Ülke gündemi ve geleceğe dair hiç durmaksızın analizler yapmayı huy edindim.
Sanki ülkenin, milletinin ve devletinin bütün sorumluluğu benim sırtımda ve gördüğüm yanlışlıkları ifade etmezsem çocuklarımıza ve gençlerimize karşı büyük bir suç işliyormuş, suçlulara göz yumuyormuş hissine kapılıyorum.
Böyle düşünmemin altında yatan ana nedenin, ülkemizdeki ve insanımızdaki milli, dini, ahlaki ve vicdani değerlerin hızla erozyona uğramasını görmemden kaynaklanıyor olabilir.
İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, suiistimaller, adam kayırmalar ve toplumsal çöküntüler yokmuşçasına, her şey yolundaymış gibi Türk Milleti resmen sanal bir dünyada yaşatılıyor.
Siz bakmayın savunma sanayimizin atılım yaptığına,
Siz bakmayın AKP’li siyasilerin cek cak’lı umut ve hayal anlatılarına,
Siz bakmayın Türk Milliyetçisi ve Atatürkçü geçinenlerin nutuklarına,
Herkes gerçekleri görmemezlikten geliyor.
Ne yazık ki Türk milleti tüm acı gerçekleri görmesine bilmesine rağmen uçuruma doğru sürüklendiğini göre göre her söylenene alkış tutuyor.
Oysa gerçekte AKP’nin bunca zaman iktidarda kalmasının ana nedenini başarılı siyasi icraatlarına bağlamak kabulü mümkün olmayacağından iğneyi AKP ve MHP’ye çuvaldızı muhalefete batırmak şart değil midir?
NEO CHP’nin ve liderinin beden dili halka ne anlatıyor?
CHP’li tepe siyasetçiler ve Kılıçdaroğlu sözde Türk milletini ve Atatürk’ü ve Atatürk değerlerini ağız ucuyla da olsa da sahiplenmekle beraber, beden dilleri halka neyi anlatıyor?
Şu bir gerçek ki NEO CHP’li tepe yöneticileri ve Kılıçdaroğlu bitmek tükenmek nedir bilmeyen parti iç çekişme ve hesaplaşmaları nedeniyle gerçek manada siyasal iktidar olmayı hiç düşünmediler
Onlar için CHP’nin başında kalmayı başarmak en büyük siyasi başarı mı kabul edilmelidir?
Onlar için yeteri kadar Milletvekili, belediye başkanlığı ve meclis üyeliği zaten bol bol vardır. AKP karşıtı cumhuriyet aşığı Atatürkçü kitleler nasıl olsa tıpış tıpış sandığa giderek nasıl olsa CHP’li yöneticilerin sıraya koyduğu adayları seçmek zorundadır.
Aslında CHP’liler her hâlükârda yüzden fazla milletvekilini ve onlarca belediye başkanlığını zaten kazanıyorlar.
Böylesine bir ortamda hangi CHP’li CHP yönetiminden istifa eder ki?
Siz bakmayın Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ın karşına aday çıkarmalarına?
Kılıçdaroğlu’nun attığı her adımın arkasında CHP’nin başına kalmanın hesapları yatar.
Son seçimlerde oldukça farklı etmenler CHP içerinde aktif hale gelmiş olacak ki; CHP tepe yöneticileri Erdoğan’ı iktidardan düşürmek yerine; Erdoğan’a destek olacak, AKP ve HDP’nin özlemini çektiği yeni anayasaya gönülden evet diyecek 37 milletvekilini daha meclise taşıdı.
Burada yazıyorum.
AKP’nin yeni anayasa teklifine AKP’den ve çok CHP’liler evet demezse ben de hiçbir şey bilmiyorum demektir.
İşte bu ahval ve şartlarda tüm sorumluluk Meral Akşener’e ve Akşener’in tepe yönetim kadrolarına düşmektedir. İYİ Parti teşkilatlarını ayağa kaldıracak heyecanlı, çözüm odaklı, iş bitirici, önce ülkem, sonra partim, sonra ben diyecek, diyebilecek akil insanları göreve getirmekte Sayın Meral Akşener’in siyasi kabiliyetine bağlıdır.
İYİ Parti’nin icracı yönetim kadroları kesinlikle sokakların dilinden, halkın dilinden anlayan insanlardan teşkil edilmelidir. Yoksa masa başında çok laf ve kırtasiye üretmekten öteye iş bilmeyen ve görmeyen, sahadan ve tabandan kopuk yöneticilerin idaresindeki İYİ Parti asla halkın dertlerine derman, AKP iktidarına da alternatif olamaz.
Bu yorum ve analizlerden sonra; hızla fakirleşen ve ekonomik krizle boğuşan, yoksulluğa mahkûm hale getirilen Türk Milletin karşılaşacağı üç büyük belayı sıralayarak yazımı sonlandırmak istiyorum.
Bunlardan birincisi ve en tehlikelisi; gittikçe Talibanlaşan ve ardından da IŞİD’leşeceğini düşündüğüm, domuz bağlı ölümleri çağrıştıran, ister ithal isterse yerli kimi cemaat, tarikatlarla ve dini yapıların gittikçe toplumu kuşatmaya başlamış ve bu durumı karşında devletimizin hareketsizliği,
İkincisi ülkemizin etnik ve kültürel yapısını, toplum dengesini bozacak şekilde kentlerimizi mahallelerimizi ve kısaca ülkemizi işgale dönüşen adına ister kaçak isterse kontrollü deyin göçmen istilasıdır.
Bu işgalci göç dalgası, özellikle Suriye ve Afganistan menşeili kaçak göçmen istilası amip yapılara sebebiyet verecektir. Olasılıkla ABD iradeli ve güdümlü kaçak göçmen istilası, yerli işbirlikçilerle kaynaşarak veya onları da kontrolü altına alarak topluma Talibancıların hayatını dayatırken IŞİD gibi eylemlere de kalkışa bilirler.
Üçüncü bela ise ilk iki belayı organize edecek ve destekleyecek olan özellikle Suriye’den Türkiye’ye sızdırılan PKK/PYD militanlarının eylemleridir. PKK/PYD her zaman olduğu gibi FETÖ’cüler desteğinde özellikle güneydoğumuzda başkaldırırken batıdaki tüm şehirlerimize terör olayların başlatabilirler.
Tüm bu eylemlerin başlama çizgisini hemen hemen tüm partilerin dile getirdiği ama tam olarak içini doldurmadıkları, yeni anayasanın tartışıldığı, toplumun iyice kutuplaştırıldığı anda başlatılabilir.
Ülkeyi Atatürk çizgisinden ve Türk Milleti hakimiyetinden çıkarmak isteyenler ABD desteği ile ellerine fırsatı geçirmek için dinci terör örgütleriyle ve PKK/PYD ile kol kola girerek iş kotarmaya çalışabilirler.
Onun içindir ki Türk Devleti, Türk Milleti ve elbette ki Türk ordusu aşırı dikkatli olmak zorundadır.
Bunca yazdığım şeylerin en büyük sorumluluğunun TBMM'de bulunan Türk Milletinin evladı değerli milletvekillerimizin omuzunda olduğunu düşünüyorum.
Günlük baskıcı STÖ’lerin ve neoliberal medya söylemlerin kendilerini kuşatmasına boyun eğmeden Türk Milletinin ve Türk Devletine sahip çıkmalıdırlar.
Türkiye için en ideal yol Atatürk’ün çizdiği yoldur.
Atatürk’ün yolun dışındaki her yol, Türk Milletine kan ve gözyaşı getirir ve egemenliği Türk Milletinden alarak başka mecralara götürür.
Gidişatımızın ve durumumuzun iyi olmadığını düşünüyorum.
Memleketimiz ve devletimiz, çıkarcıların şahsi emellerine kurban edilmemelidir.