Bir ülkenin fiilen işgali, baskın bir taarruzla mümkün olsa da, o düşmanca işgalin zafere kavuşması mümkün değildir.
Çünkü o ülkenin insanları derhal savunmaya ve direnişe geçerek düşmanlarına karşı mücadeleye başlarlar.Ama işgal silahla değil de zihnen gerçekleşiyorsa durum gerçekten vahimdir.
Çünkü zihnen işgal edilen bir ülkede halk, düşmanına karşı direnç göstermez. Gösterse de sonucu iç savaşa döner ve kanla gözyaşı ile sonlanır.
Zihinleri işgal edilmiş ulusların direnişleri ve dirençleri köpük gibi bir anda sönüp gider.
Adına ister geçici göç deyin ister kaçak göçmen deyin hiç fark etmez. Ülkemiz fiilen göçmenler yani “silahsız güçler” tarafından fiilen işgal edilmiştir.
Haberlerden izlediğimiz kadarıyla ülkemizin birçok şehri, kasabası ve köyleri, hatta cadde ve sokakları kaçak göçmenlerin mafyamsı işgali altına girmeye başlamıştır. Türk halkı huzursuz ve mutsuz kılınmaktadır.
Şimdilik kendi aralarında sürüp giden göçmen çeteleşme, zamanla Türk halkına baskıya da dönüşecektir.
Kaçak göçmenler, özellikle Türk vatandaşlığı da elde ettikten sonra Türk siyasetçisinin seçilebilme uğruna her türlü tavizi verdiğinin farkında olarak anormal güç elde edeceklerdir.
Ama realite şudur.
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmay çalıştığı Türklük ulus bilinci, neredeyse bir asıra dayanan birlik ve beraberlik şuur ve isteği özellikle MHP desteği ile AKP tarafından adeta yerle bir edilmek üzeredir.
AKP’li siyasetçilerin tepeden tırnağa kadar gayri milli demesek de ümmetçi millet anlayışı, tüm cemaat ve tarikat yuvalarında, Milli Eğitim Bakanlığının öncülüğünde ve önderliğinde artık ana sınıfı seviyesine kadar yaygınlaştırılmaya ve çocuklarımızın zihniyetler Türklük milli şuuru yerine ümmetçi millet anlayışı ile değişime uğratılmaya çalışılmaktadır.
Devlet içindeki devletin kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığı, Atatürk’ün kurma gayesinden uzaklaşarak hızla adeta hilafetin, ümmetçi millet anlayışının eğitim merkezi haline gelmiştir.
Ne yazık ki AKP ve MHP iktidarında devlet, TSK’sından sağlığına, ilk ve orta eğitiminden üniversitelerine kadar her yerde, cemaat ve tarikat yapılanmalarının tesiri altına girmiştir. Devlete sızmış cemaat ve tarikatlarca devlete yerleşmiş veya devşirilmiş devlet memurları, devlet kadrolarında Türk Milletçiliği ve Türklük şuuru yerine ümmetçi millet anlayışında temsilcisi olarak hizmete çalıştıklarını görüyor, okuyor ve izliyoruz.
Siyasal dinciler ve siyasal İslamcılar tarafından Türk Milletine ümmetçi millet anlayışı dayatılmaktadır.
Bu zihniyetin sahibi ve temsilcileri, Türklüğü ve Atatürk’ü, Atatürk devrimlerini inkara ve karalamaya dayalı nesiller yetiştirmek için çırpınmaktadır.
Bu zihniyet sahipleri; önemli mevkiler, mevziler ve başarılar elde ederek, memleketin her yerine içi dolmayan camiler, onlarca yüzlerce ve binlerce imam hatip okulları açılmasını sağladılar.
Türkiye’nin bunca imamı, kadın veya erkek hafızı vesaireyi istihdam etmesine olanak olmadığına göre bu insanlar kime ve neye hizmet ederek hayatlarını sürdüreceklerdir?
Bugün için sosyal medyada sarıklı cübbeli tiplerin topluma abuk sabuk fikirlerini din diye sunmaları ülkemizin zihnen işgale çalışıldığının da göstergesi değil midir?
Türkiye son bir iki yıldır yoğun ve hızlı şekilde cemaat ve tarikatların baskısına ve kontrolüne doğru sürüklenmektedir.
Kimi cemaat ve tarikatların bir müddet sonra Afganistan’dan, Pakistan’dan Irak veya Suriye’den yahut da başka yerlerden ülkemize kaçak olarak gelen Talibancı, Hizbullah veya IŞİD’ci yapıların kontrolüne girerek ABD’ye hizmet için ülkemizi kan gölüne çevirecekleri de akıllardan çıkarılmamalıdır.
Bir büyük diğer tehlike ise; adına ister DEM deyin isterse HDP deyin hiç fark etmez, bu siyasi yapının Kürt gençlerimize aşılamaya çalıştıkları ayrılıkçı etnik fikirlerdir. Bu ayrılıkçı etnik fikirlerin yayıcıları PKK’nı ve PYD’nin askerlik şubesi vazifesini yerine getirmektedir.
Ne yazık ki artık son yıllarda Türkiye’de Atatürk fikriyatına, devrimlerine sahip çıkan, Türk Milletinin ferdi olmaktan gurur duyan, milli şuurlu gençlik artık yetiştirilmek istenmemektedir.
Eğer bugün hâlâ Atatürkçü ve Türk ulusalcısı bir gençlik yetiştiriliyorsa bunun sebebi de; gerçek vatansever öğretmenlerimiz ile bilinçli anne ve babalarımızın gayretleri ile gerçekleşmektedir.
İMDAT DİYORUM
Devlet yetkililerini uyarıyorum.
Türk Milletine hizmet etmek için siyaset yaptığını söyleyen siyasal partilere sesleniyorum.
Derhal ve acilen Millici Atatürkçü Türklük şuuruna sahip çıkacak işlere ve politikalara imza atınız.
Devletimizin kurucu değerlerine, demokratik laik sosyal hukuk devlet düzenimize düşmanlık edenlerle fiili olarak siyasal mücadeleden, yargısal ve makamsal mücadeleden geri durmayınız.
Sizler görevlerinizi layıkıyla yerine getirmediğinizde,
Sizler makamsal yetkilerinizi kullanmadıkça,
Önce laik devlet ve toplum düzeni yerle bir edilecek,
Sonra Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti yıkılmaya ve yerine yeni bir Türkiyeli devleti kurulacaktır.
Ama ne yazık ki acı gerçekler ortadadır.
Gerek iktidarın küçük ortağı MHP’de, gerekse muhalefet cenahında ağızlarından bal akan kimi siyasetçilerin icraatlarında milliciliği yoktur. Bu kişilerin ağızları başka zihinleri başka iş peşinde koşmaktadır. Onların hemen hemen tamamı milli birlik, beraberlik ve dayanışmayı köstekleyecek şekilde kendisinin ve yakın çevresinin çıkarlarına hizmet edecek işlere ve politikalara imza atmaktadırlar. İnsan doğal olarak bu durumu da sorgulamaktadır. Biz bunlarla mı selamete çıkacağız diye kendine sormaktadır. Siyasette halkın iradesini yok sayan her şey çarpıktır ve yanlıştır.
Sonuçta Türk Milleti huzursuz edilmemelidir. Çünkü bedeli ağır olarak ödetilir.