En zor yazılacak ve işlenecek konulardan biridir baba olarak, babaları yazmak ve babaca konuşmak… Annenin sevgi-şefkat, babanın güç-kuvvet olduğunu sizinle tarafsız bir şekilde tartışmak…
En zor yazılacak ve işlenecek konulardan biridir baba olarak, babaları yazmak ve babaca konuşmak… Annenin sevgi-şefkat, babanın güç-kuvvet olduğunu sizinle tarafsız bir şekilde tartışmak…
Babalar gününün ortaya çıkışı
Amerikan İç Savaşı gazisinin kızı olan Sonora Smart Dodd, Anneler Günü gibi Babalar Günü'nün de olması fikrine sahipti. Dodd'un babası altı çocuğu tek başına büyütmüştü ve Dodd, bu sebepten dolayı babasının doğum günü tarihi olan 5 Haziran'ın Babalar Günü olmasına yönelik çalışmalar yürütse de çalışmalar o tarihe yetişemedi. Böylece Babalar Günü kutlamaları haziran ayının üçüncü pazar gününe ertelendi. Tarihte ilk defa 19 Haziran 1910'da Washington'un Spokane şehrinde kutlanan Babalar Günü, bu tarihten itibaren diğer ülkelerde kutlanmaya başlandı. 1924 yılında ise ABD Başkanı Calvin Coolidge kutlamaları desteklemiş ancak resmi olarak Babalar Günü ilan etmemiştir. 1966 yılında dönemin ABD Başkanı Lyndon Johnson, her yıl Haziran ayının üçüncü Pazar gününün Babalar Günü olarak kutlanacağını ilan etmiştir. 1972 yılında da başkan Richard Nixon'ın imzasıyla Babalar Günü resmi olarak ABD'de kabul edilmiş ve resmi tatil ilan edilmiştir.
Şu Amerika’da olmasa annemizi, babamızı anmayacağız sanki…?! Hey,çocukların babalarını ve anneleri önce yok edip sonra da bizlere günleri ezberleten, kendisinden başka herkesi gerileten yeni dünya ülkesi, sizin de babalarınız-analarınız bizim baş tacımızdır...!?
Baba, baba olmak, baba olduğunu hissetmek, hissettirilmek, babaca yürümek, babaca kazanmak, babaca kazandırmak, babaca bakmak, babaca yürek taşımak, babaca hem koca hem hoca hem hacı olmak…!?
Eski babalara göre, yeni babalar bilgi çağının, belge çağının, teknoloji çağının, kredi kartı çağının, döviz çağının, uçarı olma çağının, hızlı para kazanma çağının, günübirlik ilişki çağının, araba-yeme-içme-gezme özellikleri içinde yorulurken; eski babalar; zanaatsal çağın, gelenek-görenek ve muhafazakâr çağın ürünleridir. Çatışma olmaması kaçınılmazdır.
“Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum.” Cemal Süreyya
“Gezerim yalın ayak,
Oy baba fakir baba…
Yoksulluk biz ne yapak,
Vay baba garip baba..!
Çorap, lastik parası yok,
Oy baba işsiz baba..
Metelikle arası yok,
Ağzında dişsiz baba..!” http://www.nazlim.net/siir-siiri/baba-siirleri.html
Cep delik, cepken delik dolaşmak, akşam eve ekmek götürmek, sofra açtırmak, çoluğa-çocuğa neşe saçtırmak… Alınteri dökmek, alınteriyle kazanmak, hakkıyla harcamak, evi ve evdekileri düşünmek, düşünmek…
İş bulmak, emek vermek, borç para bulmak ve çocuk okutmak. Aybaşını iple çekmek, eve güler yüzle girmek… Pazarcı olmak, sergi açmak, siftah etmeden tezgahı kapatmak, araba parası vermek…
Bağkurlu, sigortalı olmak, çocukları hanımı kimseye muhtaç etmemek, hastane kapılarında himmet beklemek, hastanı-ustanı hastahanede rehin bırakmadan, başı dik, huzurla eve dönmek… İş-güç bulamayınca aşağılanmak, kıçı kırık-iki paralık adamlara rezil olarak, baba olmak… Kap-kaççı babaların, tesadüfi baba olanların, mirasyedi tiplerin, ayakta adam uyutup üç kuruşluk adamların kendilerini zengin; ama işsiz-güçsüz kalıp da yüreği engin olanların fakir ilân edildiği yerde beş kuruşsuz baba olmak; çocuklarının, karısının, ana-babasının yanında adam sayılmayıp da kendini içkiye vererek düşkünleşen, gittikçe çirkinleşen baba olmak…
“Kur’an okurdu babam bazen,
Galiba kadir gecelerinde.
Onun inanmış sesiyle biz çocuklar
Daha küçülürdük odanın en uzak bir yerinde.
Müteessir olurduk kışı gören kırlangıçlar gibi,
Garip sedalarda hiçbir şey anlamadan. “ Fazıl Hüsnü Dağlarca
Âşkla-sevgiyle başlayan evliliklerin; işsizlikten-şansızlıktan, tutarsızlıktan-duyarsızlıktan, yalakaların yalamalarından iş bulamayıp çocuklarını, evini açlığa terk eden babalar…
Gençken, sağlıklıyken, yakışıklıyken, güçlüyken, iktidar denen kavramın zirvesindeyken baba olanlar ile iktidar sonrası kaderin elinde oyuncak olan babalar… Maaşlı-işli-aşlı, üretici ve paylaşıcıyken el üstünde tutulup “babacığım, babacığım” derken, ihtiyarlayıp da elinde-avucunda bir şey kalmayınca “ kabacığım kabacığım” diyerek veya huzur evlerine düşürülüp oralarda huzursuz bırakılıp HIZIR bekleyen babalar…
Asker ocağında “onbaşı-çavuş, manga başı-takım komutanı olup, sivil hayatta rütbesi devam eden, farklı sıfatlaşan babalar… El beceresi kuvvetli, zanaatkâr olan, ustalıklarıyla göz dolduran babalar…
Namus uğruna elini kana bulayan babalar, kendisi aç kalıp da açlara - yoksullara kol-kanat geren yiğit babalar…
Gözünü daldan-budaktan esirgemeyip, yol kesmeyip, gözü tok, yumruğu pek babalar… Vatan-millet-bayrak-aile-namus kavramları içinde helâle, haram katmayan babalar… Çocuklarının iş-aş-eş sahibi olmasını dört-gözle bekleyip de bu muradına eremeden bu dünyadan göç eden babalar… Babalık sıfatını alamamış, yalnız koca kalmış babalar…
Elif kadar doğru-dürüst, Vav kadar hassas olan babalar…Yuvasına eş, eşine yerine göre kardeş, çocuklarına arkadaş olan babalar…!? Kasketli babalar, takkeli babalar, fötr şapkalı
aristokrat babalar… Sabah evden çıkarken, evdekilere günlük harçlıklarını verince sevimli, veremeyince kaba olan babalar…
Okur-yazar olmayıp geçimi dar, işi helâl, cüzdanı karar olan babalar…
Cüzdanında parası az, yüreği kas, eli pas, yüzü is çocuğunu okutmaya gönderen, cüzdanından çıkacak paranın nasıl yerine konacağını düşünen; hafta sonlarını, aybaşını zor getiren, “oğlum okumaya mı gidiyorsun, Allah ilmini artırsın diyerek, üç-beş lirayı zor bulup veren babalar…
Madem ki, bakamayacaktın, neden evlendin, çocuk türettin diye azarlanan, yaşam gücünü yitiren, moral değerleri bitik babalar… Evlenir-evlenmez gurbetin yolunu tutan, sıla hasreti, eş hiddeti, patron şiddeti gören babalar…
Sağlıklı evlilik içindeyken canım babam, bozulan evliliklerde kanım babam olan babalar… Aile bütünlüğü içinde canım baba, aile zorluğu içinde zalim baba olan babalar…
Her şeyde demokrat olup ideal olan, istismar edildiğinde, ihtilâl yapıp kötü olan babalar… İdeal, kültürlü, okuyan-yazan, anlayan-anlatan, bireysellikten kurtulup toplumla yatan babalar… Empatiyi âdet haline getirip sempati toplayan babalar…
Başarılı kadınlarımızın arkasında, sıkıştığında yanıbaşında sakin, dingin, ruhsal- dinsel zengin babalar...
Anadolu babaları, İstanbul-Ankara-İzmir babaları, eğitim âşığı, toplum ışığı olan babalar… Yerine göre güncelleşen, çıkar işinde öncelleşen, malı götürünce zenginleşen babalar… Anneye destek
Yukarıdaki babalara sizler de ilave yapıp babaları çoğaltabilirsiniz… Bizim burada derdimiz babaları gruplandırarak, zor olan babalarla, kolay olan babaları sizlerle buluşturmaktır. Hediyelerle oluşturulan, pastalarla bütünleştirilen, sistemle güncelleştirilen babalardan ayırmaktır. Unutmayalım ki, hepsi de bizim babalarımızdır…!?
“Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla ha düştü, ha düşecek ?
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.” Can Yücel
Babalar için söylenen güzel sözlere bakınız, çoğu sağlığında söylemeyen, ölümünden sonra söylenen sözler… Ölüm sonrası söylenen sözlere bakınca, “bizler ölü sevici miyiz” ? diye kendimizi sorgulamak yerinde olur.
Bir babanın çocukları için yapabileceği en büyük iyilik, onların annelerini sevmektir.
Babanın faziletleri, çocukların servetidir
Benim Babam
"Bu adam benim babam
Sekiz köşe kasketiyle
Omuzunda sekosuyla hey!
Cebinde yok parası
Bafra'dır cigarası
Yüreğindedir yarası
Altı çocuk büyütmüş
Bir işçi maaşıyla
Bu adam benim babam hey!" Fatih Kısaparmak
Tüm babalara, baba olacaklara, taş yürekli, sert bakışlı, can yakışlı CAN mı can olan ve aramızda olmayan babalara selâm, rahmet…! Hayrettin Parlakyıldız
18.06.2017