Uzunca süredir konuşulan, tartışılan, eylemler, gösteriler ve mitingler ile birlikte, konserlerle de renklenen meseleye ilişkin, ‘Karara bağlanmıştır’ açıklaması geldi.

Uzunca süredir konuşulan, tartışılan, eylemler, gösteriler ve mitingler ile birlikte, konserlerle de renklenen meseleye ilişkin, ‘Karara bağlanmıştır’ açıklaması geldi.
 
Aslında, Cuma gelmişti açıklama. Hafta başına verelim istedim. Yani, biraz geciktirdim bilgiyi, kamuoyuna aktarmayı..
 
Önce, açıklamanın ilk satarı diyeyim; “26 Temmuz 2019 tarihinde başlayan Su ve Vicdan Nöbeti Çanakkale Kent Konseyi Çevre Meclisi’nin çağrısı ile Kent Konseyi’nde yapılan toplantı sonrasında karara bağlanmıştır. “
 
Sonrada; “Toplantıda Çanakkale’de on yılları aşkın süredir çevre mücadelesinin içinde bulunan dernekler, odalar, sendikalar ve bireysel kişiler yer almıştır.” İfadesiyle gelen cümleden söz edeyim;
 
“Çanakkale Kent Konseyi Çevre Meclisi kurulduğu günden bu yana metalik madencilikle mücadele etmiştir.” İfadesi, ‘Metalik dışında mücadele yok mu?’ sorusuna aklıma getirmedi değil..
 
Neyse, kendimce yorumlarımı dile getirip, kimsenin sinirlerini zıplatmayayım. Objektif şekilde, denilenlerden söz edeyim.
 
Şöyle geçiyordu ifade; “Düzenlenen Atikhisar Kır Şenlikleri, Kazdağları çalıştayları, Çanakkale’nin çevre sorunlarına yönelik düzenlenen toplantı ve panellerde Kirazlı Maden İşletmesi ve Atikhisar Barajı’nı tehdit eden tüm madenlere ilişkin açıklamalarda bulunulmuş, raporlar düzenlenmiştir.
 
Su ve Vicdan Nöbeti Çanakkale kent halkının bu mücadelede geldiği son noktadır.
 
Kent halkının haklı sesini duyurabilmesinin başka bir yolu kalmamıştır. Düzenlenen nöbet amacına ulaşmış ve Çanakkale halkı haklı mücadelesini Dünya’ya duyurabilmiştir.
 
Kent Konseyleri katılımcılığı, değişiklikleri ve yenilikleri önceden fark ederek sonuç odaklı çalışma kültürünü benimser. Sürdürülebilir kalkınma anlayışına dayalı, çevreye duyarlı programları destekler.
Bu nedenle Çanakkale kentini doğrudan etkileyecek olan Kirazlı’daki madencilik faaliyetine duyarsız kalması mümkün değildir. Kent Konseyimizin her dönem olduğu gibi bu dönem de Çevre Meclisi’miz yoğun bir çalışma ve kampanya yürütmüş, kentteki paydaşlarıyla mücadeleye devam etmiştir.
 
Ancak Kirazlı’daki şirketin işçi çıkarmaya yönelik açıklamalarından sonra Çevre Meclisimizi ve başkanımızı suçlayıcı ve hedef gösterici sosyal medya paylaşımları yapılmıştır.
Konuya ilişkin olarak savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştur. Kent Konseyi bünyesinde gönüllülük esası ile çalışan her bireyimizin bu şekilde hedef gösterilmesi kabul edilebilir değildir.
 
Kent konseyi başkanı, genel sekreteri, mahalle meclisleri ve tematik meclisler ile birlikte bir arada dayanışma içinde olduğumuzu, kent konseyinde görüşüp karar aldığımız iş ve işleyişlere ilişkin birimize zarar geldiğinde hepimizi karşılarında bulacaklarını iyi bilmeliler. Tehditler ve yıpratma politikalarını kesinlikle kabul etmiyoruz. “
 
Böyle idi özetle denilenler. Net’ ti ifadeler. Mücadele, çevre için ise, kim etmez ki..? sorusunu öyle çok işitmişliğim var ki sokakta, fazlasını da söylemeye, altını çizmeye, yok kısacası ihtiyaç..
 
Şahsen, çevre için mücadelenin, kirlilik tespit edilen bölgelerde yapıldığını pek göremediğimden, ‘Ne ye göre çevre eylemi?’ sorusu hep zihninde  sabitlenmişlerdenim..
 
Geçen yıl ve aylarda, baz eylemleri olurdu mahallelerimizde. Hani, kesintisiz iletişimi sağlayan cep telefonlarının sinyal aktarıcı istasyonlarına yönelik olan eylemler.
 
Bu aralar, bıçak gibi kesildiler. Baz’ ların yerini, acaba neler aldı?
 
Sıkça işittiğim, sıkça da kaleme aldığım, düz ara kesilen orman alanları için de eylemler olmaz mı acaba şeklindeki soruya, yanıt arayanlardan olsam da şahsen, biliyorum ki olmayacak. Neden yanıt bekleyeyim ki..?
 
Eylemin, bir de mücavir alan sınırı dile getirilerek bahsedilen yönünü işitti kulaklarımız geçmişte. Bir yetkili, ay pardon temsilci demişti. Hatırlıyorum da, aynen şöyle: “Radar tepesi bizim mücavir alanımız değil..”
 
Çevreci tepkinin, meğer sınırı olurmuş. Mücavir alan değil ise, ne çevresi..?
 
Kesilen ağaca verilecek tepki için, ille de bir sınır gerekiyor ise, bence sınırları genişletmeli..
 
Misal, büyük şehir, bütün kent.. O vakit, en baba eylemler, en baba konserler, en baba gösteriler…Mitingler..
 
Taşıma su ile değirmen dönmez diyen atalarımızın sözünün, aslında doğruluk payı içermediğini, taşımalı sistemle eylemlere katılımcı sağlayanları gördüğümüzde bir güzel anladık. Yanlış mıyım..?
 
Mücavir alan dışı çevreci tepki asla verilemiyor ise, ormanlarımız kökten kesilip, bu nedenle sessiz kalacak isek, Çevre tutkusu sadece belirli adreslere ise, vay güzelim ağaçlara vay..Vay ki vay..