.



Bir dönemin manşeti düştü akıma. O dönem muhabir kadromuzdaki genç bir isim ile yazmıştık bir haber. Ne uğraşmıştık, VİVALDİ’ ye olan bıkkınlığı dile getirmek için.
Hatırlar eskiler. Bir aralar, çöp toplama işlemine katılan tüm araçlarda sesli sesli çalan eserdi, VİVALDİ’ den ‘Dört Mevsim…’
Alışmıştı kulaklar. Günün bir anında işitilen ‘Dört Mevsim…’, ‘Çöpçü geldi. Hay di gelsin çöpler…’ anlamı taşıyordu aslında.
Kaleliler biliyordu o sesi. O ses işitildiğinde, konteynerlerin bu kadar fazla olmadığı sokak başları ve ortalarında, çöp’ünü alan ev hanımı koşardı sokağa.
O vakitler, günün belli saatlerindeydi işlem. Trafiğin çok yoğunlaşıtğı esnalarda, tek bir çöp kamyonu olmazdı sokakta.
O yıllarda da, nüfusa göre, en fazla araç sahibi olan şehirlerin başını çekerdi Çanakkale. Tıp kı şimdi olduğu gibi.
Yani; yoğundu trafik. Lakin,  var olan yoğunluğa tuz biber ekmezdi çöp kamyonları. Yani, akardı en yoğun anlarda dahi Çanakkale trafiği.
Şimdilerin önüne geçilemez trafiğinden söz etmek için değil, geçmişten verdiğim bu örnek.Ayrıca, Trafik nasıl düzelsin ki…! Her an taşıtlar yolda.
O yıllarda sesini yükseltenlere, ceza yerine sağ duyu ile yaklaşıp serzenişlerine çözüm sunandı yönetenler.
Kızarlardı, söverlerdi, lakin dinlerlerdi..
Şikayeti o ya da bu şekilde, çözerler, önüne geçerlerdi, bir yenisinin yaşanmasının.
Aranır ya gün gelir eskiler. Nasıl aranmasın ki, değil mi ama…!
VİVALDİ’ den bıkkınlığı dile getirip, Türk Basınının o yıllardaki Amiral Gemisi Hürriyet’e sür manşet olan, sesini çıkaran kör olmayası çöpçülerin sesini duymuştu yönetenler. Ve istenileni de yapmıştı. Şimdi öyle mi ya…?
Günümüzde trafik öyle çileye dönüşüyor ki bazen, neden olanlara bırakın çözüm bumayı, fırçayı da atıyorlarmış ya, neyse… Özelleştirilince hizmet, azarın bini bir para, kör olmayası ‘Temizlik işçisi’ gariban çöpçü ne yapsın..? Emir kulu. Çık topla diyorlar, çıkıyor, topluyorlar… Ellerine de asğlık. Her birinin derdi, tertemiz bir Çanakkale…
Bir de, trafiği çileli hale dönüştüren bir başka konu var. Bahsetmeden edemeyeceğim.
Gün içinde, belki sabah ve akşam olmak üzere, iki kez güzergahı kullananlar var. Hatta bazen üç ya da üste seferler geçiyorlar güzergahtan. Her geçişlerinde uygulama noktalarında çevrilip, kontrol ediliyorlar. Bu anlarda, yabancı plakalar vızır cızır. Oylara dokunan, dur diyen neredeyse  yok. Vatandaş haliyle öfkesini dile getiriyor. Devlet’e olan saygısını yitirmeden… Nemi oluyor? Uygulama aynı şekliyle devam ediyor.
BEN BU KABAHATI NASIL YAPTIM…
DEVLETİN POLİSİNE, “GEL SEN AÇ..” DENİR Mİ HİÇ.. Dedim.. böyle denir mi hiç…?
Bir konu geçti başımdan. İster istemez, ‘bu yaptığınızın anlamı ne?’ diye eşime çıkışıldığını öğrenince dahil oldum konuya.. Kim olmaz ki…?
Olay şu; yağmurun pik yaptığı anda, yani geçitğimiz Cuma, o sağanak anında.. bir kazaya karışıyor eşim. Kusurlu ya da değil..!
 Olay yerine ekip geliyor, çağrı üzerine. Yağmur bu anlarda, bardaktan boşalırcasına…
Neyse fendim, meseleye geleyim.. Detayları bir yana iteyim. Öyle ya, ne kadar detay, o kadar sorun…!
Ekip, kazaya karışan sürücüler o anda ıslanmasın diye, insanlık ediyor. Araçlarla bizi takip edin diyor. Ne kadar güzel.. Nazik bir düşünce.. Hakikaten alkışlıyorum.. Alkışlanmalı…
Sonrasında, kazadan dolayı hasar gören, aracın binek kısmındaki kapıyı açmakta zorlanan eşim, hareket eden ekibi görüş mesafesinden kaybetmez mi..!Hava zaten öfkeyle adeta, bardaktan su dökercesine..
Bu sırada, tesadüf bu ya, bir başka çakarlı ekibin ardına takılıyor, ‘o’nu takip edeceğim’ düşüncesiyle. O ekip, bir başka konuya giden ekip.. Neyse..
Takip etmesi gereken asıl ekibi kaybettiğin anlayıp, 155’e bilgi veriyor, sonrası kaybettiği ekipten bir görevli ile telefonla irtibat. Hafif yollu fırçalanıyor; ‘Bu ne demek oluyor kaçıyorsunuz..’ gibisinden..
Sonrası, kaza yerine yakın mesafede, u dönüş şekilde geriye dönen ve taraflar ıslanmasın şeklindeki nazik düşünce gereği, korumalı muhafazalı bir mekanda bekleyen ekibe, bir şekilde ulaşıyoruz. (Ulaşıyoruz diyorum, kazadan dolayı motor ısınma sorunu uyarısı veren, eşimin aracıyla beklemek durumunda kaldığı yere, kendi aracımla varıyor ve eşimle buluşuyorum.  Detaylarda, benim, eşim ile buluşma anımı vermiyorum, gereksiz olacak diye..)
Fırçalanmasına neden, kapıyı açamadığı için arabaya binmekte zorlandığını anlatmaya çalışır iken ben görevlilere; (Bunun da nedeni, olayın şoku ve azarlandığı için eşim, ekibi kaybetmesine nedeni anlatmasına yardımcı olmayı düşünmemdir, konuya dahil  olmamda ki kendimce haklı gerekçem.)
Görevliden gelen; ‘Kapıyı nasıl açamamış..?’ şeklindeki soru üzerine, anlatmaya, sonrasında da ‘Gel sen aç. Açılmıyor işte’ dedim.
Haaay demez olaydım. Vay efendim,  ‘Sen’ li , ‘ben’ li nasıl konuşurmuşum..!
Hakikaten.. Öyle ya, bu nasıl bir konuşma. Bana ne ayıp, hiç öyle denir mi Devlet’ in polisine? ‘Gel sen aç…’
 İçimdeki Büyük Devlet sevgisidir, Devlet memuruna,  her ne olursa olsun, muhalefet olacak söz etmememin nedeni. Kimse de ettiremez…! Devlet’tir her daim  baki kalacak  ve baki olan.
Fakat, gazetecilik gereği de araştırmayı pek severim,  Öyle kuru kuruya Devlet sevgisi taşımam. Sorgulanmaz ve kimsenin sorgulayamayacağı Devlet sevgimin nedeni iyi bilirim.
Sinir stres başta, 7 gün 24 saat görevi başında olan Polis’in çalışma koşullarını da iyi bilirim. Derdini, tasasını, yorgunluğuna nedenlerin tümünü, taşıdığı Devlet sevgisi ile an itibariyle unutandır Polis…
Canını feda eder, bir an düşünmez, şehit düşer Devlet uğruna…
Peki ben, bu konuya neden geldim..? Neden başımdan geçeni, uzun uzun aktardım.
Nedenim var çünkü..!  Terörün ve hainliğin hat safhada olduğu bölgelerde görev yapıp, Devlet uğruna kelle koltukta gezen, Devlet’e sıkılan mermilere vücutlarını düşünmeden siper eden yiğitleri,
“Burası Batı. Her şubede çalışırsın..” deyip, içinde bulundukları psikolojiyi düşünmeden mesai yapmasını istemek, Uygulama noktalarında yaşandığı dile gelen şikayetlerin de…  aktarmaya çalıştıklarımın da,  galiba bence asıl nedeni…
Gözlemlerimi, yaşadıklarımı, öğrendiklerimi, işittiklerimi ve dahası Şehitler Coğrafyası Çanakkale derdiyle paylaştıklarım ardında, umarım bir kasıt, bir neden aranmaz.
Benim İşim elbette ki, alınan kararları, verilen görevleri sorgulamak olamaz. Kamu yararına olacağı düşünülenleri, Devleti daha da güçlendireceğine inandıklarımı, Vatandaşın gözünde, Devlet İmajını daha da güçlendirecek birkaç öneriyi dile getirdiğimi düşünüyorum, hepsi bu..
Yeni bir haftaya giriyoruz. Herkese başta sağlık ve de mutlu, huzurlu günler diliyorum. Haydin hoşça kalın…