Üstelik bir de ‘zaman verilmedi’, ‘hayır verildi’ çıkışı. İktidar ve Muhalefet vekillerinden gelen iki önemli çıkışın ana başlığı oldu diyebiliriz bu söylemlerine.

İktidar Partinin Grup başkanvekili de olan AK Parti Çanakkale Milletvekili Av. Bülent Turan, TBMM’ de Ana muhalefet’ in kurallara uymayıp, parlamentoyu Sabote ettiğini ileri sürmüştü önceki gün.
 
Dün de,  bir dikkat çeken suçlamaya Ana muhalefet CHP’ nin, Çanakkaleli vekili Av. Muharrem Erkek, ‘Gasp’ diyerek imza attı.
 
Yani, CHP’ li vekil Av. Erkek, kendisinin söz hakkının kesilmesine ‘Gasp’ tanımı ile tepki vermiş oldu.
 
Hem meslektaş hem de vekil olan iki isim, Başkentin yaşanılanlarını seçmenlerine yaptıkları konuşmalarla duyurmuş da oldu diye de biliriz ayrıca.
 
Önce iktidar partinin vekili sayın Turan ne demiş O’na bakalım;
 
"CHP, parlamentonun kurallarına riayet etmiyor, parlamentonun çalışmalarını sabote ediyor" sözleri özet geçilerek durumun ciddiyetini göstermiş bir anlatım gibi görülse de, ardından da;
 
"Eğer söyleyecek sözünüz, yapacak muhalefetiniz yoksa slogan atarsınız" çıkışı da bir tür yol gösterme gibi olmamış mı?
 
Buna, belki de iş öğretmek de denilebilir lakin, öyle bir yorum benim boyumu aşacağından, kısa kesmekte fayda görüyorum.
 
Konumuza dönüp, detay verecek olursam;
 
AK Parti Grup Başkanvekili Av. Bülent Turan, CHP'nin, anayasa değişikliği teklifi görüşmelerinde parlamentonun kurallarına uymadığı ve böylelikle de süren çalışmaları sabote ettiğini dile getirirken, slogan atmaları önerisi ile biraz da duyanların yüzünü gülümsetmiş açıkçası.
 
Ben bu ayrıntıyı okuduğumda, yalan yok gülümsedim…
 
Beni gülümseten o sözü, müsadenizle tekrarlıyorum. Sayın vekil Turan;
"Eğer söyleyecek sözünüz, yapacak muhalefetiniz yoksa slogan atarsınız" demiş.
 
Başkentte malum olduğu üzere oldukça hararetli tartışmaların da yaşandığı, anayasa değişikliği teklifinin görüşüldüğü Anayasa Komisyonu çalışmalarından detaylar sık sık Ulusal TV kanallarının ana haber bültenlerinde de haber oluyor.
 
Detayları, belki de kısa geçilen haberlerde yakalayamıyoruz. Sayın vekiller de bu durumu alamış olmalılar ki, değerlendirmelerini Hayri ayrıntılı paylaşmışlar.
 
Bize düşen de, gelen açıklamaları kamuoyunu aydınlatma amacıyla, özet geçelim derken, kuşa çevirmemek adına tekrar tekrar okuduktan sonra dile getirmek. Yorucu bir iş olsa da, ‘Ne yapalım işimiz bu’
 
CHP'nin, anayasa tartışmalarının başlamasından bu yana, parlamenter rejimden yana olduğunu açıkladığını hatırlatan Hukukçu Milletvekili sayın Turan, ardından da eklemiş, ‘ama’ diyerek.
 
Şöyle konuşmuş yani;  "Ama CHP’nin Anayasa Komisyonundaki tavrı tam tersine bir durum arz ediyor. CHP, parlamentonun kurallarına riayet etmiyor, parlamentonun çalışmalarını sabote ediyor"
 
Teklifin tümü üzerinde, 5 günde toplam 45 saat konuşma yapıldığı bilgisinin de paylaşıldığı vekil Turan’ ın konuşmasının detaylarında;
 
"Bu sürenin neredeyse dörtte üçünde CHP milletvekilleri konuştu. Düşünün ki sadece bir milletvekilinin konuşma süresi 2 saat 50 dakikaydı." ifadesini kullanmasına haliyle dikkat kesildim. Sizleri bilemem…
 
 Anayasa Komisyonu üyelerinin, teklifin üzerinde yeterince konuşulduğuna kanaat getirerek maddelere geçilmesine karar verdiğini de sözlerine ekleyen vekil Turan,  sonrasında da şöyle konuşmuş;
 
"CHP ise komisyonun bu iradesine karşı çıkarak kavga çıkardı, sloganlar attı.

Eğer söyleyecek sözünüz, yapacak muhalefetiniz yoksa slogan atarsınız.

CHP, kendine güveniyorsa milletvekillerini ikna eder, teklifin komisyondan geçmesini engeller.

Ama bunu yapamadığı için zora başvuruyor. Şimdi sormak gerekmez mi, 'sizin istediğiniz parlamenter rejim bu mu?' diye.
 
CHP, ne parlamenter rejime ne başkanlık sistemine ne de Cumhurbaşkanlığı sistemine saygı duyuyor.

CHP, bizatihi demokrasinin kendisine, demokratik işleyişe saygı duymuyor.

CHP, tek parti dönemi gibi bir tahakküm dönemi arzuluyor olabilir. Nitekim komisyonda konuşan CHP'li bir vekil 'millet her zaman doğru kararı vermez' diyerek CHP'nin ne düşündüğünü ortaya koymuş oldu"
 
Bu sözlere ilaveten, Milletvekili Av. Bülent Turan’ ın  parlamentonun, iradesini CHP karşısında çiğnetmeyecek kadar demokratik bilince sahip olduklarını vurgulaması da hayli dikkat çekiyordu.
 
Dikkat çekiyor derken, ‘bana göre’ Sizleri bilemem….
 
 "CHP’nin bütün provokasyonlarına rağmen kararlılıkla süreci İçtüzüğe ve hukuka uygun bir şekilde yürüteceğiz. Dün iki madde kabul edildi. Daha fazla hızlanarak bu sürecin bir an evvel İçtüzüğe uygun olarak tamamlanmasını ümit ediyorum" şeklindeki sözleri ile yaptığı değerlendirmesi tam bitiyordu ki, bu kez e-postama gelen bir şikayet içerikli anlatıma da, Ana muhalefet CHP’ nin, Çanakkaleli vekili Hukukçu sayın Muharrem Erkek imza atıyordu.
 ?
Bu noktada, sayın vekil Av. Erkek’ in yakındığı konuya bir başka dikkat kesiliyorum. Çünkü, İktidar vekili sayın Av. Turan’ ın dediğinin aksine bir şikayet söz konusu da ondan.
 
Yani, sayın Turan’ ın dediği ve süre olarak da saatine dek belirttiği bir konu var ya açıklamasında.
CHP’ li vekillerin çok konuştuklarını anlatır dile getirdikleri. Bu noktada, CHP’ li vekil sayın Av. Erkek’ in söylemi bir tutarsızlık arz ediyordu.
 
Şimdi gelelim Ana muhalefet parti, CHP’ nin Çanakkaleli vekili sayın Erkek’ in sözlerine;
CHP Çanakkale Milletvekili Av. Muharrem Erkek, Anayasa Komisyonu'nda görüşmeleri süren ve sık sık tansiyonun yükseldiği ‘anayasa değişikliği’ konusunda verilen "kifayet önergesi" ile söz hakkının gasp edildiğini ileri sürüyor ve aslında milli iradenin sınırlandığını ve halkın söz hakkının kısıtlandığını iddia ediyordu.

Tezat değil mi şimdi bu? İktidar vekili görüşmelerde en çok konuşanların CHP’ li vekiller olduğunu, üstelik saat de vererek dile getirirken, CHP’ li vekil sayın Erkek’ in iddiası boşa mı yani…?

CHP’ li vekil Av. Erkek, Meclis tutanaklarına da geçen şikayetini dile getirir açıklamasında şöyle demiş;

“Öncelikli olarak gelen teklifin Anayasa'nın metnine ve ruhuna uygun olup olmadığını konuştuk. Konuşurken bir çok milletvekilimiz söz istemesine rağmen kifayeti müzakere, müzakerenin yeterliliği uygulamasıyla Anayasa'ya aykırılık gibi çok ciddi bir konu yarıda kesildi ve oylamayla genel görüşmelere geçildi.

Genel görüşmelerde de tam 150 Milletvekili, ki bu gerçeklerin de çarpıtıldığını görüyoruz, bu bizi çok üzüyor.

Divanda ismini yazdırmıştı, yani söz almıştı. 20 milletvekili konuştuktan sonra parti ayırt etmeksizin söylüyorum, yine kifayeti müzakere uygulamasıyla genel görüşmelere de hukuksuz bir şekilde son verildi.
Maddelere geçtik, 2’nci maddede 3 milletvekilimiz toplam bir saat konuştu, 3 milletvekilimiz, çok makul bir süre. Yine daha birçok milletvekili sırada beklerken yine kifayeti müzakereyle bu madde görüşmelerinde de son verildi.

Şimdi, hukukçular çok iyi bilir ki, hukukta yazılı kuralın olduğu yerde teamül uygulanmaz. Bizim İç Tüzük' ümüz de yazılı kurallar var. Ne diyor İç Tüzük hükümleri: “İstem sırasına göre söz verilir.”, yani

“Verilebilir.” demiyor, “Söz verilir.” diyor.
Yine ne diyor: “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri? şimdi, Sayın Başkan diyor ki: ‘Herkes konuşamaz.’ Hayır, herkes konuşabilir. Ve Bakanlar Kurulu üyeleri komisyonlarda söz alabilirler” diyor.  Bakın, isterlerse alırlar, isterler se almazlar. Ama söz alıyorsa ve Divanda ismi yazılıyorsa istem sırasına göre söz verilmek zorunda.

Ha, Komisyon üyesi olmayan milletvekillerinin makul bir süreyle konuşmaları sınırlandırılabilir, o tartışılabilir.

Ama söz alan ve istem sırasına göre söz verilen milletvekilleri konuştuktan sonra tekrar konuşmak istenirse o zaman kifayeti müzakere uygulaması yapılmalıdır.

Siz, açıkça hukukun en temel ilkesi olan dürüstlük kuralına, hakkaniyete aykırı hareket ediyorsunuz Sayın Başkan” deyivermiş.

Benim de aklıma şu geliyor. Demek ki süre yetmiyor düşünce aktarımına. Yani konuşmak suretiyle ifade zorluğu çekiliyor. Yazılı düşünce aktarımında bulunmak mı doğrusu acaba?

Ben yine üzerime vazife olmayan bir konuya eğildim sanırım. Uzatmıyorum. Ve de sayın vekil Erkek’ in konuşmasının kalın kısmıyla devam ediyorum.

Sayın vekil Erkek; “Bakın, aslında yok, aslında yok. Burada Anayasa değişikliği, üstelik sistem tartışmaları, rejim tartışmaları doğurabilecek, doğuran bir değişikliği tartışıyoruz, Sıradan bir kanun değişikliğini tartışmıyoruz. Ve gayet sağlıklı da gidiyor, acelemiz ne?

Komisyon toplantılarının canlı yayınlanması ve milletin huzurunda bütün tartışmaların gerçekleşmesi için İç Tüzük'te bir engel var mı?

Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kamerasının yanında 2 tane daha bir ajansın kamerası olsa,

“millet, millet” diyoruz, milletin huzurunda bu tartışmalar cereyan etse bunun ne sakıncası var? Kifayeti müzakere uygulamasına lütfen bir son verin.

Hukuksuzluk, haksızlık karşısında sessiz kalamayız, sessiz kalamayız. Bakın, Anayasa'yı, İç Tüzük'ü, hukukun temel ilke ve prensiplerini ihlal ediyorsunuz. Ama biz inanıyoruz, yüce milletimiz referandumda Anayasasına da demokrasiye de özgürlüklerine de egemenliğine de sahip çıkacaktır ama siz bu hukuksuzluğa lütfen son verin Sayın Başkan. Teşekkür ediyorum” diyerek noktayı koymuş.

Anlaşılan o ki, sorun büyük. Ya biz ne yapalım. Konuşursun suç, konuşmaz sın suç.

Yazarsın ‘Baskı’, yazmazsın ‘Korku’ suçlaması üzerimizde.

Ne yapsak? ne yapsak?

Başka bir Türkiye yok ki yaşacak. Eee mecbur…