Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk tarafından muhasır medeniyetin daha da ötesinde, insanlığa barış ve kardeşlik getirecek bir medeniyeti inşa etmek üzere kurulmuş bir devlettir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, özünde demokratik, laik, sosyal bir hukuk devlettir.
Yasama, yürütme ve yargı erkleri üzerine oturtulmuş devlettir.
Devletin yargısı, askeri, polisi de dâhil tüm bürokrasisi, siyaset üstüdür.
Milli Eğitim milliğinden, laik eğitim düzeninden taviz vermeden çocuklarımızı yetiştirmelidir.
Türk Ordusu ve komuta heyeti, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma ve Milli İstihbarat Teşkilatımız ve elbette ki yargımızın mensupları siyasi partilerin, yasadışı örgütlerin, cemaat ve tarikatların müridi, militanı ve üyesi olamaz. Olanlarda derhal devlet kadroları dışına çıkarılmalıdır.
Bu düşünceler, bir idealin ütopik ifadeleri değil, olması gerekenin net ifadesidir.
Sade vatandaş olarak kendinize sorunuz. Devlet içerindeki kadrolaşma hangi seviyelere ulaşmıştır?
Mesela eski Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Milli Savunma Bakanı olduktan sonra orduya siyaseti bulaştırmış mıdır?
Laiklik
Türkiye, her ne pahasına olursa olsun laik bir devlet düzeninden vazgeçmemelidir.
İran, Afganistan, Ortadoğu ve Afrika ülkeleri, Türkiye için rol model olamazlar.
Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti, laikliği benimsemiş, özümsemiş siyasal iradeyle idare edilmelidir.
Sırtını cemaat ve tarikatlara dayamış siyasetçiden ve siyasi partiden devlete ve millete fayda gelmez.
Bizi bu yönde düşünceye ve şüpheye sevk eden ana nedenler, ülkemizde hızla artan tarikat ve cemaat yapılanmaları, Suriye’den ve Afganistan’dan gelen kayıt dışı asker kılıklı genç göçmelerin sayısındaki artışlardır.
Laik devlet düzenine ve Atatürk değerlerine dil uzatan, sözlü saldırıda bulunanların, kontrolden çıkarak fiili saldırıya geçebileceği endişesidir.
Özellikle İran, Taliban ve IŞİD benzeri devlet ve örgütlerle iltisaklı cemaatlerin ve grupların varlığının devletimiz tarafından sıkı sıkıya takip edilmesi gerekir.
Endişem, AKP’nin iktidarı kaybetmesi durumunda, kimi cemaat ve tarikat mensuplarının ülkemizde anti demokratik eylemlere başlayabileceği yönündedir.
Yıllardır Cuma namazlarından sonra yapılmayan gösterilerin tekrar ve daha tehlikeli seviyede yeniden başlayacağı hususu devletimiz ve istihbaratımız tarafından gözden kaçırılmamalıdır.
Altılı Masa ve HDP
Altılı masanın kuruluşunun ana gayesi, cumhurbaşkanlığı başkanlık sistemi yerine, güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüşü sağlamaktır.
Altılı masa ittifakı, belirleyecekleri cumhurbaşkanı adayının seçimi kazanması üzerine kurulmuş bir ittifaktır.
Altılı masada zaman zaman HDP sözcülerinin seslendirdiği üslupta açıklamalarda bulunan kimi küçük partilerinin politikaları, altılı masanın diğer partilerini bağlamaz. Altılı masa da HDP üslubunda açıklamalar yapan partilerin diğer partilerce kabul görmesi veya açıklamalarına itiraz edilmemesi enteresan bir duruştur.
Seçmenler haklı olarak DEVA ve GELECEK Partilerinin açıklamalarını kabul eden veya görmezlikten gelen partiler neden HDP ile de görüşmeye çekimser kalmaktadır?
HDP yanlış da DEVA ve Gelecek Partisi mi doğrudur?
Gerekçe de bellidir. Altılı masadaki her parti, kendi politik duruşunu ve politik programlarını açıklamada serbesttir. Halkın kime oy vereceği yine halkın takdiridir.
Lakin bizim görüşümüz, vatandaşların demokratik, laik, sosyal hukuk devletini sahiplenen, Türk Milletinden ve Atatürk fikriyatından yana politika üreten partilere oy vermesi yönündedir.