.



Hatırladık mı? “Ayşe tatile çıksın…” parolasını. Gerçi genlerimize kodlandı bu söz. Bizde sıkıntı yok. Kim unutabilir ki?
Lakin, birilerine hatırlatmadıkça olmuyor Bizim Ayşe’yi…
Yıl 74 Harekat Kıbrıs’a. Ya şimdi…?
Bence, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan, bir de bu hatırlatmayı yapsaydı, daha bir güzel olacaktı.
Birileri daha iyi bir anlayacaktı şimdinin meselesini. Hatta, şöyle de denilebilirdi; “Geçmişte yaşanmışı var. Dileyen var ise, yeniden yaşatalım…”
Bu benim görüşüm. Tamamen kişisel. Peki ben neden mi böyle düşündüm? Anlatayım;
Dün Başkent’ten yükselen, oktanı hayli fazla ses çok dikkat çekiciydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Ders almayanlar varsa onlara da cevap vermekten çekinmeyeceğiz" diyordu.
“Doğu Akdeniz’de ne Türkiye’yi he de KKTC’yi yok sayan hiçbir proje hayata geçirilemez” diye de vurguluyordu. 
Hele hele;  “AB bu meseleye müdahale tarzıyla adada eşitliği değil eşitsizliği, hakkaniyeti değil haksızlığı, barışı değil zulmü savunan bir konuma düşmüştür” şeklindeki çıkışı. Bence On nmaraydı…
Sayın Cumhurbaşkanı ayrıca; “Demek ki Türk bayrağını bu da tanımıyor ama sana da bunu tanıtacağız, istesen de istemesen de tanıtacağız ve biz orada bu çalışmalarımızı yürütüyoruz ve yürütmeye devam edeceğiz” diyerek, ayrı bir alkış topluyordu. Şahsen ben alkışladım,  gözlerim bir ayrı doldu.
Gelelim bahsettiğim açıklamaya. Abonesi bulunduğumuz İhlas Haber Ajansı’nın, başkent gündemine ilişkin flaş haberlerindendi aktarmaya çalıştığım ifadeler.
Başkentli meslektaşım İlker Turak’ ın hberi bu. Pür dikkat, nefes almadan okudum kaleme alınanları.
Haberin giriş cümlesi;  “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Doğu Akdeniz’de ne Türkiye’yi he de KKTC’yi yok sayan hiçbir proje hayata geçirilemez.
Ülkemizin bu konudaki kararlılığını sınamak isteyenler şu ana kadar gerekli dersleri almış olmalıdırlar. Şayet yaşananlardan hala ders almayanlar varsa onlara da gereken cevabı vermekten çekinmeyeceğiz.’ dedi” ifadeleriyle başlıyordu. 
Sonrası denilenleri daha da merak edip, nefesimi tutarak okudum adeta, kaleme alınanları. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ ın, KKTC Başbakanı Ersin Tatar ile birlikte ortak basın toplantısında ettiği sözlerdi, habere konu denilenler.
 Tatar’ı, Başbakanlık görevini üstlenmesinin ardından ilk resmi ziyareti vesilesiyle misafir etmekten memnuniyet duyduğunu kaydediyordu sayın Cumhurbaşkanı.
Türkiye’nin, KKTC’nin güvenliği ve refahı için yürüttüğü çalışmaları desteklemeye devam edeceğine vurgu yaparak ediyordu sonrası sözlerini. Diyordu ki;
“Kendi haklarımızı nasıl savunuyorsak Kıbrıs Türklerinin adadaki ve bölgedeki çıkarlarını da aynı kararlılıkla savunmaya devam edeceğiz. Kıbrıs’taki sorunun ortaya çıkışı da bugüne kadar gelişi de tamamen Rumların uzlaşmaz tavırlarından kaynaklanıyor. Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinin sebebi de yine Rumların oradaki soydaşlarımıza karşı giriştiği kanlı saldırılar sebebiyledir. Dün, Kıbrıs Türklerinin kanını akıtarak adayı ele geçirmeye çalışanlar bugün de siyasi ve ekonomik saldırılarla aynı amacın peşindedir. Avrupa Birliği’nin adadaki sorunun çözümü konusunda Birleşmiş Milletler’e ve uluslararası topluma verdiği sözlerin hiçbirini tutmayan Kıbrıs Rum kesiminin yanında yer alması kendi ayıbıdır. Özellikle de geçmişte Kofi Annan döneminde atılan adımlar ve bu adımlar karşısında yine ne yazık ki Rumların tutumları sebebiyle bir referanduma gidilmesi ve bunun neticesinde Kıbrıs Türklerinin sözünde durması Rumların ise sözünde durmaması ama buna karşılık maalesef güney, Avrupa birliğine alınmış, kuzey ise dışlanmıştır. Mali noktada verdikleri sözlerde yine tutulmadı, o gün bugün aynı durum devam ediyor”  
Mesele, dünyanın gözleri önünde cereyan ediyor. Hani şu Akdeniz’deki arama ve sondajlar.
“Doğu Akdeniz’de ne Türkiye’yi ne de KKTC’yi yok sayan hiçbir proje hayata geçirilemez”  vurgusu da bu konu üzerine geliyordu sayın cumhurbaşkanından.
Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon arama faaliyetleri sebebiyle,  Türkiye’ye ve KKTC’ye yönelik sözde tedbirler açıklayan AB’nin bu tavrıyla Türkiye’ye değil kendisine zarar verdiğinin altını çiziyordu sayın Erdoğan.
 Ve de hayli net ifadelerle sesini yükseltiyordu. Nasıl mı? Aynen şöyle;
“Türkiye, Kıbrıs meselesiyle adayla olan derin tarihi bağları yanında buradaki 3 garantör ülkeden biridir ve bundan dolayı da söz hakkı vardır. Ama hiç söz hakkı olmayanların kalkıp da burada tasarrufta bulunmaya yönelmesi bizi pek ilgilendirmez. Bu arama çalışmalarına şu anda aynı kararlılıkla devam ediyoruz. Bütün bunlar ortadayken maalesef buradaki en çılgın yaklaşım kendilerini resmen tanımadığımız için Kıbrıs Rum kesiminin tek muhatabı adadaki sorunu birlikte müzakere ettikleri KKTC’dir. AB bu meseleye müdahale tarzıyla adada eşitliği değil eşitsizliği, hakkaniyeti değil haksızlığı, barışı değil zulmü savunan bir konuma düşmüştür. Maalesef AB’nin ve uluslararası toplumun attığı her adım Kıbrıs Rumlarını çözüm değil çözümsüzlük yanında cesaretlendirmektedir. Kıbrıs Rum kesimi ancak samimi ve gerçekçi bir uzlaşma zeminine gelirse adada herkesin beklediği çözüm yolu açılır. O gün gelene kadar Türkiye olarak KKTC ile birlikte her alanda kendi yol haritamıza uygun adımlar atmaya devam edeceğiz. Doğu Akdeniz’de ne Türkiye’yi ne de KKTC’yi yok sayan hiçbir proje hayata geçirilemez. Ülkemizin bu konudaki kararlılığını sınamak isteyenler şu ana kadar gerekli dersleri almış olmalıdırlar. Şayet yaşananlardan hala ders olmayanlar varsa onlara da gereken cevabı vermekten çekinmeyeceğiz.”
Bir de şu sözü vardı.  “Rum tarafının ve arkasında yer alan kesimlerin oyunları hepimizin malumudur”
Geçmişten de bildiğimiz numaralar. Şimdi yine devrede. Görüyor, biliyoruz Milletçe. Öyle edğil mi, eeeyy ahali..? Bu da benim, naçizane yorumum.
Benim sözümün elbet bir kıymeti yok. Olmaz da… Öyle ya, ben kimim ki…? Fakat bilinmeli ki, Kıbrıs Mücahitleri neydi ise, Çanakkale’nin evlatları da o.. Bence, bu da biline…
 Mesele, Türkiye ve yavru Vatan olunca, kim kükremez ki yine…?
İyisi mi, kendimce halimden söz etmekten vazgeçeyim ve denilenlere döneyim.
Misal şu söze;  “Bu süreçte asıl önemli olan Kıbrıs Türklerinin kendi içlerindeki birliği, beraberliği, dayanışmayı güçlü tutmasıdır” vurgusuyla gelen Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan,
“Rum tarafının ve arkasında yer alan kesimlerin oyunları hepimizin malumudur.
KKTC’deki hiçbir yöneticinin ve hiçbir Kıbrıs Türkünün bu oyunlara gelmeyeceğine inanıyorum. Sayın Başbakan ile yaptığımız görüşmede KKTC yönetiminin bu konudaki dirayetini ve kararlılığını görmekten memnuniyet duydum.
Kıbrıslı kardeşlerimize birlikte Doğu Akdeniz’de başlattığımız arama faaliyetlerini halen iki sondaj ve iki sismik araştırma gemisiyle yürütüyoruz.
Bu gemilerimizin faaliyetlerini güvenle yürütebilmeleri için deniz ve hava kuvvetlerimizin unsurları da görev başındadır. Türkiye, Doğu Akdeniz’de asla haksız, adaletsiz bir yaklaşıma müsaade etmeyecektir.
Bölgede hak ve iddia sahibi diğer tüm ülkelerle de doğrudan veya dolaylı yakın ilişki içindeyiz. Kıta sahanlığımızı korumak ve Kıbrıs Türklerinin üzerinde hakkı olan hidrokarbon kaynaklarına sahip çıkma konusundaki çabalarımızı meşruiyet sınırları içerisinde sürdürüyoruz. Rum kesiminin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanımayan tavrı, ortada tarihiyle, coğrafyasıyla, nüfusuyla, kültürüyle, siyasi ekonomik haklarıyla bir toplum ve bir devlet olduğu gerçeğini değiştirmiyor” diyordu.
Ne kadar açık ve net değil mi denilenler?
“Orada olmayan tek ülke Türkiye imiş, önce kendisini bir gözden geçirmesi lazım” sözünden de söz edeyim, tam olsun bari.
 “Ülkemizde ana muhalefet partisinin başındaki zat maalesef oradaki silahlı kuvvetlerimize ait gemilerimizi ve bunun yanında sondaj ve sismik araştırma yapan gemilerimizi herhalde başka yabancı düşman bayraklarla karıştırmak suretiyle bizim orada bulunmadığımızı söyleyecek kadar gözü var ama görmüyor” diyerek ses veriyordu sayın Erdoğan.
 Ve ekiyordu; “Amerika, Fransa, Katar, şu oradaymış bu oradaymış ama olmayan tek ülke Türkiye imiş. Önce kendisini bir gözden geçirmesi lazım. Orada bulunan silahlı kuvvetlerimize ait firkateynlerimizden tutunuz oradaki iki sondaj gemimiz devasa ay yıldızlarla süslü olan sondaj gemilerimiz, sismik araştırma gemilerimizi tanımasını istiyorum.
Demek ki Türk bayrağını bu da tanımıyor ama sana da bunu tanıtacağız. İstesen de istemesen de tanıtacağız ve biz orada bu çalışmalarımızı yürütüyoruz ve yürütmeye devam edeceğiz. Çünkü milli davamız olarak gördüğümüz Kıbrıs meselesinin peşini oradaki kardeşlerimizin güvenliğinden başlayarak siyasi ve ekonomik hakları tamamen kendilerine teslim edilene kadar bırakmayacağız”  vurgusuyla.
Ne denilebilir ki başka ayrıca. Denmesi gerekenler, misliyle denilmiş.Öyle değil mi…?