Bu hafta sonu eski dostlarımla güzel bir Pazar günü geçirdim.

Eski dostlarla olmak unuttuklarımı hatırlamak sanırım bana çok iyi geldi diyebilirim. Birkaç kötü sitemden sonra  başladık sohbet etmeye konuşacak çok şeyimiz varmış bizim meğerse dostlarımla. Uzunca bir zaman önce terketmişim ben onları farkına varmadan ve onlar bu terkedişe rağmen  sanırım bana bir sürpriz yapmak istemişler  yıllar sonra,  bende dedim ki kendime ne kadar şanslı bir insanmışım ve sizleri bu  süprizinizle beraber yeniden görmek çok güzelmiş.
 
Çok teşekkür  ettim içimden dostlarıma ve kocaman bir minnet duygusu oluşuverdi içimde. Uzun zaman sonra konuşacak çok şeyimiz varmış meğer koyu bir sohbete daldıktan sonra dönüp dolaşıp yine sitemlerine devam etti her biri .
 
Derken oturduğumuz mekanda da sıla çalmaya başlayınca iyice tuz biber misali başladık hepimiz BİRDEN BİRE gülmeye. Çalan şarkı benim onlara hayatları yolunda gitmediği zaman toparlanmaları adına son ses dinlettiğim ve en sevdiim şarkıydı  çok eskilerde kalan. 
 
Ve şimdi hatırlamadan geçmek olmaz sılayı da  Aslan gibi parçasıyla :
 
Göze aldım her şeyi tabi
Yine boş bulundum sanki
Diye kendine sorarsın ya
Hani en güvendiğin anda
Doğal afet dolunayda
İyimserliğini sollar ya
Hayatı olduğu gibi karışılamazsan
İliklemez önünü asla karşında
Korkmayacaksın çarpıp düşsen bile
Dipçik gibi sağlam durucaksın ayakta
Özüme sözüme döndüm
Doğruyu yanlışı gördüm
Ahh can çıkmamış yerinde
Aslan gibi geri döndüm
 
Özüme sözüme döndüm
Doğruyu yanlışı gördüm
Ahh can çıkmamış yerinde
Aslan gibi geri döndüm
Özüme sözüme döndüm
Doğruyu yanlışı gördüm
Ahh can çıkmamış yerinde
 
İşte böyle devam ederken sohbetimiz aklıma gelen tek cümlemi fısıldadılar kulağıma ben hep şöyle dermişim eskiden beni ancak bir benzerim öldürebilir ….
 
Sanırım benim onlar için yaptıklarımı şimdi onlar benim için yapıyorlardı. Çünkü haklılardı sahi ben neden terketmişim ki bu kadar samimi dostlarımı insanların hayatı boyunca istediği en önemli şeylerden biri değil midir ki sağlam dostluklar edinebilmek…
 
Sanırım bende bulmuşken bunayanlardan oluvermişim.
Hayat gelmiş hep  üzerime  çarpmışım düşmüşüm ama şunu unutmuşum sanırım hayatı olduğu gibi karşılama ve önünde düğmemi ilikleme  kuralımı.
 
Aslında tuhaf, çünkü çoğumuz, en çok ihtiyacımız olan şeylerden kaçıyoruz bazen ,zaman zaman da olsa sanırım benimde onlardan biranda kaçma isteğimin tek  sebebi kendimle  baş başa olmaktı.  Ancak yıllar sonra onların bana hatırlattığı en güzel şeylerden biride zamanın ne kadar göreceli bir şey olduğu hissi imiş. Hani bazen bir saniye, ölüm kalım meselesi bir cümleyi duymayı beklerken bir yıl, bir yıl sakince geçerken bir hafta oluveriyor ya, öyle bir şey oldu bu hafta sonuda benim için.
 
Kalmak nedir, durmak nedir, dayanmak nedir kendime tatlı tatlı yaşatmamışım.
Tatlı tatlı diyorum çünkü bu bir oyun gibi, kendi üzerinde kurduğun bir disiplin.
Kimse seni mecbur etmiyor. Spor yapıp kas güçlendirmek gibi, orada da tatlı tatlı zorlama var, burada da pozda durarak ruhunu güçlendiriyorsun. Bazen insanları ve kendini anlamak için, bir şeyleri ikiye ayırmak işe yarıyor. Bende onlardan uzak kaldığım süre boyunca şu  açlık bilincinde yaşayanlar gibi hep daha fazlasının peşinde olmayı bir kenara bıraktım .Çünkü o bilinç ile hayatına devam eden insanlar ne kadar çok şeye sahip olsalar da ruhen açlar, ve içinde yaşadıkları hayat işte  o yüzden yetmiyor bu insanlara.
 
Acele yaşayanlar, kendilerini sürekli çalışıp bir şey başarmaya kilitleyenler açlık bilincinde.
 
Bolluk bilincinde yaşayansa, sahip olduğum yeter duygusuyla yaşıyor.
 
Ne kadar az şeye sahip olsa da içinde yeterlilik duygusu olduğu için ‘daha’nın acelesinde, koşturmasında değil kimse. Ben hep bir kelime kullanırım ve  o kelimeyi de çok severim.
 
Anın tokluğu.
 
Anın tokluğu ne güzel tamlama.İçinde minnet var, teşekkür var.  
 
Mesela ben günün başlangıcına bir işaret koymak istedim geçenlerde.
 
Fırlayıp, bir döngüye gireceğime, bir farkındalık egzersizi bulayım dedim.
 
Aklıma o zaman geldi bu ‘kendine konum atmak’ dediğim şey.
 
Sabah uyanır uyanmaz ilk iş, kendime manevi konum atıyorum.
 
Nasıl mı?Kendimi, tıpkı telefonumdaki dijital haritaya yerleştirir gibi, kafamda mavi bir nokta olarak düşünüyorum.
Dünyanın neresindeyim, yanımda yan odada kimler var, kendimi nasıl hissediyorum, güneş doğmuş mu, kuş sesi var mı havada, dışarıda rüzgarın sesi var mı, sevdiğim herkes sağlıklı mı, uyanmış mı...
 
Bu soruları sormadan, cevaplarını hissediyorum kemiklerimde, yüreğimde ve nefesimde.
 
Şu an neler oluyor hayatımda.Bir kış sabahı, dışarıda güneş var, horozlar ötüyor, kuşlar yerlerini söylüyorlar birbirlerine.
Saçlarım omuzumda, boğazımda hafif bir ağrı var.Yorganın içi sıcak. Evin içinde ki tek kendim  iyi çok şükür.
Sağlığım iyi.  Bu bir sabah, yeni bir gün ve ben uyanıyorum ve ben buradayım.
İşte manevi lokasyon atmak bu kadar basit.
Saniyelik bir şey. Fakat seni haritanda bir yere koyuyor ve sen artık gün içinde nereye savrulursan savrul, nereden geldiğini biliyorsun.Büyüttüğümüz çoğu şey aslında küçük.
 
Benim manevi lokasyonum :
 
Günaydın ben... Dışarda... Evde... Kalbimde... Aklımdan... Bedenimde...
Bu kadar basit.Atalım kendimize her gün bu konumu.Hayatımızı farkındalıkla yaşamak için, 10 saniye bizim olsun. Hayatınızda sizinde her unuttuğunuz önemli değerlerinizi ve manevi  lokasyonlarınızı size hatırlatacak kadar özel ve güzel dostlarınız olsun…
 
Benim unuttuğum herşeyi kulağıma fısıldayan dünyalar güzeli bir o kadar samimi dostlarım var ve onlar benim şu hayatta sahip olduğum en vazgeçilmez enlerim :
Ve sizlere sonsuz Teşekkürler Doktor Aslı,  Avukat Eda özüm,  öğretmen Ceyhun ve daha isimlerini söyleyemediklerim iyiki varsınız iyiki vardınız ve ben iyiki zamanında   tanımışım sizi ve iyiki hala benimle birliktesiniz.  hepinize iyi dostluklar kurma dileklerimle ve iyi günleriniz iyi anılarınız  olsun….
SEVGİYLE KALIN