Onlarca yıl önce, geçimliğin olmadığı yerlerden göçmüşüz büyük kentlere…
Büyük kentler mi bizi mahv ettik, yoksa biz mi büyük kentler mahv etti bilemem…
Mesela biz, ben höllüğe sarılı bir bebekken göçmüşüz Ankara’ya.
İlkokula başladığım yılları hatırlıyorum…Dikmen sırtları alabildiğine meşe ve çamla kaplıydı.
Çankaya tarafında bademden armuda, kirazdan şeftaliye çeşit çeşit meyve ağaçları vardı.
Dikmen Vadisindeki bahçelerinin çeşitliliği, bolluğu sıradan şeylerdi o zamanlar.
Ve biz derelerden su içerdik.
Hâlen 25 kuruş kaybettiğim yerden her geçerken çocukluk gözlerim o parayı arar…
Çelik çomak, limon, lik, kuka, saklambaç oynadığımız yerler gelir aklıma.
Sonra
Her kokunun bir hatırası ,her rengin bir manası vardı bizim için.
Şimdilerde ne koku kaldı ne de renk…
Medeniyetin nişanesi apartmanlar çoğaldıkça, şehir büyüdükçe, önce yaşadığımız evler, sonra da hatıralarımızı yaşadığımız yerler kayboldu, birkaç sararmış resimde kaldı o yerler.
Koca koca şehirlerde insanlar, eminim ki bir kır çiçeği görmeden büyüyordur çocuklar.
Aslında ben özlemeyi de özler oldum…
Bahar meyvesini, kış meyvesini ayrı özlerdik...
Çat kapı misafirlikler vardı.
Cenaze evlerine yemek getirirdi komşular, bir hafta radyo televizyon dinlenmezdi saygıdan.
Şimdilerde, pideli, pilavlı ayranlı cenaze namazları moda. Yas denen saygı süresi saatlerle sınırlandı.
Kör olasıca teknoloji sayesinde samimiyet bir mesajlık,
Görüşmeler whatsapp üzerinden.
Dünyanın bir ucunda da olsa internet çağı her yere yaklaştırdı insanı. Mahremiyet kayboldu.
Anında canlı görüntülerdeyiz.
Dokunma, koklama, tatma duygularımız olmadan bütün yük, göz ve kulaklarımızda artık
Kelimeler mrh, slm, dd, ii ile yozlaştı, unutuldu şiirsel anlatımlar.
Gözden göze giden yollar tahrip edildi de gerçek dünyayı bırakıp sanal dünyada yaşar olduk.
Çocuklarımızın yüreğine ekecek insancıl tohumlarımız da tükenmek üzere.
Üç beş arkadaşımız da olmasa, dost köprüleri de yıkılıp gidecek…
Sonrasında kaçınılmaz son malum.
“Duydun mu? Kim rahmetli olmuş biliyor musun?” Sorusuyla öldüğümüz belki duyulacak.
Kim bilir bir gün camilerde yapay zekalı robotlarla namazlar kılınıp, dualar eşliğinde kaldırılacak cenazelerimiz.
Ve olmaz olmaz dememek lazım.
Belki de kapitalist dünyanın zengin müminleri, iman itikat ve namazlarını askerlik misali bedel-i nakdi ile fukaralara havale edecekler.
Ama o gün bugün değil.
Hâlâ bir yerlerde bir arkadaşın, bir dostunun olduğunu bilmek, arayıp sormak, ziyaret için fırsat kollamak zor olmasa gerek…
Aslında yaşama sevincinin sır kapısı;
Dost sohbetidir.
Baharı yaşamaktır,
Dostlar, baharı yaşatır insana.
Haydi seslenin dostlarınıza yüksek sesle,
“Dostlar neredesiniz? …
Sesimi duyan var mı?
Sesimizi duyan var mı?