Önceleri ne yapıyor, nasıl vakit geçiriyor muşuz..? Ne sıkıcıymış meğer saatler..!
Önceleri ne yapıyor, nasıl vakit geçiriyor muşuz..? Ne sıkıcıymış meğer saatler..!
Şimdi öyle mi ya..? Elimizden düşmeyen akıllı telefonlar sayesinde, bir güzel akıl tutulması yaşıyoruz..
Özlü sözler, şiirler hikayeler. Okkalı göndermeler.. Ve elbet dahası.. Atarlı sözler de cabası..
Ne de edebiyat yüklüymüşüz aslında.. Her birimiz ne de ustaymışız meğer..
Özetle denilebilir ki, ‘Sosyal medya olmasaymış, hayat ne de monotonlaşacakmış..’
Gün içinde bir an olsun elimizden düşmeyen akıllı telefonların hepimiz bir güzel bağımlısı olduk. Farkında mıyız acaba..? Benzeri tavrı çocuklarımız gösterseydi şunun şurasında sadece 5 - 10 yıl önce, ne de kızardık çocuklarımıza.. “Bırak attık, yeter” diye..
Kendimize çatan olmayınca, kaptırdık akıllı telefonlara. Kısacası sormayalım gitsin..!
Paylaşımı yapılan, bazı hikaye, şiir ve türü belirsiz bin takım yazılar, ‘ÖLDÜRÜYOR GÜLMEKTEN..’
Bazen moral buluyoruz, bazen gülüp geçmekle yetiniyoruz. Verilen mesajı almaya gücümüz yok sanki..
NE OKKALI BİR SÖZ.. ANLAYANA..!
Bahsedeceğim bir söz var. Rahmetlik Aliya İzzetbegoviç’ ten..
“İSTEDİĞİNİZ KADAR DAĞLARA HAÇ KOYUN, GÖKYÜZÜNE HER BAKTIĞINIZDA HİLAL’İ GÖRECEKSİNİZ..” vurgusuyla.. Ne tartışmasız bir söz.. Ne kadar da gerçek..
Bi de, aslında özetliyor hayatı denilebilecek bazı kaleme alınanlar var. . Hayal kurularak konuşturulan bir inek mesela..
Üstelik, beğeniyor, paylaşıyoruz.. Like’lara doyamayan sözde konuşan bir inek..
Sosyalde tur atıyordum ki, “İnsan ineğe seslenmiş..” diye başlayan şimdi bahsedeceğim paylaşımı gördüm.
Sözüm ona insanoğlu ile inek yarsında geçiyor hayali muhabbet..
“Ey İnek!”diyor insanoğlu.. Sonra da soruyor; “Ne yapmaya geldin dünyaya?” diye..
Ve ekilyor ardından; “Maça gitmezsin, dans etmezsin, çay içmezsin, kahveye gidip oyun oynamazsın. Gündüz çayır’ a gece ahır’ a. Tek düzen bir hayatın var! Yiyip, içip sıçıyor sun. Bunun için mi geldin dünyaya?”
İnek bu ya, dile geliyor soru karşısında. Ve başlıyor konuşmaya..
Dile gelen inek, hayal bu ya, giriyor söze; “Ey İnsan!” diye..
Ve de başlıyor anlatmaya; “Ya bu sözü, sen bana nasıl söylersin?
Şu buzdolabını aç bir bak. Süt benden, yoğurt benden, tereyağı benden, kaymak benden, köfte benden, dolma benden, sucuk benden, pastırma benden. Ayağındaki ayakkabı, belindeki kemer ben den.
Kışın yaktığın tezek benden! Kemiklerim bile işe yarar. Ben olmasaydım belindeki pantolonu bile bağlayamayacaktın.
Peki; sen ne yapmaya geldin dünyaya? Etin yenmez, derinden bir halt olmaz, saçından çorap örülmez.” şeklinde, serzenişler ile..
Dile gelen inek, hayal edilen bu ya, bir de şöyle diyor; “Birbirinizi öldürmekten başka hiçbir işe yaramazsın. Sen ne yapmaya geldin dünyaya?”
Sosyal medya, sorgulayalım mantığı yüklü nice paylaşımın fink attığı bir yer bana göre. İnek konuşturulup, bir şeylerin sorgusu yapıldığı gibi, tartışmasız gerçekler için gram umursamadığımız bir mecra da aynı zamanda..
Peki ama, fakat, lakin, ne yazık ki, nereye kadar acaba..?
Her yazılanı, her paylaşımı gerçek sanıp, her fotoğrafı da montajsız sayıp, daha ne kadar yorumlayacağız..
Göz göre göre, mantık dışı hikayeleri daha ne kadar dilimize dolayacağız.. Bunun bir sonu gelmeyecek mi sahi..?
Tutulduğumuz bu amansız hastalık, öyle de bağımlılık ki bana göre, adam araba kullanırken dahi yazışıyor. San ki sanallık içine işlemiş her şey normal geliyor..
“Yahu çarpacan, ya ölecen ya öldürecen..” bu nasıl bir hastalık..?
Gerçeği yansıtanları, ‘yalandır..’ Yalan olduğu bas bas bağıranları da, ‘doğrudur’ diye kabul etmek, sahi nasıl bir haldir..
Gün içinde, en az on kere, doğruluğundan emin olduğum konuların, yalan yanlış dile getirilip, paylaşılmasına ilişkin tanıdıklar ile sohbet ediyor, hat ta tartışıyoruz. Denilen son söz: “Eee biri paylamış amma..!” olunca da, ne conta kalıyor ben de, ne de..?
Sosyal medya bağımlılığımız, bence sigara ve hat ta alkol den de zararlı ya neyse..
Ben ne diyecektim.. Vallahi unuttum. Aklıma düşer ise, söz yarın yazarım artık.. Haydin hoşça kalın..