İnsanız hepimiz azla yetinmeyi bilmez, hep fazlasını isteriz.

İnsanız hepimiz azla yetinmeyi bilmez, hep fazlasını isteriz.
Her daim siz hep daha fazlasını istiyorsanız bu virüsten kurtulmalısınız!,
 
Bir ayakkabı… Vitrinde öylece duruyor. Sanki ‘al beni’ diye yalvarıyor. İhtiyacınız gerçekten yok ama dayanamadınız, aldınız. Şimdi aklınız kırmızı tabanlı bir diğerinde… Alışveriş merkezinden çıktınız. Arabaya bineceksiniz. Arabanız henüz 5 bin kilometrede ama siz yanınızdan geçen, o güzel, havalı sarışının sürdüğü cipe takıldınız. Daha büyük, daha lüks bir arabanın hayallerini kurmaya başladınız bile… Evde sevgiliniz bekliyor. Ama asansörden çıkarken bakıştığınız çocuk ne kadar da tatlıydı öyle. Acabaaa? Ve eve vardınız. Bu ev biraz küçük mü ne? Yeni yapılan bir sitede, Gamze’ninki gibi dubleks bir daire harika olurdu…

Bir dakika! Nereye doğru yol alıyorsunuz böyle? ‘Hep daha fazlasını iste’ diyen reklam sloganının peşinden mi gidiyorsunuz yoksa? Öyleyse biraz durun ve yakalandığınız virüsten kurtulmak için kolları sıvayın.

İyi de neden?
Günümüzde kim gerçek anlamda ‘mutluyum’ diyebiliyor? Hayatını tamam hissediyor? Tersine, elimizdekilerle yetinmeyip, hep bir şeyler eksik diyerek dolanıyoruz ortalıkta. Mutluluk, bu eksiklikler tamamlandığında gelecekmiş gibi hissediyoruz. Çevrenize bir bakın şimdi. Hatta çevrenizi bırakın, kendinize bir bakın. Ne oldu, nasıl oldu da sahip olduğunuz şeyler az gelmeye başladı? Uzmanlara göre, aslına bakarsanız hiçbir şey bir anda olmadı. Yavaş yavaş, küçük değişimlerle şu anda bulunduğumuz noktaya geldik. Bu konuda rol oynayan en önemli faktörler ise, ailelerin yetiştirme tarzı, toplumun zaman içinde gelişim açısından izlediği rol, beklentiler, medyanın ve teknolojinin etkisi olarak sıralanıyor. Tabii, günümüzde olanakların artmış olduğunu ve çeşit bolluğunu da göz ardı etmemek gerek. Bir ayakkabının sadece siyahı ve kahverengisi yok eskiden olduğu gibi. En az beş ayrı renk, onlarca da model seçeneği söz konusu. Hal böyle olunca, her seçeneğin muhakkak bir iyisi bulunuyor. Bu durum da, bize hep isteyecek bir şey yaratıyor.  
 
Peki  Ya: Şu an arzuladığınız kadar mutlu değil misiniz?
Hiç kendinizi, için için hayatınızın o kadar da iyi olmadığını düşünürken bulduğunuz oluyor mu? Peki ya bazı fırsatları kaçırdığınızı düşünüyor musunuz? Ancak mutlu birazınlık da kendi yaşam koçuna sahip şu hayatta. Yani yaşam kalitesini nasıl yükselteceğini, potansiyellerini ve istediği yaşamı elde etmek için yapması gerekenleri söyleyen bir uzman kişi... Eğer siz bu azınlıktan değilseniz bu yazı tam da sizin için! Hatta bu yazıyı okumanız bile sizin için bir dönüm noktası. Sizi neyin harekete geçireceğini fark etmek, kişisel gelişiminiz için en önemli adımdır Kendinizin yaşam koçu olmak için önce soru sorun kendinize. Yaşamınızla ilgili sorular olsun bunlar. Ama olumlu sorular sormaya dikkat edin. Hayallerinizi gözünüzde canlandırın
İdealinizdeki hayata ulaşmanızın en önemli adımlarından biri de onu her ayrıntısıyla gözünüzde canlandırmaktır. Şöyle bir önerme mevcut: Eğer hayalinizi olmuş gibi görebilirseniz olacaktır. Bu da zihnin ve bedenin bağlantılı olması prensibine dayanır. Hayalinizi her ayrıntısıyla gözünüzde canlandırmanız demek, geleceğinizi ve ona ulaşma yolunu çizmeniz anlamına gelir. Bir anlamda bilinçaltınızı kelimesi kelimesine iyi bir sonuç için programlamış oluyorsunuz.
Kendinize çelme takmayın
Kendi yaşam koçunuz olduğunuza göre, negatif düşüncelerinizin farkına varın: ''İlişkilerimde başarılı olamıyorum,'' ''Değişmekten korkuyorum,'' ''Kariyerimde değişiklik yapmak için çok yaşlıyım.'' Yaşam koçları bunları kısıtlayıcı düşünceler olarak nitelerler. Herkesin bu tip düşünceleri vardır. Kendimize güvenimizi ve bütün performansımızla hayatımızı yaşamamızı engellerler. Bu kısıtlayıcı düşüncelerin nereden geldiğini bulmaya çalışın. Bu negatif düşünceye ilk olarak ne zaman kapıldığınızı bulun ve yazın. Sonra yavaş yavaş kısıtlayıcı düşüncelerinizi pozitif alternatifleriyle değiştirmeye başlayın.
Kendinize iyi davranın
Bizim kültürümüzde her zaman 'diğerleri' kendimizden önce gelir. Kendimizi düşünerek bir şey yaptığımızda 'bencil' olmakla suçlanırız. Kendini düşünmek kötü bir şeydir sanki. Halbuki iyi hissettiğinizde kendinize güveniniz gelir ve diğerlerine daha çok yardımcı olabilirsiniz. Fiziksel ve ruhsal enerjinizi geri kazandıkça da hedeflerinize doğru koşar adım yaklaşacaksınız ve Denge Tablonuzdaki puanınız artacak.
Sonuç olarak...
* Kendinizi karşı acımasız olmaktan vazgeçin. Geçmişinizle ilgili canınızı sıkan ne varsa kendinizi bağışlayın. İçinizden şöyle deyin: ''Tamam, bir hata yaptım. Bundan nasıl bir sonuç çıkarmalıyım ki bir daha aynı hatayı tekrar etmeyeyim?''

* Uyumadan önce o gün içinde atlatmayı başardığınız zorlukları düşünün ve bunlar için şükredin. Hangi özellikleriniz bunun üstesinden gelmenizi sağladı ve Denge Tablosunda eksik olan bölümlere bunu nasıl uyarlayabilirsiniz?

* Bir hafta sonu, bütün sabahınızı ya da öğleden sonranızı, yapmayı en çok sevdiğiniz aktiviteye ayırın. Böylece kendinizi şarj etmiş olun!

* Vücudunuza iyi bakın. Besleyici gıdalar yiyin, düzenli egzersiz yapın ve uykunuza özen gösterin. Bunlar, stresle başa çıkmanın en kolay yollarıdır.
SEVGİYLE KALIN…