.
Milli Savunma Bakanı Akar’ın NATO’ya çağrısı, bence çok konuşulur.
Bizim bildiklerimizi, dünya da bir bilip anlasa, her şey değişir. Fakat; bu değişiklik herkesi bir o kadar da çok rahatsız eder. Geceleri uykuları kaçar, gıdım uyuyamazlar.
Sayın bakan Akar, "NATO zirvesi öncesinde, Türkiye’nin Nato’ya karşı tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini ancak NATO müttefiklerinin Türkiye’yi Suriye sınırında YPG-PKK terörüyle mücadelede yalnız bıraktı" ifadeleriyle gündeme damgasını vurdu.
Dahası da vardı dediklerinin, şöyle ki; “NATO, dünyada terörün tüm tezahürleriyle ortadan kaldırılmasında kilit bir öneme sahiptir.
Ancak bu mücadele tam kararlılıkla gerçekleştirilmelidir.
Aksi takdirde terörle mücadele tümden sorgulanır hale gelebilir”
Tespitlere bağlı bu sözler, bize göre misliyle doğru. Ya birilerine göre..? Ki o birilerinden içimizde de çok.. Ne yapsın canım Türkiyem.. Haini de bol içinde, kahramanı da.. Allahtan kahramanlarımız geliyor, her bir hainin hakkından.
Başkent turunda rastladım, sayın bakanın sözlerine. Kurşun kadar etkili ifadeler, pek bir hoşuma gitti. Ne yalan söyleyeyim…!
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, yarın yani; (3 Aralık Salı günü) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılacağı NATO liderler toplantısı öncesinde ediyordu okkalı sözlerini.
Türkiye’nin NATO’ya karşı tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini, ancak NATO müttefiklerinin Türkiye’yi Suriye sınırında YPG-PKK terörüyle mücadelede yalnız bıraktığını vurguluyordu mesela.
Ayrıca vurguları da vardı. NATO’nun 70. kuruluş yıl dönümüne denk düşen Londra toplantısı öncesinde dile getirdiği.
Sayın bakanın altını çizdikleri, Euronews’da yayınlanan makalesinde geçiyordu.
Diyordu ki sayın Akar, “NATO, dünyada terörün tüm tezahürleriyle ortadan kaldırılmasında kilit bir öneme sahiptir.
Ancak bu mücadele tam kararlılıkla gerçekleştirilmelidir. Aksi takdirde terörle mücadele tümden sorgulanır hale gelebilir”
Zırt pırt zırvaladığı bilinen bir isimden söz ediyordu aslında sayın bakan.Yani Makron’dan.
Zirvenin Macron’un NATO’nun beyin ölümü yaşadığı tartışmalarının ardından yapılacağını anımsatıyor ve ediyordu lafını.
“Gerilimin yüksek olduğu geçen yılki NATO liderler zirvesinden de akıllarda kalan NATO’nun ömrü ve faydalı olmaya devam edip etmeyeceği yönündeki tartışmalardı.
Ancak bu yılki zirveye yaklaştığımız şu günlerde tartışma konularından biri de Türkiye. Bazı çevreler, ulusal güvenliğimiz için attığımız adımları” diyerek örnekliyordu sayın bakan.
Şimdi de örneklerinden bahsedeyim o halde. Diyordu ki sayın Akar;
“ - örneğin Suriye’nin kuzeyindeki son operasyonumuzu - NATO ittifakını hiçe saydığımızın kanıtı olarak gösterme çabasında.
Tabii bu iddialar, mantık dışı ve konuya ilişkin gerçeklerin saptırılmasından başka bir şey değil”
İşkembeyi kübradan değildi ifadeler. Yılların birikimi, gözlemine balıydı aslında. Net’ ti, geçekti.. Yekten di.. Tıpkı, her vakit olduğu gibi. Türkün sözü yine birdi.
Türkiye’nin, bir üye ülkenin yapabileceği en anlamlı biçimde NATO’ya karşı yükümlülüklerini yerine getirmeyi sürdürdüğünü, Kore Savaşından Balkanlara, Afganistan’a kadar askerlerimizin dünyanın her yerinde NATO görevlerinde, harekâtlarında ve tatbikatlarında yer aldığını, insani misyonlarda kilit rol oynadığını kaydediyordu geçmişten örneklerle sayın Bakan Akar.
Akıyordu sözcükler, kaleme alınan şekliyle. Yani tam da şöyle;
“Yeni sınamalar ve ortak güvenlik tehditleriyle kuşatıldığımız bir dünya var karşımızda.
Türkiye olarak bizim inancımız odur ki bu dünyada NATO, varoluş gerekçesini korumaktadır.
Bundan sonra da NATO güçlendirilmeli, ittifakın gerçek bir müttefiklik ruhu içinde etkin biçimde çalışması sağlanmalıdır.”
Bitmedi, dahası da vardı, vurgulananların. Özetti aslında, kulak kesilmesi gerekenlere edilenler. Diyorum ya, hayli net’ti.. Adrese de teslim di..
“NATO, dünyada terörün tüm tezahürleriyle ortadan kaldırılmasında kilit bir öneme sahiptir. Ancak bu mücadele tam kararlılıkla gerçekleştirilmelidir. Aksi takdirde terörle mücadele tümden sorgulanır hale gelebilir.” değerlendirmesi eşliğinde, ekliyordu , akıcı bir dille Bakan Akar;
“NATO müttefiklerimiz, dünyanın birçok bölgesinde teröristlerle kararlılıkla mücadele etmişlerse de bir bölgede bu görevlerinden geri durmuşlardır.
Türkiye, ulusal güvenliğini ve bölgesel istikrarı tehdit eden bir terör örgütünün sınırları boyunca oluşturduğu koridordan temizlenmesine yardım etmeleri için müttefiklerine yıllardır çağrıda bulunmaktadır.
40 bin vatandaşımızın canına kıyan ve tüm dünyanın terör örgütü olarak tanıdığı PKK’nın Suriye kolu olan YPG, hapislerdeki DEAŞ üyelerini Türkiye’ye geçmeleri için serbest bırakmış, Türkiye topraklarında hain terör eylemleri gerçekleştirilmesi için sınırımızdan açtıkları tünellerle Türkiye’ye mühimmat sevketmiştir. “
Vurguları bu kadar değildi, örekleriyle gelen. Misal şu sözleri de pek çarpıcı çok dikkat çekiciydi.
Diyordu ki sayın bakan; “Defalarca NATO ortaklarımıza Suriye’de bir güvenli bölge oluşturulmasını önerdik ve ABD ile birlikte bazı planlar üzerinde mutabık kaldık. Ne var ki bu mutabakatlar yerine getirilmedi. Harekete geçmemiz artık zaruret haline geldi. Kolektif bir yaklaşımı tercih etmemize rağmen sonunda tek başımıza hareket etmek zorunda kaldık.
Müttefiklerimizin çoğu, YPG’nin ülkemiz için oluşturduğu güvenlik tehdidinin tanımlanması ve çözüm geliştirilmesi için bize yardımcı olmadı ve bizi kendi savunmamızda yalnız bıraktı. Ardından da sırf bunu yaptığımız için bizi kınadılar.”
NATO müttefiklerinden gelen tepkileri son derece haksız ve anlaşılmaz bulduğunun da altını çiziyor, ve anlayana demeye getiriyordu sözlerini.
Açıyordu bir okkalı bakış ediyordu sözünü; “Çünkü..” diyerek.. Devam ediyordu;
“Çünkü Türkiye bugüne kadar güvenlik ve terörle mücadeleye büyük bir ciddiyetle yaklaşmış, bu mücadelesini etkinlikle, aynı zamanda NATO müttefikleri ile en üst düzeyde koordineli biçimde yürütmüştür. Türkiye, yıllardır “Suriye’de DEAŞ’e Karşı Koalisyonun” askeri çabalarında en önde yer almıştır. DEAŞ ile göğüs göğüse çarpışan tek NATO ordusu, Türk Silahlı Kuvvetleridir. Bu mücadelede imkânlarımızı ve bölgede terörle mücadele operasyonlarında kilit rol oynayan İncirlik üssümüzü koalisyonun hizmetine açtık.
NATO ailesi bizi yakından tanımaktadır. Birlikte planlamalar yaptık, dünyanın her yerinde operasyonlarda, sahada birlikte çalıştık. Her gün istihbarat paylaşıyor, terörle mücadele çabalarımızı koordine ediyoruz. Aslında en ideali, bu ittifakın bizimle birlikte hareket etmesi, Türkiye’nin ciddi güvenlik kaygılarına birlikte çözüm araması ve bizim yanımızda durması olurdu. Tek başına başlatmak zorunda kaldığı Barış Pınarı Harekatında Türkiye; masum sivillerin, tarihi ve kültürel yapılar dâhil altyapının zarar görmemesi için, ülkedeki kırılgan durumun kötüleşmemesi için her türlü önlemi almıştır. Sonuçta Türkiye, Suriye halkının acılarını dindirmek için en büyük yükü omuzlamış bir ülkedir”
Sayın bakan’ ın attığı bir başlık daha vardı ki, dikkat kesilmemek bence mümkün değildi.
“Türkiye Avrupa’daki yaygın tabirle “kirli banyo suyunu tahliye ederken sudaki bebeği feda etmeyecek” yani önemsediği değerleri koruyacaktır.
Bu anlamda Türkiye, NATO içinde tüm yükümlülüklerine bağlıdır. Hem mali katkılarımızla hem de kahraman askerlerimizin çabalarıyla bu yükümlülüğümüzün arkasında durmaktayız.
Aynı zamanda önümüzdeki yıllarda ittifakın, gerçek misyonuna ve ilkelerine bağlı, her bir müttefikin güvenlik ve emniyetinin sigortası olan daha güçlü ve sağlıklı bir birliğe doğru evrileceğini umuyoruz. NATO, değişen zamanlara ve ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap verecek esnekliğe sahip, güçlü ve çevik bir örgüt olduğunu göstermiştir. Türkiye olarak biz buradayız ve müttefikiz.”
Bu ifadeler, bence oturulup, günlerce düşünülmesi gerekenler. Bakalım, NATO nasıl düşünecek. Ne de olsa aklın yolu bir. Tabii, akıllı hareket edenlere…