Türkiye’nin etrafının nasıl bir ateş çemberi ile kuşatıldığınızın farkında mısınız?
Bugün için Kosova, Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Batı Trakya ve elbette ki Ege Denizi’nde gelişen her olay Türkiye’yi doğal olarak ilgilendiriyor. Türkiye tarihi gereği Balkan ülkeleri ile kültürel bağlarını sürdürüyor. Türkiye bu ülkelerin geleceğinin de adeta görünmez teminatı gibidir.
Komşularımız Ukrayna ve Rusya’nın savaşı da takip ve ilgi alanımızda olmak zorundadır. Çünkü bu savaştan sıçrayacak bir kıvılcım bir anda ülkemizi de savaşın içine çekebilir.
Türkiye her ne kadar NATO ülkesi olsa da milli çıkarları gereği kadim komşusu Rusya ile her alanda büyük bir iş birliği içerindedir.
Rusya ile ilişkilerimizi çok dikkatli bir dengede götürmeliyiz.
Coğrafya kaderdir derler ya. Türklerin Orta Asya’dan Balkanlara kadar ki tüm yurtlarında Rusya mutlaka vardır. Rusya’da bizim kaderimizdir.
Ukrayna daha yeni yeni demokrasiye geçiş aşamasındadır. Sosyalist ekonomiden liberal ekonomiye geçişle birlikte kendini Rusya’dan kurtarma peşindedir. Haklı olarak Rusya’ya karşı kendini emniyete almak isteyen Ukrayna Batıyla ve Türkiye ile yoğun bir ticari ve kültürel bağlar kurma peşindedir.
Gelelim Kafkasya’ya;
Sovyetler Birliği’nin 1989 yılında dağılmasıyla birlikte bağımsızlığını kazanan her devletle bir şekilde bağımız bulunmaktadır.
Orta Asya’nın Türk Kökenli devletleri en doğal müttefikimizdir.
Burnumuzun hemen dibindeki Gürcistan’da yaşanan hadiseler ve kendini Rusya’dan koparmaya çalışan Gürcistan’ın sığınacağı yegâne sınır komşusu yine Türkiye değil midir?
Gürcistan iç savaş yaşarken, iç savaşında karşı karşıya gelen halkların çoğunun ülkemizde akrabaları da olduğu belli değil miydi?
Türkiye’ye karşı düşmanlığını yaşam tarzı haline getiren ve bu kininden vazgeçmeyen Ermenistan, ne yazık ki kendi öfke ve nefret kusmuk havuzunda boğulmakta ve yıllardır yaşam mücadelesi vermektedir.
Aynı Ermenistan ,Azerbaycan Devletimize, Azerbaycan Türklerine karşı ölüm ve kin kusmamış mıydı?
Azerbaycan, Dağlık Karabağ savaşı ile Ermenistan’a ağır bedeller ödetmemiş miydi?
Ermenistan, bu ağır mağlubiyete rağmen Dağlık Karabağ’da hâlâ ateşle oynamaktan geri durmamaktadır.
Ermenistan, ABD kışkırtmasıyla veya Rusya müdahalesi ile Kafkasya’yı savaş alanına çevirebilir.
Dağlık Karabağ savaşı, savaş tazminatı olarak Ermenistan’dan Zengezur koridorunu alçak olan Azerbaycan, karasal olarak doğrudan Nahcivan’la bağlantı kurmuş olacaktır. Zengezur Koridoru, Ermenistan’ın en güneyinde İran’la sınır hattında bir yerdir. Bu koridor sayesinde Azerbaycan’ın ‘Nahcivan’a ve dolayısı ile Türkiye’ye direkt kara toprağı ile bağlanmış olacaktır. Ancak İran bu duruma itirazi olarak sesini yükseltmeye başlamış Ermenistan-İran sınırının değiştirilemeyeceği iddiasıyla Ermenistan’ın muhafız kesilmiş sınır değişikliğine karşı olduğunu ilan etmiştir.
İşte İran’ın bu tavrı Kafkasya ve Ortadoğu’da kartların yeniden dağıtılmasına sebep olabilir.
Uzun süredir İran’ı vurmayı düşünen ABD ve İsrail, İran’ın önce Azerbaycan’a ve sonra da Azerbaycan’la anlaşması bulunan Türkiye’yi İran’la harbe tutuşturduktan sonra NATO gücünü devreye alarak Türkiye ve Azerbaycan topraklarını İran’la yapacağı savaşın savaş alanına çevirmeye çalışabilirler.
Türkiye Zengezur koridoru bağlamında İran’ın Azerbaycan üzerinde uygulayacağı savaş tehdidini göğüslemek ve Zengezur koridorunun açılmasını sağlamak zorundadır.
Anlaşılacağı üzere İran Devleti coğrafyamızın en huzursuz devletlerinden biridir. Farscılık peşinde kendi hakimiyetini din kisvesi altında korumaya çalışan İran, Ortadoğu’nun en önemli huzursuzluk kaynaklarından biridir. İran sürekli olarak Ortadoğu devletlerinin iç işlerine karışarak bu ülkelerde kaosa neden olurken, diğer yanda da anti demokratik rejimini korumak için İran topraklarında yaşayan Farsi olmayan halkları baskılama peşindedir.
Ya Irak’a ne demeli?
Yapay bir devlet olarak kurulan Irak Devleti, Misakı Milli sınırlarımızın bir parçası da olan Türkmeneli İllerindeki Türklere karşı hiçte dostane davranmadığı yıllardır belli değil midir?
ABD vasıtasıyla parçalanan ve içinden bir Kürt Devleti çıkarılmaya çalışılan Irak toprakları, Türkiye’ye karşı kullanılan etnik Kürtçülüğün ve PKK terör örgütünün bataklığı ve terörün beslendiği en önemli yerdir.
Arap Baharı ile darmadağın edilen Suriye’de başlayan Suriye iç savaşının en ağır faturasını Türkiye olarak biz ödemiyor muyuz?
AKP iktidarları, Türk Milleti için harcaması gereken milli gelirinden önemli bir payı ülkemizdeki Suriyeli kaçkınlara harcamıyor mu?
İsrail denen terörist devlet, İran devletin ikiz kardeşi gibidir. Amerika’nın Truva atıdır. Ortadoğu’da kalıcı barışın baş düşmanıdır.
Yunanistan ve Yunanistan’ın uzantısı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Batı’nın Türkiye’ye karşı kullandığı basit figüranlardır. Batı kışkırtmasıyla Megola idea peşinde koşan, sürekli olarak Türk topraklarına ve adalarına karşı işgalci tavrını sürdüren Yunanistan balkanların dengesiz şımarık devletidir.
Hiç şüpheniz olmasın ki öncelikle ABD, ardından İngiltere, Almanya ve Fransa çevremizi karıştıran, parçalayan ve ateşe veren ülkelerdir.
Diğer önemli bir güç kaynağı da Rusya’dır.
Rusya, Sovyetler Birliği dağıldığından bu yana kendi eski hegemonyasını sürdürmek için Komünist Bloku (Demirperde) ülkeleri ile bazen barış yoluyla ve bazen de güç kullanarak otoritesini muhafazaya çalışmıştır.
Özellikle Doğu Almanya’nın Batı Almanya tarafından ilhak edilmesi ve Avrupa’ya yakın ülkelerin süratle kendilerini Rusya baskısından kurtarmak için NATO veya AB üyesi olmaları Rusya’nın kuşatılmışlık kompleksinde dış politika izlemesine sebep olmaktadır.
Ukrayna-Rusya savaşına bu açıdan bakmakta yarar vardır.
Görüldüğü üzere Türkiye çepeçevre bir ateş çemberinin içerisinde kendini korumaya çalışmaktadır.
Yukarıda basit olarak sıraladığım nedenlerden dolayı Türkiye mutlaka ve ama mutlaka güçlü bir orduya sahip olmak zorundadır.
Türkiye şayet bir asırdır saldırıya ve işgale uğramıyorsa bunun yegâne sebebi güçlü bir orduya sahip olmasıdır.
Ne yazık ki Atatürk’ün kurduğu devlet kuran CHP içindeki kimileri, Kılıçdaroğlu’nun himayesinde CHP saflarından Türk Ordusuna ağır salvolar yaparak Türk Ordusuna olmadık iftira ve hakaretleri yapabilmektedir.
Türk ordusuna saldırmayı, parçalamayı kendine meslek edinmiş cahiller, gafiller ve hatta hainler diyebileceğimiz kişiler köpeksiz köyde değneksiz gezer gibi Türk Ordusuna saldırmaktan, onu küçük düşürme gayretinden geri durmamaktadır.
Hem memleketin ekmeğini yiyip hem de onun ordusuna saldırmak düşmanlık değil de nedir?
Emperyalist devletler ve küresel güçler işte bu türden kişileri ve yapıları kullanarak Türkiye’yi Atatürk çizgisindeki Türk Ordusunun korumasından, Atatürkçülüğün veya Kemalizm’in etkisinden ve yolundan çıkarmak için çok büyük mücadele vermektedirler. Çok sayıda ajan ve provokatörü ile Türk ordusunu saldırmaktadır.
PKK’yı ve FETÖ’yü kullanarak Türk Orduna saldıran emperyalizm geri püskürtüldüğünden beridir FETÖ’den boşalan yerlere sızan veya her halde ele geçiren Türk Milleti ve Atatürk düşmanı kimi cahil şeriatçı kılıklı güruh molla-mürit ordusuna dönüştürme gayreti içerinde Türk devletine ve laik düzene karşı da harekete geçmiş izlenimi vermektedir. Hele de bu güruhun içinde yer almak için çırpınan veya Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığına sızan kimi cemaat ve tarikat mensupları laiklik karşıtı abuk sabuk açıklamaları fazlasıyla Türk insanın canını yakmaktadır. Korkarım ki bu azgın güruhun kalkışması söz konusu olursa bunun sonucu FETÖ kalkışması sonuçlarından çok ama çok daha ağır olacaktır.
Değerli okurların lütfen şunu unutmayınız.
Emperyalist devletler için Türkiye’deki en ideal yönetim biçimi, kolayca etki altına alacakları anti demokratik zihniyetli, Atatürkçülüğe ve Atatürkçü Kemalist Orduya düşman zihniyetleri iktidara getirmekti.
Bunun için Türkiye’ye ve Türk halkına rejimsel olarak biçtikleri ve dayatmaya çalıştıkları devlet yönetim şekli anti demokratik tek adam rejimi veya ve siyasal İslamcı dinci tiplerin yöneteceği “Ilımlı İslam” devlet modelidir.
Emperyalizmin yıllar yılı bu amacına ulaşmak içinde aşırı sol örgütleri, cemaat ve tarikatları ve elbette ki aktif olarak da PKK & FETÖ’nü kurdu ve kullandı. Hâlâ da kullanmaya devam ediyor.
Bugün için Türkiye’de Türk Milletine ve Atatürk’e düşmanlık edenler işte bu zihniyetin çocukları veya uşaklarıdır.
ABD, FETÖ operasyonları ile darmadağın etmeye çalıştığı Türk Ordusundan beklemediği bir dirençle karşılaşmış ve neredeyse 1960’lardan beridir Türkiye’de kurduğu PKK&FETÖ ikilisinin ağır mağlubiyetine şahit olmuştur.
Bugün için Türkiye’deki dar görüşlü bağnaz kimi cemaat ve tarikatlar bilerek veya bilmeden Atatürk’e, Türk Ordusuna ve Türk Milletine cephe alarak ABD ve AB emperyalizmine hizmet ettiklerinin farkında değillerdir. Eğer bu hatayı bile isteye yapıyorlarsa büyük bir ihanet içerisindedirler.
Şundan adınız gibi emin olunuz ki; bugün siyasetin içine sızmış PKK & FETÖ yandaşları ve türevleri Türk Milletine, Türk Ordusuna ve Türk Devletine ve demokrasisine darbe indirmek için ellerinden geleni arkalarına koymamaktadır.
Ne yazık ki bu gafiller hatta hainler de diyebileceğimiz kesim; Afganlı, Pakistanlı, Irak ve Suriyeli kaçak göçmenler arasında ülkemize sızdırılan, Talibancı, IŞİD’ci, PKK’lı etnik bölücülerle FETÖ’cü militanların desteğinde ve belki de himayesinde Türk Milletinin en büyük darbeyi vurmak için fırsat kollamaktadırlar.
Bu malumun ilanı olan belaya karşı başta Türk yargısı olmak üzere Türk Ordusu, polisi, jandarması, istihbaratı, devlet adamları, Türk siyasetçileri ve elbette ki Türk halkı aşırı duyarlı olmalıdır.
Ülke ve devlete sahip çıkma görevi sokaklara bırakılmamalıdır.
Dünün sosyolojik hataları bugünün sebepleridir. Bugünün sosyolojik hataları da gelecek nesillerimiz için sebepler olacaktır.
Gelecek nesillerimize barış ve kardeşlik içinde yaşayacakları sürdürülebilir bir Türkiye için başta AKP olma üzere tüm siyasi partilerin öncelikle Türk Ulusuna ve Atatürk değerlerine dört elle sarılması hayati bir meseledir.
Türk ordusuna ve Türk devletine iftira atan, Atatürk’e ve laikliğe cephe almış kimi cemaat ve tarikatlardan, siyasilerden memlekete hayır gelmez.
Türk Milletini ve Türk ulus devletini hedef alanların yuları emperyalistlerin elindedir.
Türk Milleti, nefsi müdafaa zorunda bırakılmamalıdır.
Türk Milletinin nefsi müdafaa yapmasını engelleyecek yegâne güç, Türk Milletine, Atatürk değerlerine sahip çıkan Türk yargısı ve kolluk kuvvetleridir.
Yukarıda çizdiğim kara tablo ne yazık ki bizim coğrafyamızın Türk Milletine dayattığı bir olgudur.
Türk Milleti birlik beraberliğini korudukça, Türk Ordusu, polisi, jandarması ve elbette ki istihbaratı Türk Milletine ve Atatürk değerlerine sıkı sıkıya bağlı kaldığı müddetçe hiçbir güç ülkemize zarar veremez.
İşte bu şartlar altında dahi muhteşem bir Türkiye’nin gelmekte olduğunu gençlerimize müjdelemeliyim.
Sevgili gençler;
Siz ülkenize sahip çıktıkça, siz siyaseten Atatürkçü bakış açısına sahip oldukça hiçbir güç ve kudret devletimize ve vatanımıza zarar veremez.
Sizler bu değerlere sahip siyasetçileri meclise gönderdikçe, yerelde hâkim kıldıkça içimizdeki tüm ayrılıkçı ve yıkıcı mikroplar Atatürkçülüğün panzehrinde yok olup gideceklerdir.
Yeter ki siz aklınızı kullanın.
Yeter ki Atatürk’ün “Gençliğe Hitabesini” kendinize rehber edinin.
Gerisi vız gelir tırıs gider.