Ekonomi dedik, enflasyon dedik, covid-19 - pandemi dedik, PARA dedik, çocuklarımızı unuttuk mu ? desem, hayır unutmadık…
Onlar bizim, onlar sizin, onlar hepimizin !... EKİM ayı geldi, ilk pazartesi 03 Ekim 2022 olunca, biz unutsak da, Çocuk Vakfı Başkanı, Dünyanın En Küçük Çocuğu M. Ruhi Şirin arkadaşımız, 2011yılından bu yana Dünya Çocuk Günü’nü Türkiye Bildirisiyle unutturmadı, unutanlara da hatırlattı…
“UNICEF, “Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu” 1954 yılında aldığı bir kararla Ekim ayının ilk pazartesi gününü Dünya Çocuk Günü ilan etmiştir. 1 Haziran tarihi 21 ülke tarafından en yaygın kutlanan Dünya Çocuk Günü tarihidir. Türkiye
Cumhuriyeti’nde ise 23 Nisan da kutlanmaktadır.”
NEREYE GİDİYORUZ ya da BİR ÇOCUĞUN HİKÂYESİ !..
(Salih MERCANOĞLU)
Çocuk gözlerini açtı ışığı gördü. Işığın içinde diğer çocukları; küçük, büyük, daha büyük çocukları… Sözcük ve söz yokken o, sesten sözcük ve söz yapmaya çalıştı. Sesten anne yaptı. Sesiyle çember çizdi. Zaman geçtikçe genişleyen tüm dünyayı çevreleyen bir çember…
Çocuk sordu:
“Ben kimim?” Bir soru daha: “Ben nereden geldim?..”
Felsefe tarihi bu sorularla başladı. O koca koca, imrenerek okuduğumuz, düşüncelerinden yararlandığımız, hayatımıza yön veren filozoflara ilk ışık oldu.
Çocuk, boş bir kâğıt istedi. Okyanus kadar bir kâğıt; üzerinde hiç çizgi olmayan, lekesiz bir kâğıt... Bir de fırça istedi ve boyamaya başladı. Gökkuşağı çizdi, altına insanlar, evler, ağaçlar… Ağaçlara kuşlar çizdi. Kuşların uçtuğunu gördü. Evlere anne, baba, kardeşler çizdi. Sevginin sıcaklığını gördü. Güneş çizdi ki birden aydınlandı dünya. Sonra ay ve yıldızlar, sonra kedi köpek ve vahşi hayvanlar çizdi. Resim bittiğinde kâğıdı katlayıp güzel bir gemi yaptı. Bordasına geminin adını yazdı:
“ÇOCUK.”
Sonra da temiz bir suya bıraktı.
İki dünya vardı. Çocuk, bu iki dünya arasında yolculuk yapabilme yeteneğine sahipti. İki dünyada da uzun süre yaşayabilen tek canlıydı. Dünyalardan biri kendine aitti. Bu dünyada devler, cüceler, periler ve birbirine karşıt canlılar vardı ve barış içinde yaşarlardı. Sadece canlılar mı?.. Sandalyeler, şapkalar bile…
Diğeri sürekli kirletilen bir dünyaydı; çocuk olmayı reddeden insanların doğayı bencilliklerine, hırslarına göre şekillendirmeye çalıştıkları bir dünya. Başka türlere, başka cinslere ve uyguladığı şiddet sonucunda yok olmaya yüz tutmuş bir dünya. Buna rağmen çocuk bu gezegeni ayakta tutmaya çalıştı. Kendi dünyasından taşıdığı güzellikleri getirmeseydi bu dünya belki de çoktan yok olacaktı.
Çocuk, balığa baktı deniz taşıtlarını, kuşlara baktı hava taşıtlarını yaptı. Demiryolu ne çok benziyordu akarsu yatağına… Tutup tren, tramvay, yaptı. Gördüklerinden, bildiklerinden hep başka şeyler yaptı. Yaptıklarını üst üste koydu, onlardan daha başka ama onlara benzemeyen şeyler yaptı.
Çocuk, matematiği ve dilbilgisini seviyordu ama kendisine en faydalı olan derslerden biri de “Hayır Diyebilme” dersiydi. “Olmaz” bilgisini o derste öğrendi. Tanımadığı insanlarla arasına mesafe koymayı, kendisine ait bedeni nerede, nasıl kullanması gerektiğini hep o derste öğrendi. Ders bitimlerinde verilen sokak ödevi en az ev ödevi kadar önemliydi.
Çocuk hastalandı. Bütün ağaçlar, bütün çiçekler, bütün oyuncaklar hatta kediler, köpekler başucundan ayrılmadı. Küçücük vücudu gözle görünmeyen toksiklerle, mikroorganizmalarla mücadele ederken onu yalnız bırakmadı. Çocuk, hormon ve sinir sistemini korumak için terlerken çınar ağacı da yanında bulunan brokoliye çocuğun hastalanmasına neden olan gıda ve sulardan söz etti. Hastalıkları ve yetersiz beslenmenin bireysel değil kamusal bir sorun olduğunu anlattı.
Çocuk, dünyanın herhangi bir yerindeki başka bir çocuğun acısını hissetti. Bu yıl, Ukrayna’da Rus saldırısında Mayıs ayına kadar 231 çocuğun öldüğünü, 427 çocuğun yaralandığı ve sakat kaldığını da hissetti. Doğu Türkistan’da Rahmetullah Şirbaki’yle dondu, ailelerinden koparılan 2000 Uygur çocuğunun Çin toplama kamplarındaki acısıyla yandı. Hindistan’da ve Filistin’de öldürülen çocuklar, Afrika ülkelerindeki çocuk ölümleri ve çocuk askerlerin dramı ise aynı odanın başka bir penceresiydi. Çocuk açık pencereden kendisine doğuştan sunulmuş olan merhamet duygusunu odaya üfledi…
Çocuk, şarkı söylemek istedi. Siyaset konuşmak değil. Kâğıt uçak, rüzgâr gülü, uçurtma yapmak istedi. İşçi olmak değil. Evcilik oynamak istedi. Evlenmek değil. Çocuk sevgi istedi; dilini, ruhunu, geleceğini korumak için.
Çocuk, 60 yaşını geçtiğinde yoruldu. Küçük bir kasabaya yerleşti. Dinlenmek için uçsuz bucaksız yemyeşil bir ovada kesilmiş koca bir zeytin ağacının gövdesine oturup uzun uzun düşündü. Konuşmaya başladığı ilk yıllarda sorduğu sorular geldi aklına:
“Ben kimim?”
Ben nereden geldim?”
Eskiden olduğu gibi koşup zıplayamıyordu ama soru soracak gücü hâlâ vardı. Çocuk, cebinden bir kâğıt parçası çıkardı. Titreyen elleriyle yeni bir soru yazdı:
“Biz NEREYE gidiyoruz?..”
Çocuklarımızın bu sorusuna CEVAP bulmamız, Çocuk Hakları Beyannamesini okumamız dileğiyle; Dünya Çocuk Günü’nü kutluyorum… file:///C:/Users/sony/Downloads/Çocuk%20Vakfı%202022%20Yılı%20Dünya%20Çocuk%20Günü%20Türk 09.10.2022 / Dr. Hayrettin Parlakyıldız Kıbrıs İLİM Üniversitesi