.
Sanki güvenlik uzmanıyım. Haa bi de, dış ilişkiler uzmanı.. Baksanıza, nelerden bahsedeceğim yine..
Kimse eleştirmeden, ben kendimi eleştireyim dedim. Netice itibariyle, bazen de bilmişlik yapmak gerek. Ne de olsa, herkes bu aralar bir bilen. Bilse de yorumluyor, bilmese de.. Fakat bendeniz, denilenleri aktarıyorum, kendimce de yorumluyorum.. Bu da bir şey...
Önce, Milli Savunma Bakanı Akar’dan gelen“Mutabakat” açıklamasından söz edeceğim. Dünya’nın konuştuğu değerlendirdiği önemli bir başlık çünkü bu..
Bakan Akar; “İdlib’de siyasi çözümle ilgili önemli bir adım atıldı” diyerek özetliyordu mutabakatı.
Ve ardından; “Mutabakat kapsamında 15 Mart’tan itibaren M4 kara yolunda ortak devriyelere başlayacağız”
Türkiye diretti, yetmedi vurdu.. Bu sayede, kararlılığını tüm dünyaya net şekilde gösterdi. Bu noktada dahi, ne eleştirilere imza atanlar oldu, sinir bozan ifadeler eşliğinde.
Milli savunma Bakanı sayın Akar’ ın; “Hafta başında bir Rus askeri heyeti Ankara’ya gelecek” diyordu ayrıca. Kısacası, tüm gözler yine Türkiye üzerine çevrilecek.
Başkent haber turunda, Ülkemiz açısından önemli gelişme saydığımız mutabakata dair edilen çarpıcı ifadeleri frak edince, soluksuz şekilde okudum kaleme alınanları. Abonesi olduğumuz İHA’ nın bültenindeydi bahsedeceğim sözlerin geçtiği o haber.
Ankaralı meslektaşım Cevdet Fırat Aydoğmuş yazıyordu denilenleri. Haber, “Rusya ile sağlanan mutabakata ilişkin açıklama yapan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, ‘Mutabakat kapsamında 15 Mart’tan itibaren M4 kara yolunda ortak devriyelere başlayacağız.’ “ şeklindeki cümle ile başlıyordu.
Ayrıca, söz konusu Kara yolu boyunca tesis edilecek güvenli koridorun usul ve esasları üzerinde çalışmaya başlandığını aktarıyordu dahası bilgiler.
Kısacası sayın bakan Akar; “Bu kapsamda hafta başında bir Rus askeri heyeti Ankara’ya gelecek” diyerek, bir başka yaşanılacaktan söz ediyordu.
Bakan Hulisi Akar, beraberinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ümit Dündar ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Küçükakyüz ile Suriye sınırının sıfır noktasındaki birliklerde incelemelerde bulundu önceki gün.
İncelemelerinin ardından İdlib’deki faaliyetlerin sevk ve idare edildiği Hatay'daki 2’nci Ordu Taktik Komuta Yeri’ne geçti ve burada 2’nci Ordu Komutanı Korgeneral Sinan Yayla’dan brifing aldı.
Sonra da, son gelişmelerin ve sahadaki durumun ele alındığı bir toplantı düzenlendi.
İşte bu toplantı bitiminde de, çarpıcı sözler peş peşe edildi. Milli Savunma Bakanı Akar, İdlib’de dünyanın sessiz kaldığı insanlık dramını sona erdirmek için Türkiye'nin yoğun çaba harcadığını bir kez deha vurguladı.
BM Sözleşmesi'nin 51’inci maddesinde yer alan “Meşru Müdafaa Hakkı” ile Adana, Astana ve Soçi Mutabakatları çerçevesinde ateşkesi sağlamak, göçü önlemek, bölgede yaşanan insanlık dramını sona erdirerek Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarının, halkın ve hudutların güvenliğini sağlamak için İdlib’deki faaliyetleri yerine getirdiklerini açık açık bir kez daha ifade etti Bakan Akar.
Gelelim, bence de dikkat çekici şu denilene. Bakan Akar; “Karşılıklı mutabakatlardan doğan tüm sorumluluklarımız garantör ülke olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yerine getirdik, getirmeye devam ediyoruz” diyordu.
27 Şubat’taki hain saldırı sonrasında başlatılan Bahar Kalkanı Harekatı kapsamında birçok hedefin etkisiz hale getirildiğini anımsatıyor ve “Akan kanın durdurulmasını, bölgeye barış, huzur ve istikrarın bir an önce getirilmesini amaçlıyoruz. Bu konuda da son derece kararlıyız" diyerek, aslında yine ‘ANLAYA bu sözler’ dedirten çıkışa da imza atıyordu sayın Bakan.
Bu arada, hayli dikkat çekici şu cümleyi de kuruyordu Milli savunma Bakanı. Diyordu ki; “Ateşkes ihlaline karşı caydırıcı bir güç olmaya devam edeceğiz”
Net bir şekilde, “ateşkes bir şekilde ihlal olur ise, gereğini yaparız..” demek değil midir sizce de bu söz..
Neyse, ben döneyim, bir diğer bakış ile açılan bir diğer başlığa.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Kıran’ dan geliyordu lylüksek perdeden ifadeyle şu vurgu;
“Yunan güçlerinin müdahalesi 1951 Cenevre Sözleşmesiyle bağdaşmıyor”
1951 benim için de pek önemli bir tarih. Yıllardır, kullandığım ve acayip sahiplendiğim Askeri parkamın imal tarihi.. Hatta, bilenler bilir, kısaca M-51 diye isimlendirilir parkamın adı.
Şaka bir yana, 1951 önemli bir tarih. İşlerine geldiğinde, başka ülkelerin yöneticilerinin sık sık dile getirip, yüksek perdeden ettiği sözlerde verilir o tarih.
Türkiye’nin Dışişleri Bakan Yardımcısı Kıran’ ın bu noktada ettiği sözler, birilerinin pek işine gelmeyecek belki lakin, bence ciddiye de aldılar denileni.
Çünkü sayın Kıran, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Grandi ile telefonda görüştüğünde, tak diye anımsatmış o tarihi.
Başkent haber turunda rastladığım dikkat çekici bulduğum o haberin özeti diyerek, güne noktayı atayım. Çünkü bugün Pazar.
Kimsenin tatil gününde, tadını kaçırmayayım tatilinin. Herkes ülke gündemine bakmıyor sonuçta. İlgilenmiyor belki de kimse, ülkenin gündemiyle
Özetle denilen şunlardı. “Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran ile BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi ile telefonda görüşmüş. Kıran, mültecilere Yunan güçlerinin gaz bombası, plastik ve gerçek mermilerle müdahalesinin başta 1951 Cenevre Sözleşmesi olmak üzere uluslararası hukuk ve yükümlülüklerle bağdaşmadığını belirtmiş.
Kısa süre önce, Çanakkaleli gazeteci arkadaşlarım, bilindiği üzere Yunanın açtığı ateş sonucu yaralandı.
Pek umursamadık belki. Hatta, ‘yandaş medya’ diyerek, görev başında ölümden dönen arkadaşlarıma laf çaptıranlarımız dahi oldu. Unutulan ise şuydu, tıpkı Yunanın yapıtğı gibi. Onlar da birer insan. Tıpkı, sığınmacı konumundaki insanlar gibi..
Bizim insanlığımız ne zaman bitti yahu.. 1915’ de, savaştığı düşmanını, yaralı şekilde kucaklayıp, siperlerine götüren Atamız Mehmetlerin verdiği büyük dersi ne vakit unuttuk bizler..?
Hep öğündüğümüz Çanakkale Ruhu, ne vakit sonlandı bizler de..? Yoksa, Çanakkale Ruhuna El Fatiha mı kardeşim..!