Bu sırada Musul genelinde Türk yanlısı bir hava oluşmaya başlamıştı.

Özdemir Bey ve emrindeki 20 subay ve onların mahiyetindeki Tunuslu ve Cezayirli erler bölgedeki Kürtlerle birleşerek Revanduz’a hareket ettiler. Bu mevkide Derbent denen 39 yerde 31 Ağustos 1922’de İngilizlere karşı büyük bir zafer kazanıldı. Zafer, hem Anadolu hem de Irak’ta Türkler arasında bir heyecan yarattı ve İngilizlere karşı mukavemeti güçlendirdi. Bu mukavemet ortamı bölgede hemen etkisini gösterdi. Bu anlamda Süleymaniye, Kerkük ve Musul halkı eskiden olduğu gibi Türk yetkililere vergi ödemeye başladılar. Bununla beraber bir takım protestolar da yapılarak şehir meclislerine üye seçimleri boykot edildi. İngiliz ve Arap güvenlik güçleri ile çatışmalar yer yer şiddetlendi. Ardı sıra gelen bu olaylar bölge aşiretleri üzerinde de etkisini gösterdi ve sonuçta Irak içlerine kadar nüfuz eden büyük aşiret isyanları baş gösterdi. Bu isyanlara karşı İngilizler, Kraliyet Hava Kuvvetleri ile karşılık verdi ve isyanları bastırdı. Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin bu operasyonları, Türk tarafında Musul’un askeri bir harekâtla alınması durumunu ortaya çıkardı. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa 7 Eylül 1922’de Musul’a harekât için talimatını verdi. Durum bu derecede ciddi bir hal aldığı sırada Lozan’da barış görüşmeleri başladı. Başlayan bu barış görüşmeleri askeri yöntemleri bir süreliğine rafa kaldırmayı gerekli kıldı. Böylece diplomasi usullerine göre hareket edilmesi benimsendi. Mudanya Ateşkes Antlaşması’nın 11 Ekim 1922 tarihinde imzalanması ile birlikte artık savaş dönemi bitmiş ve sulh görüşmeleri dönemi başlamıştır. Bunun için bütün taraf ülkeler kararlaştırıldığı gibi İsviçre’nin Lozan Kenti’ne kendilerini temsil edecek bir heyet göndereceklerdi. Mustafa Kemal Paşa Lozan’a gidecek bu heyetin liderliğine İsmet Paşa’yı uygun gördü. İsmet Paşa ile birlikte konferansa gidecekler arasında Sağlık Bakanı Rıza Nur ve eski Maliye Bakanı Hasan Beyler olacaktı. Bu heyete konferans boyunca refakat edecek geniş bir danışman grubu ve bir tercüman da tahsis edilecekti. Konferansın başkanlığını aynı zamanda İngiltere Dışişleri Bakanı da olan Lord Curzon üstlenecekti. İngiltere, Fransa ve İtalya davetçi ülkeler; katılımcı ülkeler ise davetçi ülkeler ile Türkiye ve bunların dışında Yunanistan, ABD, Romanya, Yugoslavya ve Japonya olacaktı. Ayrıca Boğazlar meselesi için de Rusya, Ukrayna ve Gürcistan temsilcileri de toplantıya katılacaklardı. Konferans planlandığı gibi 20 Kasım 1922’de başladı. Konferansta ana gündem maddeleri Trakya sorunu, Osmanlı borçlarının taksimi, Kapitülasyonlar ve Musul meselesi idi. Bu konularda bir mutabakata varılmayınca konferans 4 Şubat 1923’te kesildi. Tekrar 23 Nisan 1923’te başlayan Konferans üç aylık bir çalışma 40 döneminden sonra 24 Temmuz 1923 yılında nihayete erdi. Konferans öncesi Türk ve İngiliz taraflarının Musul Meselesi’nde 14, 23, 26 ve 27 Aralık 1922 tarihlerinde birbirlerine verdikleri notalar yeterli olmadı. Müzakere 23 Ocak 1923 tarihinde diğer katılımcı devletler önünde de bir kez daha ele alındı. Curzon bir hesaplaşma havası içinde iken, İsmet Paşa ise gayet düzeyli ve ölçülü idi. Taraflar Musul Meselesinde kendi açılarından bir takım görüşler ve savlar ortaya koydular. Bu görüş ve savlar demografik-etnik, siyasal-hukuksal, tarihsel-ekonomik, coğrafi-stratejik ve petrol meseleleri ile ilgiliydi. İki taraf da kendi haklılıklarını bu konular üzerinden ispatlamaya çalıştılar. Bu anlamda İsmet Paşa’nın çözüm önerisi Musul’da yapılması gereken şeyin bir plebisit olduğuydu. Ona göre Irak ile mi yoksa Türkiye ile mi birleşilmesi teklifini Musul halkının özgür iradesine sunmak en doğru çözümdü. Curzon ise bu teklife karşı çıkarak meselenin bölgenin geleceği ile ilgili değil, Türkiye ile Irak arasındaki sınır hattının nereden geçeceği ile ilgili basit bir teknik durum olduğunu, bunun içinde bir plebisite gitmenin gereksiz olduğunu ileri sürdü. Bununla beraber bölge halkında var olan cahilliğin bir plebisit yapılmasını imkânsız hale getirdiğini de ekledi. Bu iddialar karşısında İsmet Paşa ise İngiltere’nin çıkarları uğruna plebisitten yüz çevirerek halkın gerçek fikirleri ile yüzleşmekten korktuğunu ifade etti. Bunun üzerine Curzon, meselenin Milletler Cemiyeti’ne havalesini isteyerek, bu cemiyetin tarafsız devletlerden oluşan objektif bir kurum olduğunu söyledi. Buna ilaveten Irak’ın bir İngiliz mandası olduğunu, İngilizlere ise bu mandaterlik görevinin Milletler Cemiyeti tarafından verildiğini söyleyerek bu kurumun bir kararı olmadan meselenin çözümünün mümkün olmadığını ifade etti. Milletler Cemiyeti fikrine karşı İsmet Paşa, Türkiye için Musul’un öneminden bahsederek kazanılması ya da kaybedilmesi mevzu bahis olan şeyin milli varlığın bir parçası olduğunu ileri sürdü. Bunun ardından, İngiltere için ise meselenin olsa olsa ülkelerinin dışındaki bir toprak parçası üzerindeki hâkimiyetin tartışılmasından ibaret olduğunu ve Musul’dan vazgeçmenin Türkiye açısından mümkün olmadığını vurgulayarak sözünü bitirdi. Fakat Curzon Milletler Cemiyeti konusunda kararlı bir tutum izledi. Diğer komisyon üyelerinin de desteğini aldı. Musul meselesinde giderek artan krizin tüm anlaşmayı riske sokacağından kaygıya düşen taraflar, “Musul’un bir yıl içinde taraflar arasında çözüme kavuşturulması ve başarılı olunamazsa meselenin Milletler Cemiyeti’ne sevk edilmesi kararı” iki taraf için de uygun görüldü. Bu karardan sonra İsmet Paşa 8 Mart 1923’te tüm katılımcı devletlerin dışişleri mercilerine Musul meselesinin konferans gündeminden çıkarıldığını duyuran bir nota gönderdi . 
Kerkük ve Kerkük’te Türkmenlere yapılan katliamlar-2
Konferansın 4 Şubat 1923’te dağılmasından sonra ilgili devletler kendi hükümetleri ile istişareler yaptıktan sonra 23 Nisan 1923’te tekrar bir araya gelerek konferansın ikinci oturumu başlattılar. Bu oturumda İngiltere, Lord Curzon’un yerine Horece Rumbold’u tayin etmişti. Görüşmeler birinci oturuma kıyasla daha olumlu geçti ve 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşması imzalandı. Lozan Antlaşması’nda, Musul Meselesi bu antlaşmanın 3. maddesinde şu şekilde karara bağlanmıştır: Türkiye ile Irak arasındaki hudut dokuz ay zarfında Türkiye ile Büyük Britanya arasında dostane bir şekilde çözümleyeceklerdi. Bu sürenin sonuna doğru 19 Mayıs 1924 tarihinde İstanbul’da “Haliç Konferansı” düzenlenecekti. Yukarıda anlattığımız tarihi süreç içinde Irak’ta da bir takım siyasi gelişmeler meydana gelmişti. Bunlardan en önemlisi Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ın İngilizlerin desteği ile yapılan bir seçimle Irak’a Kral olmasıdır. Bu seçimde Faysal’a Irak genelinde %96 lık bir evet çıkmıştı. Buna karşın, Faysal’ı sandıklarda protesto eden ve %4 lük bir muhalefet gösteren yerler arasında en başta gelen şehir Kerkük olmuştu. Bu durum çoğunluğunu Türkmenler olan Kerkük için şaşırtıcı olmadı. Kerkük’ün bu durumu, hali hazırdaki Lozan görüşmelerinde Mustafa Kemal’in elini de kuvvetlendirmekteydi. Bununla beraber Faysal’a oy vermeyen Kerkük, ilerde yapılması planlanan Irak genel seçimlerinde bir sorun olarak İngilizleri endişelendirdi. Bu endişe İngiliz Yüksek Komiseri Henry Dobbs’u harekete geçirdi. Henry Dobbs 1923 yılı ortalarında çoğunluğu Türkmenler olan Kerkük’e geldi. Burada ileri gelen Türkmen kanaat önderleri ve tüccar sınıfı ile görüştü ve halkın ihtiyaçlarını öğrendi. Bu görüşmelerde Türkmenlerin milli hakları ve kültürleri konusunda son derece hassas olduğuna şahit oldu. Dobbs, seçimlerin sorunsuz geçmesi halinde bu konularda hükümetin sorun çıkarmayacağına dair garanti verdi. Böylece Kerkük’te de seçim çalışmaları başladıBu garanti, Kerkük ve Türkmenlerin 25 Şubat 1924 yılında yapılan seçimlerde aktif olarak katılımını sağladı. Böylece Kerkük’ten de Türkmen milletvekilleri Irak Parlamentosuna seçildi. Kral Faysal, Kurucu Meclisin ilk toplantısını 27 Mart 1924’te kendisinin başkanlığında yaptı.Parlamento içinde Arap menşeli vekillerin çoğu İngiliz-Irak anlaşmasını onaylıyorlardı. Fakat Kerkük’ten giden Türkmen milletvekilleri Musul sorunu daha çözümlenmemişken antlaşmanın imzalanmasına razı olamayacaklarını ifade ettiler . Bu şekilde bir muhalefeti benimseyen Kerküklü Türkmen Milletvekilleri mecliste görüşlerini savunurken, 4 Mayıs 1924’te Kerkük’te elim bir hadise meydana geldi.” 
Bu tarihten sonra Türkmenlere yönelik katliamlar başlatıldı.

 KATLİAMLAR SİLSİLESİ 
“1924 Kerkük Katliamı
İngilizler, bölgede uzun yıllardan beri varlığını sürdüren Nasturîler ile yakın bir ilişki kurmuşlardı. Bu ilişkiler, İngilizleri onlarla askeri bir ortaklığa kadar götürdü. Bu ortaklık sonucu İngilizler, Nasturîlerden küçük ölçekli askeri birlikler kurdu. Bu askeri birlikler bölgede “Levy” diye tabir edilmekteydi. Levy birlikleri 15 Ağustos 1923 tarihinde Musul çarşısında karıştıkları cinayetler ve yağmalamalar sonucu ceza olarak Kerkük’e sürülmüşlerdi. Levy’ler burada da rahat durmadı ve ufak bir anlaşmazlığı bahane ederek, bu sefer de Kerkük’te tam bir katliama sebep oldular. Olay, 4 Mayıs 1924’te Leyy askerlerinin Kerkük’ün en büyük çarşısı olan Büyükbazar’a gelip burada alış veriş yaparken satıcılardan birisiyle kavga etmeleri üzerine başladı. (Türkmen bir bakkal olan Tevfik Ali Keçel, dükkânına gelen Asurî askere küp şeker fiyatının bir Tane (4 filis) olduğunu söylemesi üzerine, fiyatı fazla bulan Asurî asker, Ali Keçel ile kavga etti. Bu şekilde başlayan kavga giderek büyüdü ve sokağa taşınca da kitlesel bir olaya dönüştü . Kavganın büyümesi akabinde askerlerden bir grup, kışlalarına giderek buradaki arkadaşlarına haber verdi. Geri dönen askerler ellerinde silahlarla etrafa saldırıp ortalığı kana buladı. Bu sırada Asurî askerlere engel olmak isteyen iki yerel polis Asurilerce öldürüldüler. Bunun üzerine Polis Müdürü Murat Bey emrindeki polisleri Polis Merkezine çağırarak dışarı çıkmamaları emrini verdi. Bundan sonra meydanı boş bulan Asuriler, tam bir yağma hareketi gerçekleştirdiler ve önlerine kim çıktıysa öldürdüler. İlk şoku atlatıp bir araya gelen halk, katliama karşılık verince kendilerini yetersiz hisseden Asuri askerleri kışlaya çekilmek yerine bayram sabahı tasarladıkları vahşi katliamı gerçekleştirmek için Kerküklü Hıristiyanların evlerinde ve kilisesinde  gecelediler. Bayram sabahında da camilerde namaza gelen masum halkı otomatik silahlarla taramaya başladılar. DEVAMI YARIN….