Erkek: “Kimilerini terör örgütleri, kimilerini cemaatler, kimilerini ise halk lider yapar. Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, net bir biçimde halkın lideri olarak tarihe ismini yazdıran eyleme imza atmıştır. 432 kilometrelik ve 25 gün süren yürüyüşümüz, dünya siyasi tarihinin en uzun süren ve en geniş katılımlı eylemlerinden biri olmuştur. Tamamen Anayasal hakkımız olan, barışçıl ve adalet talepli bu eylemimiz, İstanbul Maltepe’de 2.5 milyon kişinin katıldığı ve bir o kadar insanın alana giremediği Adalet Mitingiyle sona ermiştir. Yalnız, sadece bu eylemimiz sona ermiştir. Başka bir ifadeyle bu bir son değil, başlangıçtır. Bizim mücadelemiz, CHP mücadelesi değil. Bizim mücadelemiz bir kişinin tutukluğuyla ilgili de değil. Bu nedenle ülkemize adalet gelene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Her zaman söyledik: FETÖ’ye olduğu gibi tek adama da karşıyız. 15 Temmuz darbe girişimine olduğu gibi 20 Temmuz’da OHAL ile gerçekleştirilmek istenen sivil darbeye de karşıyız. Güçlü parlamentonun olduğu, demokratik ve laik bir hukuk devleti bizim idealimiz. Ülkemizde OHAL ile yaşatılan Saray kökenli adaletsizlikleri, adaletle yıkmak için tüm çabamız. Bu nedenle gerek parlamentoda gerekse sokakta, herkes ama herkes için adalet istemeye devam edeceğiz. Bu uzun ve kutlu yürüyüş, binlerle başladı. Sadece adalet isteyen on binler yürüyüşümüzde bizimle oldu. Daha sonra on binler milyon oldu ve Maltepe Sahiline aktı. Her kesimden her meslekten her yaştan ve her siyasi görüşten yurttaşlarımız bize eşlik etti. Herkes elinde Türk bayrağı, Atatürk posteri ve adalet yazısıyla kendisini protesto edenleri bile alkışlayarak yürüdü. Bu yürüyüşte başta Genel Başkanımız, liderimiz Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere, ter akıtan, bize destek olan, katkı sunan ve hatta eleştiren, protesto eden herkese ama herkese teşekkürler. Çanakkale’den gerek yürüyüşün her etabında gerekse dev Adalet Mitingi’ne destek olan hemşehrilerimize de özel bir teşekkür etmek istiyorum. Artık 9 Temmuz siyasi tarihimizde yeniden doğuşun tarihi olarak anılacak. Çünkü biz; tutuklu gazeteciler için yürüdük. 249 şehidimiz ve 2 bin 301 gazimiz için yürüdük. KHK ile mağdur edilen Nuriye ve Semih, akademisyenler, memurlar, askeri öğrenciler ve adil yargılanmayanlar için darbenin siyasi ayağını ortaya çıkarmayanlara, haksız ve hukuksuz işlere imza atanlara karşı yürüdük. Saraydan, Bakanlıklardan emir almayan, vicdanıyla karar veren hukukçulara sahip çıkmak için yürüdük. En iyi adalet vicdanlardadır, zulüm ile abad olunmaz, adalet mülkün temelidir dedik ve yürüdük. İşte bu yürüyüş sonucunda milyonlarca kişinin oybirliğiyle kabul edilen manifestomuz, tarihe kazınmış, geleceğe demokrasi ve adalet manifestosu olarak geçecek belgedir.” dedi.
İşte Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun okuduğu o manifesto:
"Bir; 15 Temmuz darbe girişimini bir kez daha açık ve kesin bir dille lanetliyoruz. 15 Temmuz gecesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kararlı, onuru duruşu ve halkımızın sokağa çıkarak FETÖ darbe girişimine karşı direnmesi, ülkemizin anayasal ve demokratik kazanımı olmuştur. Biz buna sokağın, halkın 15 Temmuz'u diyoruz. Ancak bu darbe girişiminin siyasi ayağının ortaya çıkarılması, iktidar tarafından bilinçli olarak engellenmektedir. 249 şehidimizin aziz hatırası ve 2 bin 301 gazimiz için Fetullah Gülen Terör Örgütü'nün siyasi ayağı ortaya çıkarılmalı ve gerçek darbecilerden hesap sorulmalıdır.
İki; iktidar tarafından 15 Temmuz darbe girişimi fırsat bilinerek 20 Temmuz darbesi yapılmıştır. 20 Temmuz'da OHAL ilan edilmiş ve TBMM'nin yetkileri gasbedilmiştir. Biz buna sarayın 15 Temmuz'u diyoruz. Bir sivil darbeye dönüşen OHAL uygulamaları, yasama, yargı ve yürütme gücünü tek kişide toplamıştır. OHAL derhal kaldırılmalı ve hukuk düzeni, evrensel ilkeler uygulanarak yeniden tesis edilmelidir.
Üç; yargıyı siyasetin emrine vermek, demokrasiye ihanettir. Dolayısıyla demokrasinin can ve mal güvenliğinin vazgeçilmez kuralı olan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı mutlaka sağlanmalıdır. Adil yargılanma hakkı eksiksiz bir şekilde uygulanmalıdır. Kollektif suç gibi, insan haklarına aykırı uygulamalardan vazgeçilmelidir.
Dört; OHAL uygulamalarıyla, mağdurların yargıya erişim ve sosyal güvenlik hakları ellerinden alınmıştır. OHAL mağdurları adeta sivil ölüme terk edilmiştir. Mağdurların yargıya erişim ve sosyal güvenlik haklarını kısıtlayan tüm uygulamalara hukuk devletinin gereği olarak son verilmelidir.
Beş; 20 Temmuz sivil darbesinden sonra 15 Temmuz darbe girişimiyle ve onun arkasındaki örgütle hiçbir ilişkisi bulunmayan ama sırf hükümete muhalif göründüğü için bütün haklarından yoksun bırakılan akademisyenler ve diğer kamu görevlileri, görevlerine iade edilmelidir. Anayasa Mahkemesi'nin içtihatları dikkate alınarak tutuklu milletvekilleri derhal serbest bırakılmalıdır.
Altı; 150'nin üzerinde gazetecinin hapiste olduğu bir ülkede demokrasiden söz edilemez. Sadece mesleklerini yaptıkları için tutuklanan gazeteciler derhal serbest bırakılmalı, medya üzerindeki tüm baskılara son verilmelidir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
Yedi; OHAL koşullarında, serbest tartışmanın yapılmadığı bir ortamda ve üstelik devletin bütün imkanları seferber edilerek gerçekleştirilen anayasa değişikliği gayri meşrudur, toplumun ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan anayasa yerine bir kişinin beklentilerine yanıt veren bir anayasa değişikliği Yüksek Seçim Kurulu'nun yasa dışı kararıyla yürürlüğe konulmuştur. Bu bir mühürsüz seçimdir. Türkiye gayri meşru bir anayasayla yönetilemez, yönetilmemelidir.
Sekiz; demokratik parlamenter sistem üzerindeki her türlü vesayet kaldırılmalıdır. Din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olan insan haklarına dayalı, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti güçlendirilmeli, liyakat, kamuda göreve başlama ve görevde yükselmede esas alınmalıdır. Eğitimde laiklik ilkesinin aşındırılmasına son verilmeli ve toplumsal adaletsizliği yeniden öğreten eğitim politikaları değiştirilmelidir.
Dokuz; sadece hukuk alanında değil, toplumsal yaşamın bütün alanlarında yaygın bir adaletsiz düzen devam etmektedir. İşsizlik, yoksulluk insanca yaşam ücretinden yoksunluk, örgütsüzlük, ayrımcılık, yaygın şiddet, terör gibi çok geniş bir yelpazede yaşanan toplumsal adaletsizliklerin giderilmesi için ortak irade geliştirilmelidir. Toplumsal barışımızı bozan tüm antidemokratik uygulamalara, eşit yurttaşlık temelinde son verilmelidir. Toplumsal adaletsizliğin en vahim görünümlerinden biri olan kadınlara karşı ayrımcılığın önüne geçilmeli, kadınların özgürlük alanları korunmalı, kadın hakları toplumsal hayatın her alanına uygulanmalıdır.
On; son zamanlarda uygulanan saldırgan dış politika ülkemizin içindeki adaletsizlikleri de kökleştiren bir kısır döngü yaratmıştır. Adalet sadece iç politikaya ve toplumsal yaşama değil, uluslararası ilişkilere de hakim olmalıdır. Türkiye, coğrafyasındaki tüm halklara, tüm kimliklere kardeşçe, adilane yaklaşan, barışçıl ve uluslararası hukuka saygılı bir dış politikaya dönüş yapmalıdır. Türkiye yüzünü insan haklarına, hukuk devletine, adalete önem veren milletler ailesine çevirmelidir. Hukuka ve anayasaya saygı adaleti sağlamanın ilk koşuludur. Hukuk güvenliğinin olmadığı ve adaletin gerçekleşmediği bir toplumda kamu düzeni ve toplumsal barış sağlanamaz. Adaletsiz toplum ise insan haysiyetinin zedelendiği bir toplumdur. Bu adalet çağrısı, adaletin insan haysiyetine saygının ve toplumsal barışın temeli olduğu inancıyla hazırlanmıştır."