Aşağıdaki satırları 2009 yılında yazmıştım. Genel seçimler yaklaşıyor ya tatlı bir anı olarak sizlerle hem askerlik hem de siyaset bağlamında paylaşayım istedim.
|
||
**** | ||
Bizim askerlik anılarımız bir gencin askerlik anılarına da benzemez, çünkü biz askerlik yapmadık. On üç yaşımda üniforma giydim kırk iki yaşında çıkardım. Bu nedenle bir asteğmenin ya da eratın askerlik hatıraları gibi hatıralarım yoktur. Bugün ve yarın sizlere askerlikten neden ayrıldığımı ve siyasete girişimi ve milletvekilliği adaylığı hatıralarımdan da bahsedeceğim.(Maazallah birde milletvekili olsaydım kim bilir ne hatıralarım olurdu.) Neyse en iyisi ben baştan anlatayım... Esti yine deli rüzgâr, yine deli damarım tuttu kızdım ayrıldım. Niye ve neye kızdım hadi onu da anlatayım. Ben kıta tipi denen türden subaydım. Postallı. Yani anlayacağınız salon subayı nenen ayağından iskarpini çıkmamış subaylardan değilim. Mahiyetimizin hepsi erkek asker olunca, konuşmalarımızda ona göre oluyor tabi. Asker yemez. Asker uyumaz. Asker yorulmaz. Asker ter kokar. Toz pudrasıdır vs. Gözünü seveyim Mehmetçiğin. Ölürüm onlar için ölür... Teğmen çıktım piyade bölük komutanı oldum. Bir sene teğmenlikten bir sene yüzbaşılıktan düş tam on üç sene yaptım bölük komutanlığını. Bir ara saymıştık tam otuz iki konuda uzman olmak zorundaymışız. Allah derki “her kulum kendinden sorumludur.” Askerlik derki “bölük komutanı bölüğünün yaptığı ve yapamadığı her şeyden sorumludur.” Yani böylesine ağır bir sorumluluk. Canı sana emanet edilmiş vatan evlatlarının. Başka bir şeye gerek var mı? Hele piyadeyseniz. İşler daha da başkadır. Dünyaya bir daha gelsem yine asker olurum, üstüne üstlük yine piyade olurum. Çünkü askerin okumuşunu, topçusu tankçısı vs alır. Komutanlıklar askerin zanaatkarını karargaha ,komutanlıklara, orduevleri vs alır, yani anlayacağınız süzüle süzüle askerin hası biz piyadeye kalır. Ama durum pek de öyle olmazdı. Bunu biz bilirdik. Akıllı asker askere gelirken kendini saklarda sana düşerse yaşadın. Ama tez zamanda komutanlar öğrenir ve elinden alır. Şimdilerde öylemi bilmem eskiden öyleydi. İşiniz insan olunca her türlü psikolojiyi de sosyolojiyi de bilmek zorundasındır. Biz subaylar öyle şaşalı anket araştırmaları yapmadan memleketin gelişmişlik durumunu hemen anlardık. Hele piyadeysen hemen anlarsın. Her sabah “bölük günaydın” dediğimizde milletin nüvesini karşımızda bulurduk. Birkaç üniversite mezunu asteğmen, birkaç lise mezunu genç, gerisi orta okul ve ilk okul mezunu. Gelen memleket paralarından ülkenin ekonomisini, okuduğumuz erat mektubundan toplumun dertlerini anlardık. Erat mektubunun çoğu “ YÜCE TÜRK GENCİNE TAKTİMİMDİR veya “BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM” diye başlardı. İlk habercim Bismilliydi. Aradan geçmiş 40 sene. İnsanın unuttuğu oluyor. Alaya aşçı yaptığımız Siirtli Mahmi’yi iki çocuk konusunda ikna edemediğim gibi bir kızla daha evlenmeye kalktı. Anlayacağınız ayağından postal çıkmayanlardandık. Üstelik piyadeydik. Övünmek gibi olmasın düşünsenize ATATÜRK bile piyadeydi. Eğer benim gibi 5-10 piyade daha bulursam dünyada var mı bilmiyorum ama DÜNYA PİYADELERİ DERNEĞİ kuracağım. Sloganımızda “Dünya piyadeleri birleşin. Dünyada savaşı ancak siz durdurursunuz” olacak. Çünkü piyadenin postalı hedefe değmedikçe harp kazanılmış sayılmaz. Harbin ne menem bir illet olduğunu en iyi biz piyadeler biliriz. Onun için biz, kıtalarda bölük ve tabur komutanlığını çok yapmış komutanlarımızı çok severdik. Çünkü o bizi , bölük komutanlarını, kıtaları iyi anlardı. Hani derler ya “ekmek yoksa pasta ye.” Uzun yıllar bölük komutanlığı yapmış komutanların emirleri son derece mantıklıdır. Ekmek yoksa pasta peksimet ye demez. Ekmek yoksa adama ekmek bulup getirir. Eğer askeri ve kıtayı bilmeyen hayatı karargahta, orda burada geçmiş bir kurmay subayın eline düştüysen yandın. Aslında bu dediğimi şöyle anlatayım, farz edin ki başınıza işten anlamaz biri geldi. Müdür oldu. Uygulamaları nasıl olur? Ne moral olur ne motivasyon. İşte öyle . Sıralı makamları hazmede hazmede yükselişte istikrar ve kural vardır. En kaliteliler yüzeyde kalır. Ama sen tepeden inme gelirsen, yapacağın tek şey mahiyetini ezmek ve seni oraya atayana kul köle olmaktır. Şimdiki tabirle partizanca atama diyelim. Adam atandığı kurumun menfaatlerinden ziyade atayana şirin görünmeye çalışıyor olur. Gerçi bizim Silahlı Kuvvetlerimizde böyle bir şey olmaz. Kıdemlinin tepesine kıdemsiz atanmaz. Ömrüm kıtalarda geçtikten sonra rahmetli Orgeneral Necati Özgen tuttu beni emir subayı yani yaveri olarak yanına aldı. Komutanım emekli olduktan sonra bir daha emir subaylığı yapmak istemedim. Çünkü emir subaylığı karakterime uygun bir iş değildi. Tuttular senelerin subayıyım kantinci yaptılar. Türk subayı her şeyden anlar. Sağ olsun dünya iyisi bir komutanım vardı Hayri GÜNER paşam iyi insandı. Onun desteği ile yani bizi serbest bırakması sayesinde o zamanın parasıyla yirmi milyar ciro yapan bir yeri bir yıl sonra yüz yirmi milyar ciroya çıkardık. Bu sayede hem hizmetin hem hizmet süresi arttı. İşte ne olduysa bu kantinde oldu. Bir sosisi yüzenden başlayan tartışma ile mahkemelik olduk. Hem de Sultanahmet adliyesine şikayet edilmişiz. Oradan askeri mahkemeye. Bir sosis yüzünden adliyelere mahkemelere düştük. Sana ne be adam cebinden mi çıkıyor ver gitsin. Olmaz verilmez. Çünkü üzerinden yirmi gün geçmiş bir açık satılan gıda maddesini hiçbir ticari işletme değiştirmez. Neticede o zamanki parayla 4- 5 liralık sosisi değiştirmedim diye başıma gelmeyen kalmadı. Mesele sosisi değiştirmek değil de tehdit ve hakarete dönmüş tabi. Çok ama çok şaşırdım. Hayatında askeriyede ceza almamış birinin mahkemelik olması da ibretlik hikaye yani. Derdimizi paşaya beye ona buna anlatıysak da çare bulamadık.” işçisin sen işçi kal” dizelerindeki gibi olunca beyin sigortamız fazla yükü çekemedi. Davam tam 30 ay sürdü diye bilirim. Meslek hayatında yüksek sicile ve takdirlere alıştığımızdan bir sosis davası yüzünden yargılanmak ağrıma gitti. Birde başka komutan beni sürülmekle korkutmaya kalkınca bir Türk Subayına yakışanı yaptım. Daha fazla maskara olmamın gereği yoktu… Verdim dilekçemi emekliliğimi istedim. Emekli olurken ne bir tören yaptılar bana nede bir şey. Biz askerimizi davul zurna ile uğurladık halbuki. Onca yıldan sonra ağrıma gitmedi de değil ya neyse. Hatta birkaç kere Genelkurmaya Kara Kuvvetlerine yazayım dedim. Sonra ne olacak ki dedim. Ben dağa küstüm ama dağın hala haberi yok. Ama bu yaşadıklarım benim ömrümü verdiğim kurumun hatası değildir. Türk ordusunun hatası değildir. Olur böyle şeyler diyelim. Tabi evdeki hesap çarşıya uymaz .Öyle ben emekli oluyorum deyince emekli olunmaz. Birde hanım ne diyecek çocuklar ne diyecek kısmı var. Gözümü kararttım. Karşı çıkan eşime ,aha tabancam, aha maaş, aha bu aha şu bunlar senin ceketimi alır çıkarım eğer kabulünse birlikte yaşarız değilse bana eyvallah dedim. Farz et ki ben öldüm, Farz et ki şehit oldum dedim. (Şehitliği maalesef Allah herkese nasip etmiyor.)İşte böylece emekli oldum. Emekli olunca rahat durmam ki. Huyumu biliyorum. Ben hiperaktif biriyim herhalde. Mutlaka bir şeyler yaparım. Öylede oldu. Siyasetin S'sinden anlamayan ben siyasete girdim. Gerçi ilk siyasi hayatım hepi topu 9-10 ay sürse de bana yetti. Hanyayı konyayı anladım. Bir anda bir partinin teşkilat başkan yardımcısı oldum. Bir de baktım milletvekili adayıyım. Birinci sıra hem de. Aslında bundan önce başka şeyleri anlatmak lazım siyasetle ilgili olarak. Ama kısaca bahsedeyim. Partilerin hiyerarşik yapısı biz askerlerden beter. Parası olanın borusu ötüyor. Başkanlar padişah gibi. Bizde kızarsan komutanını şikâyet edersin. Partide kimi kime şikayet edeceksin. O konuda hissettiklerimi de anlatayım en iyisi. Bu siyasi sistem ve seçim şekli sürdükçe her parti başkanı bir padişah gibidir. Örneğe gerek var mı? Ama siyaset bir devletin beynidir. Devletin diğer kurumları da gövdesi ve hafızasıdır. Hani bir laf vardır ya “yılanın başı nere giderse gövdesi de oraya gider” diye. İşte siyaset öyledir. Akıllı insanların liderliğindeki siyasi partiler ülkeye faydalı olur. Siyaset kalıcı bir meslek olmamalı ve sürekli yeni beyinleri devreye sokmalıdır. Yoksa nuh nebinin insanları gençleri ve gelişimi nasıl anlar? Onlar akil adam olsunlar yeter. İlk siyasi hayatımda emekli 30 yıllık emekli ikramiyemi bir partili uyanığın tekine kaptırdım. Borç istedi, onu tanıyan üç kişi sağlamdır ver deyince verdim ve bir daha da alamadım. Anamın ak sütü gibi helal paramızı kaptırdık. Siyaset uğruna para kaptırmayan her halde yoktur. Ama her şeye rağmen siyaset yapılmalı. Şu siyasetçi öyle şu siyasetçi böyle falan bir yana. Memlekete hizmet etmek, memlekette gördüğünüz aksaklıkları kökünden düzeltmek istiyorsanız siyasete giriniz. Neyse; bir dahaki yazımda milletvekili adayı olarak seçim propagandaları ve canlı televizyon programını anlatacağım. |
Malesef ülkelerin kaderi siyasi liderlere bağlı.
Her zaman iyi lider denk gelmiyor.
Siyaseti ülke çıkarları için yapan çok az.
Birde etrafında tecrübeli, zeki ve dürüst danışman ve ekibi olmalı.
Başarılar dilerim, işimiz zor.