Şebinkarahisarlı, Tekirdağlılar’ımıza MERHABA !...

 

“Tekirdağ tarihi süreç içerisinde M.S 1358’de Osmanlıların fethiyle, Tekfurdağı M.S.1732 isimleriyle anılan ilimiz, Cumhuriyetin ilânından sonra TEKİRDAĞ olarak adlandırılmıştır. Ayrıca bölgede uzun yıllar etkinliğini koruyan Trak kavmi, bu ismin günümüze kadar gelebilmesinde etkilidir.” (vikipedia)

 

Bu yazımızda TEKİRDAĞ ile köşe yazımızda Tekirdağ’daki Şebinkarahisarlılar ile beraber olacağız…

 

1970’li yıldan itibaren Karahisar Kızılca Mahallesi’nde dış göç başladı, Karahisar ağzıyla önce ecücük-bi-bişirüm sonra çok bişirüm olarak Yiğiter ailesi göç etti, aniden ve neden?!..

 

Mahallemizin sayılan-sevilen ağabeyi Halit Yiğiter’in Tekirdağ’da Kiremit-Tuğla Fabrikası kurma, işletme düşüncesiyle başlayan girişimci ruhu, bireyselliğin dışında toplumcu anlayışı, hem iş hayatında hem Tekirdağ’da “Halit Baba” unvanını etkin kılarken, kendi akrabaları arasında da dayanışma-birleşme ve paylaşma gücünü etken kılmış, Kızılca Mahallesi’nin etkin ve yetkin aile gücüyle, bu akrabalarını Tekirdağ/Barbaros semtindeki Marmara Kiremit-Tuğla Fabrikası’nda “iş-aş ve eş” bağlamında buluşturmuştur.

 

Destim sana geçiyor, diye bir söylemimiz vardır… Zaman zaman destimizin geçtiği dostlardı; Tekidağ’daki Şebinkarahisarlı Kızılca Mahallesi Guguklar Sokağındakiler…

 

Ağabey, arkadaş-dost Halit Yiğiter ailesiyle başlayan gidiş, yavaş yavaş zamanla enişteleri Hakkı Nalçacı’lar- Hüsnü Uğurlu’lar, Hüseyin Yiğiter’ler (Koç Emmi), kuzenleri Yücel Yiğiter, Mehmet Yiğiter, Şenel Kılıç, Güngör Üstünkaya ve kardeşleri, komşu-arkadaş Turan Albayrak…

 

Yukarıda isimlerini saydıklarım büyüklerimle-arkadaşlarımla 1974’te Tekirdağ’da açılan Hizmet-içi Eğitim kursunda başlayan buluşma, sonraları Çanakkale’den hep devam etti, özlemlerimizi giderdik, sofralarının zenginliği ve bereketi içinde ailece de nasiplendik…

 

Her birinin evinde kaldığın süredeki komşuluk ilişkisi, sevgi-saygı ve samimiyet, günümüzdeki bazı ailelerde tartışılır hale gelince, kime-kimlere ne demeliyiz !?..

 

Bu değerlerin her biri için ayrı ayrı yaşanmış anılarla dolu yazılar kaleme almak bile bu değerlerimizi tanıtmaya, model olarak anlatmaya yetmez…

 

“Günümüzde aranılan, ama çıkar ilişkisinde kaybolan, anlamı büyük tek heceli kelimedir, DOST ?!.. Dostlar gidince dostun eli kaybolur, destin dostuna geçersiz kalır

 

dest: El demektir Farsça. 

ab: SU  ab-ı dest: El suyu.

Dost kelimesi, dest kelimesinin içinden geliyormuş gibi görülse de Farsça’dan gelir. 

Farsça, “sevilen ve güvenilen yakın arkadaş, sıkı fıkı görüşülen kimse, gönüldeş.” anlamındadır. (Osmanlıca-Türkçe -TDK)

 

Dost ve arkadaş ne ifade eder?

Arkadaş; daima arkanda olup kendi arkasında durmasını isteyen kişidir.  Arkadaş; zaaflarınızı (eksikliklerimizi) öğrenir ve onları kullanabilir,

 

İnsanın genel yapısında olduğu gibi arkadaşlık ile dostlukta KARAKTER ve KİŞİLİK çok önemlidir. Karakter, aile, okul, çevre içinde, çocukluk çağından itibaren gelişmeye, biçimlenmeye başlar. Kişilik; bir kişinin süreklilik sergileyen düşünme, hissetme, davranma ve insanlarla iletişim ve ilişki kurma özelliklerinin genel bir örüntüsüdür.

Dostlukta zevklerin ve düşüncenin uyuşması vardır.

Kişi-sel çıkar karşısında kurulan bir ilişki değildir. Hiç beklenmedik bir anında kalbine doğan sıcacık bir duygudur dostluk. Sevinçtir, üzüntüdür, anlamaktır, hatırlanmaktır, sonsuza dek olan arkadaşlıktır.

 

Dostluk, içtenlik ve dürüstlüğü şiar edinmiştir. Dost, karar verme özgürlüğünü paylaştığın, gerektiğinde yanlışların varsa, uyarısını aldığın kişidir. Dost; zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder...Dost her zaman senin arkada çıkarsız duran kişidir.

 

Tekidağ’daki Şebinkarahisarlı Kızılca Mahallesi Guguklar Sokağındakilerin;

aramızdan ayrılma acıları, yüreğimizi kor gibi yakarken, duygusal bakışımızla kabullenmek, ne kadar zor…

 

Halit Yiğiter ağabeyimizin vefatıyla başlayan ayrılık; ara ara devam ederken, Hakkı ve Hüsnü eniştemizin, can mı can KOÇ emimizin aile içlerinden Yücel ile Güngör-Şenel ağabeylerimiz, vefanın bulunmazı Mehmet C. Uğurlu, çocukluk arkadaşım Mehmet Yiğiter ve son olarak kaybettiğimiz Turan Albayrak ve ismini yazamadıklarım-bilmediklerim, toplam 15 kişi, Tekirdağ’ın arka mezarlığında manevi bir Şebinkarahisar oluşturdular…

 

Bu gidişte nereye diyemiyorum… Biliyorum ki, “El hükm-i Lillâh ! (Allah’ın hükmü) …”

Üzülmek bizlere, hele sevenlere çok zor geliyor… Yılların komşuluğu içinde yaşanmışlıklar ne hatıralar canlandırdı birden, zihnimde…

 

Kıbrıs/Girne’den, tüm kaybettiklerimize, haklarımız varsa, buradan “hak helâlliğimizi” gönderiyorum, her biri ayrı bir değer, ayrı bir kimlik-kişilik olan bu komşularımız, arkadaş ve dostlarımız da inşallah bize haklarını helâl ederler….

 

Klâsik söylemle, aramızdan ayrılanların yerleri cennet olur.. Allah’ın rahmetiyle, ruhları huzur bulsun, hayatta olanlara eşlere ve gençlere de sağlık ve esenlik diliyoruz…

 

Gidince dostlar, YALNIZLAŞIR  insanlar !?!..

 

SEVGİLERLE…