Daha da bir laf etmesem, kulaklarımızda çınlayan o güzelim sözlere dalıp gitsek.. Olmaz mı?
Büyük ustalardandır, Karakoç.. Biliriz hepimiz rahmetlinin essiz değerini..
O olmasaydı, Yazmasaydı Mihriban şiirini, nasıl bilirdik, lambada titreyen alevin aslında üşüdüğünü..
Usta denilmiyor boşuna, ondan söz edilir iken… Usta ki ne usta!?!..
Dil susar bazen, gözler konuşur.. Peki ya, ya gözler susar ise ne olur!?!..
İçten gelip, yazıya dökülenler olmasa meselesi var bir de…
Şükürler olsun ki; usta dediklerimizin tarihe düştüğü notlar var neyse ki..
Abdurrahim Karakoç’ un, şu dizlerine rastladığımda sosyal medyada, “ne de güzel bir paylaşım” dedim önce..
Her satırını özenle okudum sonra.. Tonlarca ağırlıkta, anlam yüklü sözler etmiş ne de olsa koca usta..
Hangi eserinden mi bahsediyorum? Telaşa gerek yok, şimdi aktaracağım…
İlk mısraları şöyle idi o güzelim ifadelerin;
“Ölürsen de hak yedirme, hak yeme; Aka kara, karaya da ak deme.”
Bayram tatilini, ağır bir enfeksiyon nedeni ile, pek tatsız geçirdim bendeniz..
Öksürük bitmek bilmedi. Ciğerlerim sanki sökülecek sandım günlerdir.
Sanki dedim içimden, bu dizelerde da bana geliyordu adeta bir mesaj..
“İlaç olsa içme düşman tasından, sakın taş attırma dost arkasından.
Kim ikiyüzlüyse tut yakasından, bir yüzüne bir de canına tükür.”
Şaka bir yana, ‘Mihriban’ denilince zaten akan sular duruverir bende..
Koca ustanın dilinden dökülen her bir sözü, bundandır böylesine önemsememin başlıca nedeni…
Bahsettiğim dizelere döneyim yeniden..
Şöyle diyordu bir diğer satırda, rahmetli koca usta;
“Millet parasından verdirme parsa; Edirne'den Van'a, Muğla'dan Kars'a
Nerede sahte bir kahraman varsa, bir resmine bir de şanına tükür.”
Edebiyatımızda, tarihe mal olmuş ne güzelim eserler var aslında..
Bir bilen büyüğüm, “Türkçe bu, lastik gibidir.. Nereye çekersen o raya uzar” demişti geçenlerde..
“Birden fazla anlam çıkarırsın her bir ifadede” diye de eklemişti..
Atasözlerimizde de geçtiği gibi, bazen de şöyle gelir okkalı mesaj;
“Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!?!…”
“Şiirler de olmasa, ne olacak halimiz?” deme de dur şimdi..
Tarihe not düşenlerimiz öyle çok ki aslında, her birine binlerce kez rahmet olsun inşallah…
Kimi zaman, şarkı sözü oldu anlam yüklü eşsiz dizeler..
Kimi zaman, hafızalara kazındı, dillerden düşmez oldu tabirler…
Hayat bir su misali, akıp gidiveriyor oysaki…
Hoş bir seda kalmışsa gidenin ardında, binlerce rahmet olsun ona da inşallah..
“Bayramlık ağzımı açtırma!...” sözünü, ilk duyduğumda, “Nasıl yani?” sorusuna yanıt aramıştım o anda.
Bakıyorum da şimdi geçmişe, yıllar ne de çabuk geçti..
Nihayetinde, daha bir anladım; “açtırma Bayramlık ağzımı” meselesini..
Seviyorum, hem de deliler gibi.. Eşsiz olan güzel dilimi, Türkçemi…