Aslında, benim de bir diyeceğim var amma, yazımın sonunda.. Rabbim; ‘kor-ona ‘ mı dedirtir, başka bir şey mi, şimdi bilemedim..!
Dünya gündemini meşgul eden, haliyle de bizlerin diline dolanan yeni hastalıktan neredeyse söz etmeyenimiz yok. Bu durumu, TV haberleri de adeta azdırdı. Ana haber bültenlerinde, ya birinci, ya dördüncü haber..
Çıkış noktası Çin. Ölen sayısı üzerine ise türü türlü söylenenler. Yok efendim, mikrobu taşıyanların ayakta iken birden yere yığılması, ağzından burnundan kan gelmesi falan. Acaba diyorum, ben başka bir haber bülteni mi izliyorum da, bu denilenleri işitmiyorum. Milyarlık nüfusuyla Çin’ de, adı bile tuhaf ‘korona’ ya yakalanıp, yaşamını yitiren kişi sayısı, iki elin toplam sayısının iki katı. Yani, 20 küsür..
Yılan hikayesi yazıp, dillendirmeyi pek sevenler olduğumuz için, doğru yanlış demeksizin, hep üzerine ekleriz öğrendiklerimizin. Bizim yakalandığımız en ciddi hastalık bence bu.. Algı oluşturacak, ne hikayeleri yayıyoruz dilimizle..
Günlerdir gündemi meşgul eden şu ‘korona’ nın adını kim koydu merak ediyorum. Türkçe yorumladığımda bu ismi, akımdan geçenleri kaleme almaya kalksam, ‘Çk ayıp çok..’ şeklinde tepkiler alacağımdan, haliyle susuyorum.
Mega kent İstanbul’ da, dilimizden düşmeyen o hastalık şüphesi ile karantina altına alınanlar Çin’ li olunca, bizlerin yakalandığı ve daha tehlikeli hastalık yüzünden, ne dedikodular üretecek dilimiz. Yazar da yazarız felaket senaryolarını. Öyle dillenir ki dedikodular, sonunda inanırız milletçe..
Dedikodusu yayılmadan, edindiğim bilgileri aktarmaya çalışayım bendeniz. Bu sayede, abartılı eklemeler ile denilenlerin, ürkütücü hal almasına belki bir nebze katkım olur..
İsmi tuhaf yeni tür hastalık şüphesiyle, Çinli turist ve eşi İstanbul Süreyyapaşa Hastanesine sev ediliyor. Tedbirler ise, hayli yoğun şekilde alınıyor.
Gelişme kısacı bu.. Ya detaylar; - Hastane çalışanları maskeyle geziyor. Gayet normal.. Grip türleri, Kene vakaları ve dahası pek çok konuda, maskeli önlem hep var ve var olmaya da devam edecek. Abartma konusunda üstatlığımız, paniğe yol açmanın nedeni iken ülkemizde, baratmdan söz edeyim ben iyisi mi son gelişmeden.
Meslektaşlarım, Aykut Zor - Metin Başar imzlı haberi, abonesi olduğumuz İHA’ nın bülteninde gördüm.
Şükürler olsun ki, korkulan tür, yani ‘korona’ dan değil, domuz giribi şüphesiyle karantinaya alınmış o Çinli çift.
Şüphe ‘korona’ olsa, ne ürüküten eklemeler olurdu meseleye.
Meselenin özeti, dikkat kesilerek okuduğum haberde şöyle kaleme alınıyordu;
“İstanbul’da domuz gribi şüphesiyle Büyükçekmece’deki Mimar Sinan Devlet Hastanesinde acil bölümüne alınan Çinli turist ve eşi, Maltepe’deki Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildi. “
Kısacası, ‘korona’ değil, Domuz gribi şüphesi.. Bu gelişme halkın dilinde ‘korona’ diye yayılmaz ise şayet bu gün, salgını atlattık demektir.. Salgın der iken abartma hastalığından biraz olsun, kurtulmuşuz demektir.
Haberde; “Hastane çalışanlarının maske takarak hastanede gezdiği görüldü.” anlatımı vardı.
Sonrasında ise şu ifadeler geliyordu; “İstanbul’da Çinli turist ve eşi, domuz gribi taşıdığı şüphesiyle Büyükçekmece’deki Mimar Sinan Devlet Hastanesinin acil bölümüne alınmıştı. İki kişi, kapatılan bir alanda tedavi altına alındı. Yapılan ilk tedavinin ardından Çinli turist ve eşi farklı ambulanslarla Maltepe'deki Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildi.
Edinilen bilgiye göre Süreyya Paşa Göğüs hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde özel bir karantina alanı oluşturularak tedavi işlemi sırasında sağlık ekiplerinin yoğun önlem aldığı, hastalara müdahale eden personeller özel kıyafetler giydiği iddia edildi. Hastane görevlilerinin yüzlerine maske taktığı görüldü.”
Maske takıp dolaşan sağlık görevlilerinin doğal tedbiri, bence hiç abartılmamalı. Adı üstünde, bu bir tedbir.
‘korona’ için, bu kadar ürkmemeliyiz bence. Tedbiri elden bırakmamalıyız evet. Lakin şu da bir gerçek, Allahın sopası yok..
Çin eliyle, Türk soylarına zulmün bir karşılığı olacaktı elbet.. Doğu Türkistanlılara zulüm eden zihniyetin ve o zihniyete dur demeyenlerin başına, ‘korona’ da gelir, başka bir hal anlatımı ismi taşıyan bilmem ne ‘ona..!’
Her zulmün bir karşılığı olacak bence. Misal, Avustralya’da yaşanılanlar. Yangın ile boğuşulurken aylardır, su kaynaklarını tüketiyorlar diye adeta itlaf edilen, keskin nişancılarca, helikopterler marifeti ile canlarından olan on binlerce deve..
Önce sağanak, sonra kaldırım taşı büklüğünde dolu yağışı. Daha sı kum fırtınaları. Şimdi de, artan sıcaklık nedeniyle, üreyip çoğalacakları düşünülen, hayvanat bahçelerindeki zehirli örümcek türleri.
Söyleyince kızıyorlar: “Allahın sopası yok ki kardeşim..!”
O’nca deveyi öldüreceklerine, ya da öldürülmesine göz yumacaklarına, başka bir şey yapılabilirdi bence.
Misal; hali vakti yerinde dolar milyarderi Arap şeyhleri, gemiler kiralayıp, Avustralya’ da ki develeri, açlıktan kırılan Nijerya, Etiyopya gibi ülkelerin yaşayanlarına getirebilirlerdi.. Öldürülüp mundar edilmeleri yerine, Develerin insan hayatı kurtarmalarına vesile olması düşünülebilirdi. Haksız mıyım?
Doğu Türkistanlılara zulmü iş edinen ey Çinliler.. Bence size bir işaret bu ‘korona..’ Dahası da gelebilir. Artık ‘kor-ona’ mı dedirtir yaradan, başka bir şey mi, o’nu da ben bilememem.. Denilecek şu olabilir sadece: ‘Demedi demeyin..’
Bu günlük benden bu kaa. Aydin oşça kalın..