Ben ve herkes; iki farklı kelime gibi, ama BEN içinde teklik ifadesi yok mu, burada ?!.. Burada bencillik mi var, ben zamirinin kendine olan bir farklı güveni mi var ? ama bir şeyler var…
Ben ve herkes; iki farklı kelime gibi, ama BEN içinde teklik ifadesi yok mu, burada ?!.. Burada bencillik mi var, ben zamirinin kendine olan bir farklı güveni mi var ? ama bir şeyler var…
Herkes kelimesi de Farsça kökenli zamir olup kalabalığı temsil eder. Herkes benim gibi olmalıdır, dediğiniz an, sizin yaptırımcı, sert ve diktatör kişiliğiniz ortaya çıkar ki, bu da sizi zaman içinde “yoklar” sınıfına sokar… “Varlar” sınıfının insanı olmak ise, “kendi” olmaktan geçer.
Kendi ise, dönüşlülük zamirini ifade eder. Dönüşlülük zamiri olan kelime “öz-asıl” anlamında “kendi” dir. İşi yapan kişiyle, işten etkilenen kişi aynı olunca, bu kelime de kişi zamirleri arasında yer alır.
Küreselleşme bir taraftan “kendi” olmayı verirken, diğer taraftan her şeyin “kendinin” olması iddiası taşır. Bu iddiaya dil öğretimi açısından bakarsak, diğer ülkeleri sömüren modern sistemle yalnız kendi dilini ve dinini hakim kılma İDE’si karşımıza çıkar.
Küreselleşme. Küreselleşme, dünyanın tek bir mekân olarak algılanabilecek ölçüde sıkışıp küçülmesi anlamına gelen bir süreci ifade etmektedir.
Küreselleşme bir yandan devletleri kendine dönüştürürken, bireyleri de kendi olmaktan çıkarır…
Halbuki, bu küre hali yeni değil 19.yüzyıldan beri vardı, La Fontaine’nin KARGA ile TİLKİ fablını hatırlarsanız, küreselleşme TİLKİSELLEŞMENİN ta kendisidir…
Küreselleşme kandırmacasında, TİLKİLER küreselleşmenin yöntemini ( yolunu) çok iyi bilirler, onlar insan görünümlü hayvansal yaratıklardır. La Fontaine, bunu iyi tespit etmiş olacak ki, “ilm-i siyaset” görevini, bay TİLKİ’YE vermiştir.
Bay TİLKİ, sempatik görünümlü, beyni çok çalışan-farklılıklar üreten güncel isimle GİRİŞİMCİ , gerçek beyni olmayanlara SANAL beyin takviyesi yapan, sakin görünümlü, çok çevik, ayrıca BEYİN özürlüleri iyi tanıyan, onların yaşaması için SANAL isimli beyincikler üreten, “beyinsiz beyinlilere” takıldığında KANALLARINI tıkayan ve onlara her istediğini yaptıran KÜRESEL, tüm dünyanın GLO-BAL adıyla tanıdığı, içinde BAL olan kandırma-CIK tır…
Bu “selli” açıklamalardan sonra, bakalım ben ne istiyorum:
Herkes, benim gibi olmamalı, ben de herkes gibi olmamalıyım; olursam ben, olursan sen, olursa o ; adam olamaz, kimlik bulamaz, bulsa da sıfatı değişir, sufatı-nın (yüzünün şekli) rengi atar, renksiz olan “sufat-surat” karşısındakine güç vermez, güven vermez, hep renk verir, o da evine- ailesine yön vermez, şekil vermez, herkesle beraber olursa, akil olamaz, vekil olamaz, sözü de özü de olmaz, kendi davası olmaz; ne olur, olsa olsa şahsiyetsiz “ya-la-ka” olur, böylece güncel olur, ama gelecekte öncel olmaz…
Herkes senin gibi de olamaz, olmamalı da…!? Bizler, isteriz ki hep benim gibi olsun, bana benzesin, benden bahsetsin, benim içimde erisin-gitsin… Buna baba-sal, buna ana-sal, buna dayı-sal, buna hala-sal otorite deriz; kendimizi yukarda, benim gibi, senin gibi, onun gibi olmayanları aşağılarda görürüz…
Model olmak ayrı, model almak ayrı, bu modelde “illaki ben” olmak ayrıdır. Bu ayrılıkları bilen adamın kendisini tanıtması olamaz gayrı !..
Kendini model olarak, ortaya koyanlar, bu modelin bedelini de ortaya koymalıdırlar… Herkes, herkes, herkes diyenlere karşı bir ses gelir ki, o da yeter beee, “sesini kes” ifadesini taşıdığında kalbiniz kırık, gönlünüz buruk, zihniniz hep dağınık olur…
Seni bana, beni sana, onu bana, seni ona döndüremeyiz, döndürünce de yaratılış YARA alır, o “yara” ilâçsız kalır, ilâç yaraya merhem olmaz, merhem de yarayla buluşmaz. Hepsinden önemlisi, aile içi-aile dışı ve toplumsal demokrasi de olmaz, toplum gelişmez…!?
Şu cümlemize bakınız;
“sen benim gibi olamazsın zaten, istesen de olamazsın” derken, karşıdaki kişide kabiliyet ve beceri devreye girer… Olamazsın, diyenle, olmam-olamam diyenlerin tartışmaları “kimliği-kişiliği” sorgular ki, birinin megalomanlığı, diğerini fenomen yapar…
Bırakınız, herkes KENDİ olsun, KENDİNİ bulsun, ama kültürel değerler içinde kendini değerlendirsin, insana-insan haklarına saygılı olsun, nezaket ve zarafet ölçüsünü aşmasın, kendi hakları kadar, başkalarının da hakkı olduğunu bilsin; uygulasın, toplumsal yaşayışımızı sorgulasın, lâkin “kendim olacağım” derken, insanları ezmesin, kendini de ezdirmesin, kimseyi kullanmasın-kendini de kullandırmasın, sevgi ve saygıyı BEN kavramı içinde değil, “BİZ” kavramıyla ölçümlendirsin…
KÜRESELLİK adı altında herşey KENDİMİN demesin, dedirtmesin !?!..
KKTC’nin güneşli havasından sevgilerle, MERHABA !...
03.11.2019
Dr. Hayrettin Parlakyıldız
Kıbrıs İLİM Üniversitesi
E-posta: hparlakyildiz@mynet.com