ALDIĞI EĞİTİM İLE ÖRTÜŞEN İŞİNİ YAPSIN..! “SANA MI SORACAĞIZ, NASIL GAZETECİLİK YAPILIR?” DİYE..
Bir bilene olan inancım ve saygım tam olduğundan zaman zaman ve hatta çoğuz kez o bir bilenden söz ederim günlük hayatta. Şimdi, bir bilir çıkmış, ahkam kesmede sanırsınız kendince on numara..!
Oturduğu yerden işini yapan gazeteciye, sözüm ona maydanoz. Haber; oturarak yazılır kardeşim. Ayakta mı yazacağız haberi..?
Gerçi bir aralar, çalıştığım kurum gereği telefonla yazdırırdım ben hep haberi. Başlığı da ayakta atardım, sonrası spotları, giriş gelişme ve sonucu da ayakta anlatırdım. Bazı zaman gelir, olay yerinden, bazı zaman gelir ilk bilgiler ışığında olay yerine giderken arabada, direksiyon başında..
Tabii kulaklık kullanarak… Öyle ya, direksiyon başında bir el telefonda, bir el direksiyon da olmaz, suç tur üstelik..!
90’ lara yıl sayar iken başladım mesleğe. 80’ lerin sonları. Çok şükür aralıksız olarak, onca yıldır da meslekteyim. Gazeteciyim diyebiliyorum çok şükür kendime.Öyleyim de.. Devlet itibarımı vermiş, Sürekli Basın Kartı sahibi etmiş bendenizi.
Birileri şimdilerde çıkıyor, mesleğimizi sözüm ona sorguluyor. Masa başında haber yapmamıza falan, laf dokunduruyor kendince. Tekrar edeyim bari yine. Habercilik masa başında da olur pekala. Sizce sakıncası mı var..? Birinden mi izin almam gerekiyor, masa başında, oturarak haber yazıp, yazmayacağıma dair. Tövbe tövbe.. Ya havle…
Bir bilenden söz ettiğim her yazımda, üzerine basa basa tekrar ettiğimdir; “Her konuda bilgili ve de donanımlı. Okuyandır..” diye. Bilimsel olmayan verilerden asla söz etmeyendir, bahsettiğim o bir bilen. Bilendir çünkü, bilgiçlik asla etmez.. Bazıları öyle mi ya…!
Bilgiçlik yapan sözüm ona bir bilir, sanırsınız, her konunun uzmanı. Orman, Toprak, Dağ bayır, Sulama, Balıkçılık, Enerji.. Sayayım mı daha..! Yakında, yıldızlara bakıp yorumlar da gelirse, hiç şaşırma misali..
Şimdi şöyle bir ifade kulanmış o bir bilen; “Gazetecilik mesleği sosyal medyada bir haberi paylaşıp, üzerine soru cümleleri ekleyerek mi yapılıyor?”
Soru tam olarak buydu sanırım. Yanıt verme gereği yok lakin, ben yine de şöyle diyeceğim; “Aynen de öyle. Sakıncası mı var..?”
Gazetecilik zor zanaat vesselam. Bazılarına dokunursa bahsettiğiniz, beğendiremezsiniz işinizi. Dokunmuşsa bir yandan ifadeleriniz, siz iş bilmez ilan ediliverirsiniz.. Sanki çok ta tın..
Bir soruya da takıldım, sorgulanan mesleğimize ilişkin kaleme alınan. Şöyle geliyordu sanırım suhal;
“Gazete haberini okuyup telefonla iletişim kurup bu konuda siz ne düşünüyorsunuz sorusu sorularak mı?” yapılır gazetecik?
Allah Allah.. Bu mudur yani bilmişliğiniz… Haber takibi konular vardır, sorarsınız açıklaması yayınlanan o zata.
Ya da, okkalı sözler etmişsinizdir herkese açık sosyal medyadan, beğenirsiniz.. Ya da beğenmez..
Edilen söz sorgulanır, düşünceniz değil. Sonuçta düşünce özgürlüğüne sahip benim Türk milletim..
Bir STK mensubuyum bendeniz. TRAC
Açılımı; Türkiye Radyo Amatörleri Cemiyeti.. Mensubu olduğum bu kamu yararına hizmet veren cemiyetimin dışında, ne hal alırım, ne de takınırım. TRAC isminden söz edip, olur olmaz mevzulara ilişkin ahkam kesmem mesela.. Bana ne ki, kara yolundaki çukurlar. Ben havadayım, telsiz başında 365 gün 6 saat radyodayım..
Bildiğim ve amacına uygun faaliyette bulunmak için bu kuruluştayım. Amacına uygun faaliyet konularındaki bilmişliğimi sadece bu alanda yaparım evelallah.
Fakat birileri öyle mi ya..? Bir yandan gazetecilik mesleğini sözüm ona sorgulayan, ardından da bir komik örnekle; “O başka bu başka, benim görüşüm başka”” şeklinde bir ifadeyle, aslında yolları ve amacı aynı noktada buluşan STK lar örneği ile; “Benim şahsi görüşüm başka…,” diyebilen bir bilir.
Okudukça kaleme alınmış o ifadeleri, yüzüm gülümsemedi de değil. Sen ben güldürdün, Allah da seni güldürsün. O halde şöyle mi demeliyim; ‘Keyfin bilir..’
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, öyle büyük bir devlet ki, ihtiyaç hasıl olmuş ise şayet, kucaklar top yekün milletini. Hem de an itibariyle. Şaşa kalırsınız, ‘bu ne büyük bir güçtür..!’ diye..
Düşüneni sever Devlet. Düşüncesi hainlik boyutu kazanmamış ise destekler hatta. Lakin, hainlikten başka bir halt etmiyor ise düşünce, görün bakın o vakit, o hainliği düşünenin haline..
Meslek hayatımda, örneğine çok tanık olduğumdan bu ifadem. Düz hesap yapsam mesela.. Hadi 90 girişliyim desem, yıl 2019 hesap ortada.
Düşünen ve düşünce özgürlüğü için yıllardır savunduğum: “Senin düşüncen, benim düşüncemin özgürlüğünü kısıtlayan noktaya gelmişse, kusura bakma ben hiç düşünmem.. sen ne düşünüyorsun?”
Bir bilen ile sohbetlerime bu nedenle ayrı bir hayranım bendeniz. Yakın tarihten, Türk tarihine.. Matematikten, Coğrafya’ ya.. Zehir biliminden, zehir sözler eden klinik tiplere..
Anlayacağınız akla gelebilen her konuda, Fikir sunabilir. Çünkü okumuştur uzmanların dilinden, bilimin de hem fikir olduğu bilgileri. Ezber etmiştir birde… Ençok da, bu konuda hayranımdır ben o bir bilene..
Bilmediği konuda, yorum yapmaz. Bildiği, detaylıca bilgi edindiği konuda ise, babası olsa tanımaz.. Bir başkadır vesselam, bahsettiğim bir bilen…
Neyse, ben döneyim sözde bilir kişiye..Sanırsınız, bir tek o bilir. Komik olan da bence bu. Koskoca Devlet kandırılmış, bir o, bir de beraberindekiler bilir..
Uzunca bir anlatım içinde geçiyordu, sözüm ona bir onların bildiği ve tespit ettiği mesele.
Öyle kesin sözlerle kaleme alınmıştı ki anlatılan, şaşmamak elde değil.
“ÇED’ le ilgili hiçbir kurumun net bilgisi yok. ÇED’ de yer almayan bir baraj yapılıyor ki, bunu içinde benim de olduğum 4 kişi kendi çabasıyla öğreniyor ..” diyebiliyordu.
Yok artık.. Araştırmacılıkta gelinmiş son nokta.. Çok mu çok hafife alınmış yoksa bu bilir kişiler..?
Pazar pazar, sohbet konuma bakın hele. Benim birden soğuyan havalardan kaynaklı sensör hatalarım başladı sanırım. Neyse, bu gün beni böyle idare ediverin. Sonuçta, oturarak masa başında yazanlardanım.. Söz ama.. Yine haber ajansı bir kurumda iş başı yapacağım ve haberlerimi direksiyon başında, olay yerinde ayakta, orman yangınında alevlerin arasında yine telefonla yazdıracağım..Ne etliye, ne sütlüye dokunmayacağım. Maazallah, bilir kişiler kızarlar sonra değil mi ama..