Önümüzdeki aylarda yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerini, yapılması gereken sıradan demokratik seçimlerden biri olmayacağının herhalde herkes farkındadır
Aşırı yıpranmışlığına rağmen yirmi yıldır iktidarda olan AKP’nin kudret sahibi yöneticilerinin, siyaseten pes edeceğinin göstergesi ve teşvikçisi, yapılan kamuoyu anket sonuçlarıdır.
Çünkü bunca yıpranmışlığına rağmen AKP, hâlâ müzmin muhalefetle başa baş halk desteğine sahip görünmektedir. Doğal olarak bu dengeli oy dağılımı kolayca lehte bir pozisyona çevrilmesi mümkün olduğundan, AKP iktidarı ve küçük ortakları seçimleri kazanmak için var güçleriyle çalışacaklardır.
Ancak unutmamalı ki dünyanın kimi aktörleri kendi ulusal çıkarları ve yeni dünyada yeni düzeninde taraftar kazanma açısından Türkiye’deki seçimlerle yakından ilgilidir.
Çünkü İkinci Dünya Savaşının oluşturduğu ulusal ve uluslararası iç dengeler, kapitalist küreselleşme nedeniyle şiddetle sarsılmaya başlamıştır.
Küreselleşen ve çeşitleşen vahşi kapitalizm, dünyayı sömürmek üzere organize ettiği küresel dev şirketlerinin ayakta kalabilmesi yeni dünya düzeni kurma yönünde girişimlere başlamıştır.
İster ABD ve AB’de olduğu gibi liberal kapitalizm, ister Çin’in devlet kapitalizmi, ister Rusya da dahil dünyanın geri kalanında egemen olan dikta ve oligarşik kapitalizm, daralan ve küçülen dünyada birine rakip olma ve birbirini saf dışı bırakma yarışına girmiştir.
İşte bu nedenledir ki Türkiye’de 2023 seçimleri sadece bizim seçimlerimizin olmayacaktır.
Büyük olasılıkla da, dünyadaki küresel kapitalizmin türevleri, kendi çıkar ve amaçlarına hizmet edecek bir grubun Türkiye’de iktidar olması için gayret sarf edeceklerdir.
Bizim için geçerli olan en akıllıca seçenek, Türkiye’yi Atatürk’ün çizgisinde, tam bağımsızlıktan yana idare etmeyi hedefleyen milliyetçi/ulusalcı siyasal aklın iktidarıdır.
Türkiye’yi yönetmeye aday siyasi partiler ve mensupları, küresel vahşi kapitalizmin ölümcül hırslarının ve olası komplolarının farkında olması gerekir.
Hatta sadece farkında olmakta yetmeyecek, ayrıca Türkiye’nin tam bağımsızlığının korunması için komplekssiz, batının oryantalist anlayışa yenik düşmemiş, küresel sermayenin işbirlikçisi ve taşeronu olmayan millici bir siyasal iradenin devlet yönetiminde söz sahibi olması bizim özgürce ve insanca yaşamamız için çok ama çok önemlidir.
Emin olunuz ki; Afganistan’daki Taliban rejimi de dahil, İran, Arap Dünyası, Rusya, Çin, ABD ve AB en az bizim kadar 2023 seçim sonuçları için kafa yormaktadır.
Çünkü Türkiye jeopolitiği nedeniyle dünyanın adeta tıkacıdır.
Türkiye’yi bir şekilde kontrol altına alacak yeni küresel irade Ortadoğu’dan Kafkasya’ya, Baklanlarda ve Akdeniz’e Karadeniz’e kadar geniş bir coğrafyada istediği gibi at koşturabilecektir.
İkinci dünya savaşından sonra Türkiye’ye sızın ve hatta, adeta yerleşen ABD, gerek PKK üzerinden Kürt Devleti kurma planları nedeniyle ve gerekse de FETÖ üzerinden Türkiye’yi idare etme planı en büyük hatası olmuştur.
ABD’nin başıbozuk dış politikası, FETÖ’cü militanlarıyla Ergenekon, Balyoz gibi akla hayale gelmeyecek komplolarla Türk Ordusuna darbe üstüne darbe vurmaya kalkması, Atatürk kurduğu devlet düzenini hedef alması, Türk Milleti tarafından Türkiye’ye karşı düşmanca tutum ve davranış olarak algılanmıştır.
Ama ABD en büyük hatası; uzun yıllar boyunca sıkı fıkı olduğu AKP iktidarını, yani Erdoğan’nı al aşağı etmek için17-25 Aralık 2013 tarihli Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu planını FETÖ’yü kullanarak hayata geçirmeye kalkmasıdır. Bu plan yine bizzat Erdoğan tarafından bozulmuş, ABD’nin planı boşa çıkarılmıştır. 2013 yılından itibaren ABD, Erdoğan ve AKP için güvenilir müttefik olmaktan çıkmıştır..
15 Temmuz 2016 tarihli FETÖ kalkışması, nasıl bir operasyonun sonucu olduğu hâlâ zihinleri kurcalasa da, yıllarca Türkiye’yi FETÖ eliyle elekten geçirilme işlemi, 15 Temmuz 2016 tarihinden itibaren Erdoğan’ın ve AKP’nin elekten geçirmesine dönüşmüştür.
Devlet Bahçeli’nin desteği ile Türkiye’nin tek otoritesi haline gelen Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı sistemi ile Türkiye’nin mutlak hâkimi ve kudretli şahsiyeti haline gelmiştir.
İşte bu kudretin icraatlarının güvenilirliği, 2023 seçimlerinde Türk halkının oylarıyla test edilmiş olacaktır.
AKP iktidarı ile muhalefetin oy oranlarının anket sonuçlarına göre at başı gitmesi seçimlerin maniple olasılığını da akıllara getirmektedir.
Türkiye’de iç siyaseti maniple etmenin en kestirme yolu ekonomidir.
Türkiye’de iç siyasete genellikle cemaat ve tarikatlar üzerinden müdahil olunmaktadır.
Rusya’nın, Çin’in Erdoğan’a olası desteği artık yadsınamaz.
Putin ve Erdoğan arasındaki dostane gözüken satranç oyununda eli güçlü taraf elbette ki Rusya’dır. Rusya Erdoğan üzerinden Türkiye’yi Batıdan ve özellikle NATO’dan koparma gayreti içinde olduğu da değerlendirilebilir. Bu nedenle Rusya, olasılıkla Erdoğan’ın iktidarda kalması yönünde politika izleyecektir.
Rusya bu desteğini Erdoğan’a vereceği ekonomik ve dış politik destekle sağlama yoluna gidecektir. Finansal kredi, borç erteleme, turizm ve Türkiye’den ithalatı artırma gibi ekonomik destekler ilave olarak KKTC’yi resmen tanımak suretiyle de Erdoğan’a prestij sağlama yoluna gidecektir.
Rusya’nın bu ataklarına benzer bir destek de Çin’den gelmesi de mümkündür.
ABD Türkiye seçimlerine nasıl tesir eder?
Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’ye Kürtleri kullanarak Ortadoğu’ya yerleşen ve kendine buralarda üst kuran ABD, Türkiye’yi çoktan gözden çıkarmışa benzemektedir.
ABD, zannımca Erdoğan sonrası için hazırlık yapmaktadır.
Aşırı iç ve dış borç yükü nedeniyle Erdoğan sonrası Türkiye, olasılıkla büyük bir ekonomik krizlerle karşı karşıya kalacaktır. Yeni iktidar, dış borç bulabilmek için ABD’nin kapısını çaldığında , ABD Türkiye’den Irak ve Suriye’de kurmaya çalıştığı Kürt devletini önündeki engelleri kaldırmasını talep edecektir.
ABD'li eski ulusal güvenlik danışmanı John Bolton'ın, 17 Ocak'ta "Türkiye, bir NATO üyesi ancak öyle davranmıyor. Türkiye'nin NATO'dan ihraç edilmesi veya üyeliğinin askıya alınmasının ciddi bir şekilde düşünülmesi, Erdoğan'ın seçime müdahalesini zorlaştıracak ve muhalif adaylara gerçek bir şans verecektir" şeklinde bir paylaşım yapması tesadüfi değildir.
Suudi Arabistan Maliye Bakanı Al-Jaddah “Bazı ülkeler borçlarını çeviremeyerek temerrüde düştü, daha fazla ülkenin temerrüde düşebilme olasılığı var. En kırılgan ülkelere yardım etmeliyiz”, “Sadece Pakistan’a değil Mısır ve Türkiye’ye de ekonomik destek veriyoruz. Vermeye de devam edeceğiz. Bu konuda çok taraflı uluslararası ve bölgesel kurumlarla çalışıyoruz. Yalnızca hibe veya mevduat aktarımı değil aynı zamanda bu ülkelere büyük yatırımlar da yapıyoruz. Yatırım fırsatlarına bakmaya da devam ediyoruz” açıklamaları da boşuna değildir.
Sonuç olarak AKP sonrası Türkiye’yi yönetmek isteyen siyasi liderler, üretim öncelikli milli sanayiyi ve milli ekonomiyi aktif hale getirerek, Türkiye üzerine oynanan her türden küresel oyunlara son verebilir.
İktidar olmayı hedefleyen İYİ Parti ve CHP, ekonomik kriz için şimdiden hazırlıklı olmalıdır.
30 Haziran 2022 itibariyle Türkiye'nin brüt dış borç stokunun 444,4 milyar dolar, net dış borç stokunun ise 232,5 milyar dolar olduğunu bilerek yola çıkmalıdırlar.
Yukarıda arz ettiğim veriler ışığında Türk halkı 2023 seçimlerinden sonra çok daha büyük ekonomik krizi göğüslemeye hazır olmalıdır.
Ama kesinlikle karamsarlığa kapılmamalı, Türkiye’nin geleceğin çok daha güzel olacağını da bilmelidir. Çünkü Türkiye tüm sıkıntıları kısa sürede def edecek olanaklara sahiptir.
Ülkemizin zenginliği, devletimizin mali kaynakları güçlüdür.
Yeter ki milli kaynaklar doğru idare edilsin.
İşte bu nedenledir ki CHP ve İYİ Parti artık ayyuka çıkan devlet borçları ile nasıl baş edeceğini, ne türden tedbirler alacağını, ekonomiyi nasıl ayağa kaldıracağını acı gerçekleri de ifade ederek çözüm önerilerini şimdiden halka sunmalıdır
FETÖ ve PKK ile mücadeleden kesinlikle taviz verilmemelidir. Laikliğe karşı olası risklere karşı tedbirlerde planlanmalıdır.