmalarını anlatması için konferansa davet ettiğini belirten Aslan, şöyle konuştu:
"Bu konferansta özellikle Troya ile ilgili yapılan çalışmalar, 2018 Troya Yılı ve 18 Mart 2019 tarihinde Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın müze açılışı ve ondan sonraki etkisiyle ilgili konferans verdik. Burada bizim asıl derdimizi ve söylemek istediğimiz, eserlerin çıktığı yerde sergilenmesidir. Troya’dan kaçırılan eserler Troya Müzesi’ne geri dönmelidir. Bunları anlattık. Troya Müzesi çok büyük bir proje. Troya Müzesi aslında bütün bu tartışmalara noktayı koyan bir proje. Çünkü Troya Müzesi’nde Troya’dan kaçırılan, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2011 yılında Pen Müzesiyle ortaklaşa çalışmasıyla geri getirilen eserlerin de sergilendiği bir müze. Yani eserleri çıktığı yerde sergilenmesi ilkesinin en ideal bir şekilde gerçekleştirildiği müze. Böylelikle artık eserlerin çıktığı yerde sergilenmesi ilkesinin tartışılmadığını, bunun kabul gördüğünü oradaki soru-cevaplarda, tartışma konusunda bunlarla ilgili görüşler bildirildi. Oradaki müzecilerle konuştuğumuzda aslında Troya’dan Schliemann tarafından 1873’den sonra 1890’a, ölümüne kadar çaldığı, götürdüğü eserlerin görkemli Troya Müzesi'nde sergilenmesi gerektiğini herkes kabul etmekte. Benim sunumumda, konuşmamda ve oradaki müzecilerle yaptığımız konuşmalarda bunun aksi bir görüş beyan edilmedi. 400 kişilik salonun tamamıyla doluydu. Büyük oranda İngilizler vardı. Aslında konferans sonrasındaki sorular sonrasında da özellikle bu durum, Troya Müzesi, Troya Müzesi'nde sergilenen eserler büyük alkış aldı."
"Bu eserlerin ilkesel olarak dönmesi gerektiğini biz söylüyoruz" diyen Prof. Dr. Rüstem Aslan, eserlerin geri iadesi noktasında Troya Müzesi'nin önemine değinerek, şunları söyledi:
"Biz Troya Müzesi hayalini neden kurduk, 20 yıldır Çanakkale bu hayali neden kurdu. Çünkü eserlerin geri dönmesi için en büyük argüman buydu. Bu hayal gerçekleşti. Bundan sonraki adımlar aslında, bunun etik olarak tartışılması. Ben akademisyen olarak bunu söylüyorum. Tabi Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın hukuki girişimleri var. O bizim dışımızda. Fakat etik olarak bunun tartışılması gerektiğine inanıyorum. Eserlerin geri dönmesiyle ilgili konuların konuşulması, tartışılması ve Troya Müzesi Türkiye’nin en modern müzelerinden bir tanesi. Her şey hazır. Bir kısım eser de geldi. Troya Müzesi'nin çatısı altında sergileniyor. Bu artık kabul görüyor. Bundan sonra atılacak adımların, kültürel ve ülkeler arası ilişkilerle çözülebilecek bir konu olduğunu düşünüyorum."
Hisarlık’taki Troya’da kazıların 1870’de başladığını belirten Aslan, "Fakat o dönemde Osmanlı’nın Hisarlığa, Troya’ya olan ilgisi çok fazla. O dönemde bu alanın kamulaştırarak korumaya alındığını biliyoruz. 1873’te hazineler çıkıyor. Bir kısmı dönemin müzesi İstanbul’daki Müze-i Hümayun gönderiliyor. Fakat, 1873’te o büyük Priamos Hazinesi olarak tanımladığımız hazine çıkarılıyor ve kaçırılıyor. Bu süreç sonrasında Osmanlı Devleti’nin topraklarından kaçırılan eserleri geri almak için başlattığı ilk hukuki süreç, Atina’daki süreç, 1874’te başlıyor ve 1875’te bitiyor. Maalesef başarılı olamıyor. Fakat bu süreç sonrasında Heinrich Schliemann aralıklarla 1890’a, ölümüne kadar geliyor, izinler alıyor, çalışıyor ve özellikle 1890’da da yani davadan sonra hazineleri kaçırdığını biliyoruz. Fakat hazinelerin macerası çok hüzünlü ve trajik. Çünkü İngiltere’de sergilendikten sonra Berlin’de sergilenmeye başlıyor ve 2’nci Dünya Savaşı’nda bu hazineler, aslında buluntuların hepsi tahrip oluyor. Hazineler Moskova’ya gidiyor ve Puşkin Müzesi'nde sergileniyor. Böyle bir hüzünlü hikayesi var. Bu hüzünlü hikayenin mutlu sonla bitmesi, eserlerin Troya Müzesine dönmesi ve Troya Müzesi çatısı altında sergilenmesiyle gerçekleşir" dedi.