Uzun süredir sinemalarda film izlemedim; zaman bulamadım, zemin bulamadım… Zaman bulup gidenleriniz şüphesiz vardır.
Uzun süredir sinemalarda film izlemedim; zaman bulamadım, zemin bulamadım… Zaman bulup gidenleriniz şüphesiz vardır.
Çocukluğumuzda filmlerle büyümedik, ama büyüyünce filmleri gördük, filmlerle ilgili deyimleri anladık, etrafımızda oluşan filmlere tanık olduk, film çeviren yerli, sorunsuz-sorunlu, “çıkari, halki, devrimsel, ülküsel, dinsel” film arti-s-lerinin oyun güçlerini öğrendik, ama çok şükür FİLM çevirmedik… Ülkesel filmlere de destek verdik.
Bu “yerli-halki-ticari artislerin” dillerini tanıdık, dinlerini tanıyamadık, tam tanıyalım derken; dilleri değişti, mimikler kemikleşti, gülücükler sertleşti, göz kapakları aşağıya düştü, gözlerini göremedik, onlar aşağıya düşen göz kapaklarını kaldırmadılar, bizlere-sizlere-onlara aldırmadılar, kapaklar onların gözünü korurken, devekuşuna döndüler, bir ara göz kapaklarını kaldırıp seyircilere güldüler, dillerini çıkardılar… Bunların, dilleri vardı yediler, dişleri vardı kestiler, midelere giden yolu seçtiler, yedikçe şiştiler de hâlâ konuşacakları KELİMELERİ seçemediler…
İşte bunlardan yeni YERLİ film uzmanları türedi; biraz okudu, biraz okumadı, biraz çıraklık, biraz kalfalık derken, uzmanlık alanı olmayanlar, GÜNÜMÜZÜ de müsait bulunca, “duygusuz ve vurgusuzlara” SENARYO yazarak, önce senarist, sonra SANA-RİSK oldular, YEŞİLÇAM’I zorladılar, Yeşilçam bu güncel, ama konusuz, dilsiz, yorumsuz, jestsiz-mimiksiz, ilkesiz-ülkesiz, göz kapakları inmiş, yemeyi-kaçırmayı, sövmeyi, söverek FİLM yapmayı âdet haline getiren adam-ı gayrilere YÜZ vermeyip yüzünü çevirince, bunlar da başka ÇAM’A gittiler…
Gittiler de ne oldu? Dilleri zaten yoktu, olmayan dilleriyle, olmayan bilgileriyle, olmayan kültürleriyle, kültürsüz-kültür yaratmaya kalktılar, gerçekten de PARAYI kaptılar…
Kendilerine göre TÜR yaptılar, GÜNCEL yaşantımızda çekilen sıkıntılardan kaçmak-kaçırmak adına türlü türlü FİLM yaptılar, önce YÖNE-TE-MEN, sonra YAP-IM-CI, YAK-I-NCI adam oldular, her kılığa girdiler, bazen bıyıklarla, bazen sakallarla KARDEŞ oldular, bir türlü ADAM olamadılar.
Filmlerde parayla sövenleri sevdik, parasız sövenleri mahkemeye verdik, her ikisinden sonra da rahatladık.
Paralı sövücüler tiyatroda-sinema filmlerinde malı götürdüler, parasız sövücüler de ahlâksız kılındı, biz seyircilerin sorumsuzları güldü-geçti, sorumlu olanlar dudak büktü, surat ekşitti, bizim gibiler de YORUMA gitti, sizlere neredesiniz ? diye seslendi !..
Sonra DEĞERLER dille oluşur anlayışından yola çıkan bizler, EĞERLERİ-MEĞERLERİ tartışırken, KEŞKELERLE sözlerimizi kapatıp, yöneticilere seslenerek, RTÜK gibi SNMÜK olsa diye beklentiye girersek, sonuç alınır mı bilemem…!?
Dün sabah feysbukta paylaşılan altı cümlelik bir gözleme bakalım;
Kötü Şeyler Nasıl Normalleşiyor ?
“Zemini oluşurken, seyirci kalıyoruz,
Ucu bize dokunmuyorsa, izliyoruz,
Bizden olanlar yapınca susuyoruz.
İşimize yarayınca destek veriyoruz,
İtiraz eden olunca dışlıyoruz,
Kendi kendine de düzelsin izliyoruz” !..
Biz de, bu 6 cümlelik tespiti, aşağıdaki gibi yorumluyorum:
Günlük yaşantımız, karakter yapımız özetlenmiş...
1.si "bana ne", 2.si "sus karışma", 3.sü "bizim bağın koruğu", 4.sü "belki bir gün", 5.si "milli muhalefet- bu da çok biliyor", 6.sı "ben mi düzelteceğim" !?..
Yukarıdaki paylaşımımız, kendiliğinden oluşmadı, ocak ayının başında Girne’de bir sinemaya aile dostlarımla gittik, hangi filme BABA PARASI, karın doyurası dedik, girdik içeriye. İzleyiciler gelmiş, herkes yerini almış, önce gelecek film ön izlemeleri, sonra geldi BABA PARASI !?.. Ortada olmayan bir BABA, az bir görüntüyle baba hissi ve MAL !.. Ne mal var görünen, ne baba ne YÂR ? Ara-sıra MALSIZ bir YAL !...
Yalı yiyenlerde; MAL-miraslı, PARA hırslı, baba gizli-şifreli, olmayan malı bölüşemeyen küfürlü EVLÂD-I İHANET topluluğu… Ara ara KKTC ağızlı SÖVMELER ki aman Allah’ım, bizler izlerken kızardık, onlar söverken kızarmadılar, senarist-yönetmenin kelime BİLGİSİ sövmeyle- dövmeyle ortaya çıktı, KADINA şiddete hayır diyenler, kadının-erkeğin birbirine sövmeleri, yakası açılmadık küfürlerle saldırmalarını bir görseler…Filmdeki söven kadının –DIN-ı gitmiş, KA-sı kalmış, kalan kısımda da bir şey kalmamış… Kalan kısmı tesettüre soksan, tesettür kendini TERS -YÜZ eder, o kadın sövmeye devam ederken, seyircilerin yüzleri TERS olur…
Hele izleyen çocuklar-anneleriyle geldikleri sinemada konuşamadıkları ARGOları alıyor, asıl almaları gerekenler ortada kalıyor…
Sonra,sorulama yapıyorsun, TC-MEB, KKTC-MEB nerede, kitaplara konan değerler nerede? Küfürün de bir sınırı vardır, ama burada YOK, özgürlük mü bu, özgüvensizlik mi ?!..
Bakınız bu filmi izleyen biri ne diyor:
“Dün (03/01/2020) baba parası na gittim keşke gitmez olaydım. Gerçekten seyre değecek bir filim göremedim ve film bitmeden inanın sinemayı terkettim. Sinema da gişe yapmanın yolunu küfürden geçtiğini ve sanatsal bir katkıya gerek kalmadığını sanan bu artisler sadece kendi geleceklerini düşünmedikleri gibi es kaza sinemaya giden yeni nesillerin de geleneğimizde olmayan küfürlerle dejenere olmasına yardımcı oluyorlar.” http://www.beyazperde.com/filmler/film-271873/kullanici-elestirileri/
Beyazperde olmuş, SİYAH perde. !?
“ELTİLER SAVAŞI” da bunun başka versiyonu. Al birini vur birine, İKİ KADININ (elti olan) birbirine hava atmaları, bunda da küfürler var, bu küfürlerle KADIN kavramı aşağılanmış, kadının zarafeti, nezaketi, estetiği yerle bir edilmiş, “Kadın Kadını Neden Ezer?!..” diye yazdığımız köşe yazısını aklıyor… Film önce “gırgır” gibi geliyor, ama BASİT, İHANET “ eden miras hastası, bedavacı tipleri sergiliyor, küfür onları da bozmuş.
Baba Parası, “bacak arası” anlayışıyla ele alınıp mirasa giderken, Eltiler Savaşı da aynı anlayışla iki kadının cinsellikleri öne çıkarılarak, BEDAVACI, KÖŞE DÖNMECİ ve MİRASYEDİ anlayışı etkin kılarken, bizler gibi, sizler gibi, onlar gibi seyircilerin istismarıyla MALI götürerek, kendilerinin nasıl bir MAL olduğu ortaya koyuyor…
Nasıl ki edebiyatta bir hissi ya da olayları anlatmanın birçok yolu ve bu anlatımlar için kullanılan bir dolu teknik varsa; sinemada da film dili gerekir. Bunu yapacak bir kültür, senaristte, yönetmende, yapımcıda yoksa, İŞİ ARGOYA (küfüre),, Eltiler Savaşı’ndaki gibi basit, züppe, özgüvensiz, cinselliğinin güzelliğini bile bilmeyen; koçişko, balayısı (balayı),aşikom, sevimli eziğim, kankoş, baylar sana ( iyi akşamlar-bay yerine) diyerek hitaplarla, sıfatlarla DİLİ hafife almalar… Tabi bu söylemlerle gişe rekoru kırarak, KÖŞE REKORUYLA ortaya çıkan yapımcılar…
Bunlar ne VERGİ verirler, bilmem de bizler maalesef DİL KAYBETME vergisini çoktan vermişiz gibi ?!!?...
DİLİ bozanlara, ağzı olmayan, ağız yapanlara, AĞZIMI bozmadan;
KKTC’den sevgiler, sizlere…
23.02.2020
Dr. Hayrettin Parlakyıldız
Kıbrıs İLİM Üniversitesi
E-posta: hparlakyildiz@mynet.com