.
Böyle düşündürecek, hayretler içinde okuduğum bir serzeniş haliydi ne yazık ki..!
Oysa ki, daha geçenlerde ne de korumacılardı birileri. Laf söyletmiyor, söyleyene de; “Üniversitelerde ders konusu olmalılar. Üstelik yol masrafları ödenmeden çağrılmalılar…” şeklinde öneride dahi bunuyordu sosyal medya çağrılarında. Şimdi öyle mi ya.. Bıçak kemiğe dayanmış olmalı, sende dök etiğindeki taşları, vakti geldi demek vuruver abalıya..
Benim üstat, yani bir bilen diye bahsettiğim o değerli Çanakkaleli; “Sosyal medya paylaşımları, gel git şeklindeki düşünceleri, ne de güzel özetliyor” iadesini, boş yere kullanmamış. Ne de haklıymış. Öyle çok ki aslında verilecek örnek, hangisinden söz edeyim bilemedim. Acaba diyorum; kura mı çekmeli..?
Espri yaptık.. Bence birazcık gülümseyin.. Uzunca süredir, gülmek için bahane aramıyor muyuz..! Buyurun işte, size bir minik bahane..
Sanırım, gülmeye niyetiniz yok. Ne yapabilirim başka..? Komik olmayı deniyorum, bir türlü beceremiyorum. İyisi mi, bahsettiğim ve ayrıca da hayli kafa karıştırdığım, itiraf edeyim; aslında bahsedemediğim konuya döneyim.
Yani, şu serzeniş haline.. Serzeniş sahibinin İsmini de vermek isterdim, fakat müsaade isteyemedim. Çünkü bazen anlam veremediğim şekilde, tepki verebiliyor serzenişin sahibi.. Geçenlerde, yazdıklarım için öyle bir yorumu imza atmıştı ki, kendimi hep Üniversitelerde ders veren bir hocaymışım gibi hissettim. San ki hep ders vermeye çağrılıyormuşum da, aslında yolluk, hacırah ve dahası ödemeler bana, olmasa da olurmuş muş.. Çünkü yazdığım güncel konunun diğer muhatap kanadı bendenizi besliyormuş muş.. Hayaller hayaller..
Gün geldi, eteklerde toplanan taşlar, birden dökülür oldu. Acaba neden..? Mevzuu, cep yakan duygusallık mı?
İsim vermeyeceğim bir başka dikkat çeken serzeniş hali daha vardı ki, kullanılan bazı ifadeler, Bir Ankara polisiyesi ; “Behzat Ç” ye dahi taş çıkaracak türden geliyordu.. ‘Laa..’ değil ‘Lan’ denilerek.
Akıllı uslu bir hizmet üzerineydi geçen ifadeler. Haliyle, ‘Hayırdır inşallah.. Bu ne serzeniş hali şimdi birden’ deyiverdim, okuduklarım karşısında.
Şöyle idi kaleme alınanlar; “Çanakkale Belediyesi bizi akıllı şu sayacı adında, beyin bir sisteme geçirdi. Gittik, M… adında s… bir şirketin su saatini aldık. Beş yıl boyunca su yüklemede sorun yaşadık.
Şimdi suyu hiç yüklemiyor. Çözüm? 500 TL verip, başka bir özel şirkete kazıklanmak!
Lan 500 TL kaç ton su yapıyor?” sorusuyla denilenler.
Ardından da, yine çok dikkat çeken bir ifade geliyor;
“ Solcu belediyecilik, ben sizi özel sektöre AKP'den daha iyi peşkeş çekerim demek değildir. “ vurgusu ile bir tür sol sorgusu da yapılıyordu..
Dahası da vardı paylaşımda yer tutan, kaleme alınmış o serzenişli cümlelerin. Misal; “Eski şu saati bozulunca belediye saati götürür, tamir eder, yerine takardı.
Şimdi, git yenisini al diyorlar. Bu sistem gerçekten çok aptalca.
Her kim akıl ettiyse ve hangi belediye meclis üyeleri el kaldırıp, bizi M… ' a peşkeş çektiyse, çıksın halka bunun salaklık olmadığını kanıtlasın. M…. batmış! Hesabı el kaldıranlar ödemeli!” çağrısı da yapılıyordu.
Çanakkaleli üstat, yani bir bilenin de vurguladığı gibi, bu aralar bir tuhaf gözlüyoruz, bazı , ‘git gel’ durumları, değil mi..? Ya da, bize göre mi bazı durumlar git-gel gibi gözüküyor..?
Belki de, öküz altında buzağı aramak modasına yakalanmışızdır bizler.. Vallahi bilemedim. Öyleyse şayet, bunun bir tedavisi var mıdır acaba..? Vardır inşallah da, kurtuluverelim bu illetten..
Eteklerde dökülmeyi bekleyen taşlar olduğunu varsayıp, abalıya vurma halinin bundan sonra nasıl cereyan edeceğini meraklanmıyorum da değilim hani. Her konuda savunuculuk yapanların, iğne temas ettiğinde, çuvaldız hissi ile ses vermeleri, eskilerden de hatırladığımız bir garip hal ki,, hangi birinden örnek sunayım, vallahi yine bilemedim.
Bu konuda da bir kura çekimi mi yapmalıyım sizce..? Kura çek diyenler, (*)’ a bazsın yeter, çekme diyenleri elbette ki anlarım ben.
ESKİLERDEN SÖZ ETMİŞKEN: BU GÜN GÜNLERDEN NE?
Bir protesto, bir eylemler zincirinin günü değil miydi bu gün..? Üniversiteler ne hareketlenirdi eskiden, eylem yapılacak, protestolar olacak diye..
Onca uğraş ve ilgili ve yetkili ve de başta güvenlik tüm görevlilerin uzunca mesaisi.
O günlerden hatırımda kalan bazı isimlerin,bu günlerdeki her konuya çok bilmişlikleri, vatandaşın ekmeğine olan sessizliği, iğne kendilerine temas ettiğinde çok ses’liye dönüşüyor, ne kadar da çok garip..! Sanırsınız, taş plak iğne dokunmadan bir türlü ses vermiyor!
Bazen, üstü kapalı sözler ediyorum diye eleştiriliyorum. Üstü açık sözler edince ne oluyor ki. Mesela, kim gereğini yapıyor ki.. Doğru tespit, gözleme bağlı ifadeler, dosttan çok, düşman edinmemize yol açar iken, üstü kapalı konuşmayayım , açarak yekten lalar edeyim de, bendenizden temerli kurtulun değil mi..?
(Siz de, temerli be yaaa..) Dost musunuz, düşman mı..? Amacınız ne? Beni kökten mesleğe soğutmak mı..?
Lafın tamamı, lel demeden, leblebiyi anlayan aziz millete anlatılır mı hiç..? Ne ayıp…!
Bu günlük, fazla uzatmayayım. Bu yüzden de eleştiriliyorum. “Uzun yazıyorsun, çok uzun..” diye. İyi simi, kısa keseyim, Aydın havası olsun. Haydin hoşça kalın..