Başvekili Menderes gibi, Çanakkale Mebusu Bakan Zorlu’ yu da İdam ettiren 60’Darbesi ile başladı sözleri ve 12 Eylül 1980’e uzandı.
Başvekili Menderes gibi, Çanakkale Mebusu Bakan Zorlu’ yu da İdam ettiren 60’Darbesi ile başladı sözleri ve 12 Eylül 1980’e uzandı.
Sonra da, 15 Temmuz’u getiren yolu, çarpıcı ifadelerle anlattı.
Sertti sözler, hayli netti vurgular. Bir Bilen yazıyordu yakın tarihi, yaşananları ve sonuçlarını…
Öyle Başlıklar açtı ki, hadi gel de düşünme..?
“Bizim sol, milliyetsizdi..
Devrime engel oluyorlar diye,
Ülkücü gençler Şehit edildi...!”
Bir süreçti dile gelen. İdamlar ile Şehit olanlar, Demokrasiye düşen kara leke ve dahası..
HALEN TIK YOK..!
Çanakkale’nin Demokrasi Şehidi, 60 İhtilalinin getirdiği idamlar.. Başvekil Menderes , Dışişleri Bakanı Çanakkale mebusu Zorlu ve Polatkan..
Yakın döneme dair bilinenleri, lakin hatırlanmayanları, ‘Bir Bilen’ yazdı uzun uzun.
Sert ve bir o kadar da net vurguları düşündüren türdendi kısacası..
“... Bu arada devrim için maddi güç gerekliydi, banka ve mutemetler soyuldu... Sinan Kukul ve arkadaşları da, iç bünye ihanetiyle devletle çatıştırılarak ölmüş oldular...” ifadesi gibi,
“Bizim sol, milliyetsizdi.. Devrime engel oluyorlar diye, Ülkücü gençler Şehit edildi...!” şeklindeki cümlesi de pek manidardı hani..!
Hele hele; “Yine, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan bu dönemde yakalanarak müesses nizamı bozma suçundan idam edildiler ...” şeklinde bir anlatım geçiyordu ki uzun uzun kaleme alınan ve bir dönemi anlatan yazıda, bu satırları okuyanın aklında deli sorular oluşuyordu haliyle ister istemez..
Hele şu altı çizilen nokta; “Sonra, şehirler ve kasabalar da paylaşıldı...”
Mesela; 12 Eylül’e çılan yolu tarif eden bir cümle kurmuştu Bir Bilen.
Diyordu ki; “Her gün kırım haberleri geliyordu... Devlet, biraz daha olgunlaşsın da sonra müdahale edelim, diye bekledi... Nihayet ABD işareti verdi ve 12 Eylül darbesi oldu...”
İSMİ NEDEN YAŞATILAMADI, DEMOKRASİ ŞEHİDİNİN…?
Günlerdir düşünüyor ve düşünülen konuya ilişkin düşünülenleri aktarmaya çalışıyoruz…
Memnun olanlar öyle çok ki, düşünülenleri aktardığımızdan, haliyle inatla devam ediyoruz aktarmaya, o düşünülenleri..
Buyurun işte bir yeni bakış ve düşünülen.. ‘Bir Bilen’ den gelen; “27 Mayıs Üzerine...” başlığı ile ele alınan, Demokrasiye kara leke düşürülen o yıllar ve de o darbeler…
Tarih tarih, isim isim kaleme alınan yıllar. Önce o ilk başlangıç. Sonrası Darbeler için örnek alınıp, başlangıç olacak o kara gün..
Şöyle başlıyordu yazıya dökülen ifadeler; “!27 Mayıs, kurulu bir düzene karşı alt rütbede bulunan bir grup subayın yapmış olduğu bir ihtilaldir...”
Net bir anlatım, sert bir vurgu.. Ve devamında gelen cümlede geçen, bir zamanların çok tanıdık bir ifadesi; “NETEKİM”
‘Bir Bilen’, başlamıştı uzun uzun, Demokrasi tarihine kara leke düşüren o yıllardan söz etmeye..
Şöyle ki; “İhtilali yapanlar, homojen bir grup değildir... Nitekim, daha sonra, Türkiye'ye en az iki yıl girmeleri yasaklanan 14'ler grubu, iç bünyede tekrar bir darbe yapılarak yurt dışına gönderilmiştir...
Darbe sonucu, yurtta bir rahatlama olmuştur... Köylerde kahvelerin bile ayrıldığı düşünülürse en azından milli bütünlük için düşmanlıklar, kin ve siyasi rakibi her ne olursa olsun yok etme aymazlığı sona ermiştir... Aslında, 27 Mayısı tartışmalı hale getiren durum, komitede bulunan 14'lerin tasfiyesidir...” ifadesi geçen..
Dahası da vardı yazıya dökülen çok çarpıcı anlatım şeklinin. Milletçe, tek alıştığımız İdare şeklimiz Cumhuriyettir malum… İdaremiz ve idealimiz hep Cumhuriyet..
‘Bir Bilen’ başladı mı söze, sanki bir film şeridi gibi geçiyor gözünüzün önünden o yılar…
Kısacası, o yılların Utanılası yaşanılanları, yaşanılanlar karşısında kısık şekilde gösterilebilinen tarifsiz öfke..
ŞEKİLLENEN SİYASET…
Hadi devam edeyim bari, anlatılanları aktarmaya. Yorumlamak için araya girmek yerine, isim isim, tarih tarih o yıllar diyeyim, ‘Bir Bilen’ in kaleminden;
“14'ler, Milli Birlik Komitesinin, milli bir programla siyasi bir yapılanmaya gitmesini ve sonra seçim yoluyla iktidar olunmasını istiyordu...” diye giriyordu cümleye ‘Bir Bilen’ ve devam ediyordu;
“CHP'yle irtibat halindeki diğer grup da, derhal normal seçim yapalım sevdasındaydı... Böylece, Demokrat Parti kapatıldığı için CHP'nin karşısında güçlü bir muhalefet olmayacaktı... Nitekim, 14'ler yurt dışına gönderilince bu emellerine ulaşmış oldular...
1961 Anayasası'yla da seçime gidilmiş oldu... Bu Anayasa, ABD sistemi gibi Parlamentoyu iki kanatlı hale getirdi... Millet Meclisi ve Senato...
Yine, 1961 Anayasası özgürlükçü bir anayasaydı... Halkın %60'ı okuma yazma biliyordu... Sol yapılanma bu dönemde gerçekleşti... Parlamentoya, Komünist, Sosyalist yapıda İşçi Partisi de girmiş oldu...
İşte bu dönemde, Batı Sömürgeciliğine karşı tüm dünyada bir başkaldırı ortaya çıktı... Bu arada Paris'te öğrenciler yeni haklar istiyorlardı... Daha sağlıklı bir eğitim için ‘Gençlik Hareketi’ başladı... Bizde de önce fikir kulüpleri şeklinde üniversitelerde Marksist bir yapılanma başladı... Kemalist Devrim 1938'den sonra duraksamıştı... Bu devrim devam etmeliydi... İşte bu dönemde, bizim öğrencilerimiz Marks'ı keşfetti... Das Kapital başucu kitabımız oldu... Hedef Sömürü düzenini yıkmak, Marksist bir rejime geçmekti... Devlet bu faaliyetlerin sonu nereye gider, düşünemedi... Bunu masum öğrenci hareketi olarak gördü... Bizim Marksistler de, bu dönemde, değişik fraksiyonlara bölündü... Türkiye'de yaygın bir işçi sınıfı ve büyük burjuva yoktu... Bu sefer, işçi ve köylü tabanlı bir devrim yapılması için gayret gösterildi... Bu duruma, basın da destek verdi... Sanat dünyası da destek verdi... Emperyalizmin en büyük devleti ABD'ydi... 6' cı Filo'nun İstanbul'a gelmesiyle Devrimci gençler bunu protesto etti... Bu olay, Devrimci Solu güçlendirdi...
Bizim sol, milliyetsizdi...
Sadece "Dünyanın tüm işçileri birleşiniz" , diye hareket ediyordu... Bir kısım genç de devrimi kırdan başlatmak istiyordu... Bu arada, öz yönetimci, Mao'cu, Enver Hoca'cı, Leninci olduk ama, bir türlü Türk olamadık... Fantezi olarak bile Galiyevist gençlik yoktu... İşte bu dönemde, Anadolu'nun kavruk, çelimsiz, dini yönü olan, Türk'üm, diyen gençleri Üniversitelere geldiğinde, Türk Milliyetçiliğini ve onun örgütlü yapısını oluşturan Ülkü Ocaklarını tercih etti... Bu gençler, Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin... Her şey Türklük için veya Türkiye için, diyorlardı... Onlar, Emperyalizmin her türlüsüne karşıydı... Burada Leninistler Rusya'yı, Maoistler de Çin'i savundukları için bu Ülkücü gençlere tahammül edemiyorlardı... Bu gençleri okutmamak için okullarda boykotlar yapıldı... Bazı okullar kurtarılmış bölge oldu... Dursun Ön kuzu, Ruhi Kılıçkıran, Süleyman Özmen gibi Ülkücü gençler, devrime engel oluyorlar diye şehit edildi... Türkiye'de Türk Milliyetçileriyle Devrimci Gençler arasında bir kırım başladı... Kırdan devrim yapacak olanlar için Tunceli, Tokat, Elbistan alan çalışması olarak değerlendirildi... Nurhak, Sinan Çemgil ve Arkadaşları, Tunceli'de İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşları , Tokat'ta Mahir Çayan ve arkadaşları için mücadele alanıydı... Onlar bu mücadelede, güvenlik güçleriyle çatıştı ve öldüler... Sömürüye karşı bir mücadele güttüklerini söyleyen bu gençler ömürlerinin baharında öldüler... Bu arada devrim için maddi güç gerekliydi, banka ve mutemetler soyuldu... Sinan Kukul ve arkadaşları da, iç bünye ihanetiyle devletle çatıştırılarak ölmüş oldular...”
Bu ifadelerle, bir dönemi anlatılıyordu ‘kara leke’ düşürülmüş Demokrasi tarihinden. Dahası da vardı, dile gelenlerin. Daha da net vurgular yani.
‘Bir Bilen’ devam ediyordu anlatıma. Şöyle ki; “Yine, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan bu dönemde yakalanarak müesses nizamı bozma suçundan idam edildiler ...
Sonra, şehirler ve kasabalar da paylaşıldı... Her gün kırım haberleri geliyordu... Devlet, biraz daha olgunlaşsın da sonra müdahale edelim, diye bekledi... Nihayet ABD işareti verdi ve 12 Eylül darbesi oldu...
12 Eylül hem Ülkücüleri hem de Devrimcileri ezdi... Devrimciler zaman içinde iş adamı ve basında önemli yerlere geldi. İdeallerini paraya değişmiş oldular... Ama. tabii ki, hala sömürüye karşı dik duran arkadaşlarımızın olduğunu da biliyoruz...
Devrimcilerin bir kısmı, Sömürgecilerin Türkiye'deki şirketlerinde çalışarak ekonomik özgürlüğe kavuşup devrimi rüyalarında kovalayan ama, burjuva gibi yaşayan kişilere dönüştüler... Cinayet işleyenlerin bir kısmı da yurt dışına çıktı ve bir daha da dönmediler...” diyerek…
Yeni başlıklar açıyordu sürece ilişkin. Yeni diyorum da, yeni değil bilinendi bahsedilen..
Yani, şu denilen; “Ülkücüler, bedel ödemeye devam ettiler... Önce bol bol sürgünlerle hayatları törpülendi... Çok başarılı olan Ülkücüler de zaman içinde devlet kademelerinde pasifize edildiler veya emekliye zorlanarak devletten temizlendiler...
Bu arada, dini öncelediğini söyleyen Akıncı Gençlik ve Cemaatler her devirde bir yolunu bulup palazlandı... Tabii ki, bilhassa Çorum olaylarından dolayı o gruptan da çok az kişi yargılandı ve mahkum oldu...
Akıncı Gruplar, 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana devleti yönetiyorlar... Her ne kadar gömlek değiştirdik deseler de, yaparak yaşayarak devlet yönetimini öğreniyorlar... Bu dönem, ayrı bir yazı konusu...”
BUYUR BURADAN YAK, PKK, AZINLIK IRKÇISI, LGBTİ…
Ayrı bir yazı konusu dese de ‘Bir Bilen’, sonrasında bahsettikleri, o ayrı yazı konusunun önüne mi geçiyordu ne..? Çünkü, bu denilenler pek daha çarpıcı türdendi bence..
Şöyle geliyordu net cümle; “Günümüzde Devrimciler, Azınlık ırkçısı olarak PKK'de, Cinsel tercih açısından faaliyet gösteren LGBTİ örgütlerinin içinde, bir kısmı da kendi işini kurarak burjuva oldu... Birçoğu emekli oldu... Bir kısmı marjinal partilerde, bir kısmı CHP'de politika yapıyorlar...”
‘Bir Bilen’ , aynı çatı altında fikir yazıları ürettiğimiz olunca, ister istemez hemen her gün karşılıklı şekilde fısıldaşıyoruz.. Karşılıklı paslaşma şeklindeki fısıldaşmaları, çok mu çok seviyoruz da bazen..
Neyse, ben döneyim ‘Bir Bilen’ in sonrasındaki fikir yüklü sözlerine;
“Ama, bence büyük bir çoğunluğu Ülkücülere yanlış yaptıklarını söyleyip birlikte dayanışma içinde olsaydık daha iyi olurdu, demekteler...
Ortak bir programda kendi tecrübeleriyle yeni bir oluşum içinde olmak istemekteler...
Ülkücülere gelince... Onlar, tüm siyasi partilerin gözdesi...”
BİRAZCIK DA, YENİ PARTİLER, YENİ LİDERLERE…
Dokunduran ifadeler çoktu kaleme alınan. Çoktu denilen… Mesela;
“MHP, İYİ Parti, BBP, Ak Parti, DEVA Partisi, Gelecek Partisi içindeler... Daha muhafazakar olanlar da Saadet Partisi'ne gittiler...
Ama, büyük çoğunluğu, ülkenin gidişatından memnun değil... Bir çıkış yolu istiyorlar... Huzurlu, güçlü, mutlu bir Türkiye talebini sürdürüyorlar... Çoğunluğu mevcut partilerin tutumunu beğenmemektedir... Tüm Türkiye'yi kucaklayacak, Milliyetçi ve Toplumcu bir programla, Türk Milliyetçilerinin ve ben Türk'üm diyebilen Devrimcilerin bir araya gelebilmesini bir kurtuluş olarak değerlendiriyorlar ... Bir," Milli Devlet Güçlü İktidar" programı ile ülkemizin tüm insanlarının dertleriyle dertlenen bir yönetimi, hayal etmektedirler...”
Bu tam bir son dönem analizi olmuş bence. Çok yaşa be ‘BİR BİLEN..’
Devam edeyim iyisi mi aktarmaya; “Burada, yetişmiş ve milli duruşu olan Türk Milliyetçileri Lokomotif görevi görmeli ve Türk Devrimcisi arkadaşlar da onlara destek olabilmeli... En aniyet göstermemelidirler...” şeklindeki çağrılı vurguyu da aktarmadan edemedim gördüğünüz üzere.
Yeniden döndüm denilenlere. Araya girmeden edemiyorum, benim de huyum böyle..
Günlerdir bahsettiğimiz, Adı şehrimizde, mesela bir sokak bir caddeye, verilmeyen ve de ismi yaşatılamayan Demokrasi Şehidi Fatih Rüştü Zorlu için alınan idam kararına neden o yıllarda sıra yeniden..
Şöyle diyordu ‘Bir Bilen’; “İşte 1960 ihtilali' nin Altmış yılda bizi getirdiği yer burası...
Türk Solu, bu sebeple palazlandığı için, 60 ihtilalini alkışlaması doğru bir yaklaşımdır... Çünkü ihtilal varoluş sebepleridir... Yadırgamamak gerek... 60 ihtilalinin ana rahminde doğan bir solun, var oluş sebebini tenkit etmesi beklenemez...
Son söz... Daha farklı değerlendirmeler de yapılabilmeli...
Herkes fikrini söylerse daha doğru kararlar da alınır... Cumhuriyetimizin 2. Yüzyılına girmeye çok az bir zaman kaldı... Hele bu salgın günlerinden sonra da hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır... Buna, fikri hazırlık içinde olmak gerek, derim... !”
Uzunca bir yazı oldu farkındayım. Lakin şunun da farkındayım; “Anlatmaz isek, anlaşılmaz…!”
Haydin kalın sağlıcakla…!
Ersem Sürek