.

Her canlı muhakkak ki AŞK’ ı tadacaktır. Tıpkı ölümü tadacağı gibi..
 
Güzel bir şey AŞK.. Kimimiz Vatanına, Bayrağına aşıktır.. Kimimiz de malum işte.. Kadın ise Erkeğe, Erkek ise, Kadına..
 
Şanlı tarihimize aşkı olanlar var tanıdığım. Misal; Uzak yol kaptanı dostum Cihat Gündoğdu..
 
Çanakkale’ yi Geçilmez Kılan ‘Nusret’ Mayın gemisinin efsane kaptanı İsmail Hakkı Bey’ in torunu..
Tarihten bir sayfa aralıyordu ‘Evde Kal’ günlerimizde, evinin bir odasından..
 
Paylaşımında geçen ifadelerden ziyade, görsellere bir acayip takıldı gözlerim. Ne güzeldi o paylaştıkları..
 
Eh beğendiğimi, şöyle en kocamanından paylaşacağım sayfada.. Tahminim o ki; Yüreği VATAN diye atanlarımızın da pek hoşuna gidecek bu görsel..
 
Önce hikayesi diyeyim o vakit. Ve Cihat kaptanın kaleme aldığı bilgiler.. 
“1927 yılında devletin resmi arması için açılan yarışmada; İstanbul Lisesi eski müdürü Lütfi Beyin ve ressam Namık Ismail'in sunduğu projeler...” şeklinde kaleme alınanlar ve bana göre o muhteşem görsel.
 
Cihat kaptanın üzerine basarak vurguladığı bir paylaşımı daha vardı.. Diyordu ki; “ İstikbal Harbi döneminden sonra en büyük sınavını veren sağlıkçılarımız muazzam bir görev ifa ediyorlar. Bu savaştan muzaffer olarak çıkacaklarına inancım tam... Allah yardımcıları olsun...”
 
Borcumuzu nasıl öderiz bilemiyorum da, şu günlerde iyi ki var dediklerimiz Sağlık çalışanlarından Rabbim bin değil, trilyonlarca kez razı olsun..
 
İnsanlığına diyecek sözüm olmadığı gibi, Hekimliğine de asla söz edilmeyecek bir isimden söz ettim dün. Mustafa Zafer Doğan’ dan.
Doktor ağabeyim, Karantina günlerine ilişkin yüz gülümseten anılarını aktarmıştı sosyal medyadan..
Bende, elden geldiğince sizlere aktardım dün. 
Sayın Doğan,  bana bir tüyo verdi. “Bak gör.. “ diyerek.
Zonguldak’ta yaşam süren K.B.B. Uzmanı meslektaşının kalem aldıklarından söz ederek..
 
K.B.B. Uzmanı Dr. Kemal Yurtbay yazıyordu Karantina günlerinin en güzel yaşanılanını. “Kim istemez ki bu güzelliği?” diye düşündüren yazılanlardan söz edeceğim ben de şimdi.
 
Dr. Yurtbay; “KORONA GÜNLERİNDE AŞK!” diyerek atıyordu başlığını.. Ve ekliyordu;
 
“Korona belası nedeniyle evlerimize kapandığımız bu günlerde, beni arayan dostlarım, hal hatır sorma faslından sonra yarı şaka yarı ciddi benden yeni bir roman yazmamı beklediklerini hatta istediklerini ifade etmekteler.” diyerek..
 
Bu arada, sayın ağabeyin şiirleri de muhteşem. Hatırlatayım..
 
Ve hemen döneyim Doktor ağabeyin ‘Korona Günlerinde AŞK..’ vurgulu başlığı ile gelen yazdıklarına.
Şöyle idi kaleme aldıkları;
 
“Yazacağım romanın ismini bile belirlemişler; ‘Korona Günlerinde Aşk’
 
Bunun üzerine düşünmeye başladım. Herkesin evlerinde karantina durumunda yaşadığı bu günlerde aşk nasıl olacaktı?
 
Olsa olsa internet üzerinden olurdu. Bir de bu aşk eskinin devamı değil, karantina günlerinde başlayan bir aşk olmalıydı.
 
Önceden birbirini tanıyan veya hiç tanımadan internette tanışan biri kadın, öbürü erkek iki insan gündeme ilişkin konularda masumane yazışırlarken ilerleyen zamanlarda iş duygusallığa bürünüp yeni bir aşk doğabilirdi.
 
Fakat internet aşkının bir sakıncası vardı! Malûm, internet kullanım süresinin(cigabayt) de bir sınırı vardı.
 
Ya çiftlerden birinin, ya da ikisinin cigabayt'ları tükenirse ne olacaktı?
 
Dışarıda görüşme olanağı da olamadığına göre bu aşk hüsranla bitecekti. Şayet çiftin her biri de sonsuz internet hakkına sahipse internet aşkı sorunsuz yürüyebilirdi.  Ama nereye kadar?
 
Belki de bu aşk ilerleyen zamanlarda öyle bir alevlenecekti ki, çiftler birbirine kavuşmak için yanıp tutuşmaya başlayacaklar ve bunun için her şeyi göze alacaklardı. Günün birinde evlerinden firar edip anlaştıkları bir mekanda buluşup, birbirlerine kavuşacaklardır.
 
Ama korona belasının kol gezdiği dış ortamda veya bir gereksinmeleri için girmek zorunda kaldıkları  market ortamlarında, aşk içinde yanan bu iki insanın kendilerini koruma içgüdülerinin de ikinci plana düşmesi kaçınılmazdı.
 
Bir süre sonra ateşler içinde bir hastaneye kaldırılan iki aşık, yanyana yatmakta oldukları yoğun bakım yataklarında birbirlerine doyamadan son nefeslerini vereceklerdi.
 
Romanımın acıklı bir sonla bittiğinin farkındayım. Ama korona günlerinde aşk olsa olsa böyle biterdi!..”
 
Doktor ağabeyin düşlediği hikaye, her ne kadar  karşılıklı cigabayt yeterliliğine dayansa da,
Vallahi doğru bir hikaye.. Bu romandan sinema filmi dahi çıkar gelecekte..
 
İçimiz dışımız günlerdir Korona gerçi de, cigabayt yeterliliği olana, hayat hakikaten toz pembe.. Tekrarlayan diziler yerine, dünya sinemalarında gişe rekorları kıran çalışmaları izleyenlerin keyfi hayli yerinde..
 
Hikaye üretip, roman ve senaryosu belki de filme konu çalışmalara imza atan kıymetli ağabeylere, Sağlık neferi olmaları dışında, gelecekte keyifle izleyip, Koronalı günlerdeki anılarımızı tazeleyecek bu çalışmadan dolayı da bir borcumuz doğacak.. Şimdiden uyandırayım..!
 
Güne noktayı hemen atmayım. Doktor ağabeyin Zonguldak’ tan verdiği ses ve Koronalı günlere özel şiirinden bir iki dörtlük ile ‘Evde Kal’ Türkiye’ ye uyacak satırları aktarayım.  
 
Buyurun keyifle okuyun.. Bir yanı da Çanakkale’ ye uyumlu satırlarla, dalıverin ufuklara..
Tam olarak şöyle şiirdeki o güzel dizeler;
“Kurulurum penceremin kenarına, Şu tutsaklık günlerimde. Seyreder dururum dünya alemi
Sabahtan akşama. Önce ufka dalar gözlerim. Kimi zaman pusludur, Kimi zaman bıçak sırtı gibi berrak
Sonra denizi gözlerim uzun uzun. Kimi zaman dalgalıdır köpük köpük, Kimi zaman süt liman
Kimi zaman turkuazdır rengi, Kimi zaman lacivert, Kimi zaman yeşil, Kimi zaman çamur deryası..
Kimi zaman desen desendir, Harita misali. Daha sonra gemilere takılır gözlerim
Kimi transit geçer açıktan, Kimi demir atmış gününü bekler, Kimi demir almış yoluna revan
Zaman zaman başımı çeviririm gökyüzüne..” 08.04.2020 K.Y.