Bir söze denk geldim geçenler de şöyle diyordu: Benim Hayatımın Geri Vitesi Yok…. Hayat yaşadığınız sürece güzel….
Hayat bazen ne kadar ilginç olsada günümüzde sanal alemin önemli olduğu zamanlarda bile insanlar birbirlerine karşı kuramadıkları iletişimi bu sanal alem olmasaymış nasıl kuracaklar mış diye sormadan da edemedim kendime. Sahi sizde herkez gibi sanal alemci misiniz.. Mesela benim son zamanlarda ilgimi çeken bazı şeyler var ve bunları da bu yazımda eleştirmeden edemedim. Bana göre hayranlık dediğiniz şey hayatınızın yok olmaya başladığı zamanlardır ve size tek tavsiyem bence bu sanal alemden hemen geri çekilin ve kimseye hayranlık hissetmeyin…
Mutlaka hayatınızda çevresi üzerinde etkisi yüksek kişiler vardır ya da en azından Instagram’da böyle birilerini takip ediyor olabilirsiniz. Eğer henüz kendi hayatınızda geniş bir etki alanına sahip değilseniz, hayalleriniz büyük ancak onlara ulaşmak için çok çalışmanız gerektiğine inanıyorsanız bu kişileri takip etmek size çok acı verici gelebilir.
Hayranlık, ilhamın toksikleşmeye başladığı sınırdır. Hemen geri çekilin.
İşin tuhafı etkisi yüksek bu kişilerle ilişkiniz karmaşık sinyaller verir. Onları izlerken içinizde tatlı bir sempati uyanır ama bir yanınız hep bir şeylerin yanlış olduğunu söyler. Bu iki zıt yön arasında kalır ve bir türlü onunla nasıl baş edeceğinizi bilemezsiniz. Arkadaşı olmak istersiniz ama kendinizi kaybetmekten korkarsınız. Kendinize “Onu kıskanıyor muyum acaba?” diye sorar, hatta kıskanmaya hakkınız olmadığına inanıyorsanız, bundan utanç bile duyabilirsiniz.
Etki yaratmayı öğrenmiş bu kişilerin sırrı enerji dünyasını tanımış ve enerji çekmeyi öğrenmiş olmalarıdır. Bazıları bunu bilinçli yapar bazıları ise farkında olmadan. O kişilere sempati duyduğunuzda hissettiğiniz yaşam enerjisidir, “bir şeyler yanlış hissi” ise kendi merkezinizden çıkacak kadar onun çekimine kapıldığınızda olur.
Başka insanlardan ilham almak harikadır ancak lütfen “hayranlık” sınırına yaklaşmayın. Bir kişi size ilham olduğunda bu hem sizin hem de diğer kişinin yaşamında etkin bir motivasyon kaynağı olacaktır, ancak “hayranlık” içinde hareketsizlik barındırdığı için ilhamın toksikleşmeye başladığını gösterir. Hemen geri çekilin ve ilham aldığınız yönde kendi yaşamınızda harekete geçin!
İlham duyduklarınızı yargılamak hayallerinizi sizden uzaklaştırır.
Eğer etkisi yüksek kişi ile ilişkinizi kendinizi anlamak için bir fırsat olarak görmek yerine kendinizi “Acaba o bir şeytan mı? Samimi mi? Yalancı mı? Düzenbaz mı? Gerçekten bu kadar mutlu mu, yoksa oyun mu oynuyor?” gibi düşüncelerle onu yargılarken buluyorsanız hemen dikkatinizi sevdiğiniz bir işe yöneltin. Bir başkasını yargılamak çok değerli vaktinizi ve güzel enerjinizi çöpe atmak demektir. Bu şekilde ayrıca o kişiye de kötü titreşimler göndereceğiniz için sizden uzaklaşmasına sebep olursunuz. Hatırlayın: ilham duyduğunuz şey yaratmak istediğiniz hayalin ta kendisidir. Yargıladığınız her şeyi kendinizden uzaklaştırırsınız.
Böyle anlarda dikkatinizi hemen sevdiğiniz bir işe yönlendirdiğinizde yeniden enerjinizi toparlarsınız, kendinize gelirsiniz. Büyütmek istediğiniz işlerin ve hayal ettiğiniz yaşamın sizin muazzam enerjinize ihtiyacı var. Lütfen biricik yaşamınıza odaklanın!
Etki yaratmak için enerji nasıl çekilir?
İnsanlarla bağlantı kurmak, işinizi büyütmek, hayal ettiklerinizi yaratmak için enerji çekmeyi öğrenmelisiniz. Bunu çok basitçe şöyle yaparsınız:
1. İşiniz, projeniz, hayaliniz… genişletmek istediğiniz her ne ise öncelikle onun enerjisini algılayın.
2. Dünyanın her bir köşesinden o hayalinizin içine enerji çekin. (Enerji çekmeyi aslında sürekli doğal şekilde yapıyoruz. Sadece projenize/işinize/hayalinize odaklanmanız yeterli. Yapamam diye düşünmeden sadece odaklanın ve inancınızı ateşleyin!)
3. Size ve hizmetlerinize ulaşmaya çalışan insanların varlığını hissedin ve onları enerji çektiğiniz bu alana davet edin.
4. İşiniz/projeniz/hayalinizden de tüm dünyaya enerji gönderin ve size ihtiyacı olan kişilerin size ulaşmasını isteyin.
Aslında ne kadar kolay değil mi? Enerji dünyasında her şey her zaman çok kolaylıkla gerçekleşir. Enerji dünyasının gerçekliği böyledir çünkü. Ancak, şunu asla unutmayın bizim iki gerçekliğimiz var biri fiziksel ve diğeri enerji. İkisi de tek başına yeterli değil, iki alanda da birlikte çalışmalısınız. Bilgisayar ve elektrik arasındaki ilişki gibidir bu.
aşk dediğiniz muhtaçlık olmasın
Birini sevmek nedir?
Birinin eşi olmak?
Karı koca olmak?
Yoldaş olmak?
Bir çocuğun, çocukların ana babası olmak?
Bir hayatı paylaşmak nedir?
2020'nin bahar ayları… Corona ile alt üst olan gündelik hayat büyük bilgilerle geldi. Büyük sorularla aynı zamanda; bazen doğru soru sourlunca cevap olmasa da işe yarıyor.
Aylar boyunca boyunca, yanımızda yöremizdekilerle eve kapalı kalınca, nerede ve kiminle kaldığımız konusu önem kazandı mesela. Bu güne kadar kurduğumuz hayat, bir büyüteç altında görünür oldu. Biz de büyütecin altındakilerdik hem…
Kafa dağıtan, ilgi dağıtan, uyuşturan, öteleten her ne var ise, bir anda olmayıverince kalakaldık kendimize kurduğumuz hayat ile… Bu evdeyim, bu insanlayım, bu haldeyim, vaziyetim bu! Peki bunların içinde nasılım ben? Nasıl bir yaşam bu? Eşim dediğim insanla nasıl bir ilişkimiz var? Eşitler arası bir ilişki mi bu, yoksa ana teması roller mi? Muhtaçlık yüzünden mi beraberiz? Birbirimizin hallerini kabul ediyor muyuz, yoksa sürekli değiştirme gayreti içinde miyiz? Karanlığımı kapsayabiliyor mu? Beni, olmamı istediği değil, olduğum halimle sevebiliyor mu?
İkili ilişki…
Duygusal ilişki,
Eşlik ilişkisi üzerine uzun uzun düşündüm bu sırada…
İskelet kadın masalı sağolsun, pek şahane rehberlik etti. İşte bu yazı, bunlar hakkında…
İlişkiler görüyorum.
Toplumsal rollere tıkılıp kalmış.
Biri koca- diğeri karı; biri gelin- diğeri damat, biri anne-diğeri baba…
Takınmışlar etiketlerini, sığmışlar kalıpların içine devinip duruyorlar...
Bir adam mesela,
Ömründe bir tabak yemeğini koymamış masaya,
Bir salata yapmamış,
Elektrik süpürgesini, çamaşır makinasını hiç kullanmamış,
Bir adam,
Birinin kocası,
Sadece işe gidip gelmiş,
Akşamları ayağını uzatıp televizyon izlemiş,
Çekirdek çıtlamış,
Sabah almış ceketini işe gitmiş,
Peki ya işe gidemezse?
Ev işlerine elini sürmez, yemekten anlamaz, sadece bilgisayara bakmayı bilir, aynı eve kapalı kaldığı karısı sağdan sola koşarken o elinde telefonuna bakar.
Kadın, hem tam zamanlı işinde çalışır eve para getirir; evin tüm işlerini de yapar, yemeği ve çocuğun tüm gündelik detaylarını da düşünür. Bu kadınlar ayağını uzatan adamlarla kapalı kaldılar. Ve bunun adı evlilik oldu, 20 yıldır birlikteyiz, oldu. Benim kocam beceremez, oldu… Mutfak kadının yeridir, oldu.
Birincisi bu bir sevgi ilişkisi değil.
Bir tarafın hayatını idame ettirmek için diğerine muhtaç olduğu hiçbir ilişki eşitler arası bir ilişki değildir.
Bir kadın, bir adamın eşi değil, iyi ihtimalle ikinci annesi, kötü ihtimalle hizmetiçisi olmayı seçmiştir.
Bir adam kendine bir eş değil, ona bakacak, besleyecek ikinci bir ana, bakıcı seçmiştir.
Kendi karnını doyuramayan bir adam bir kadını sevemez, çünkü henüz kendi temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan bir insan yetişkin olmamıştır, yetişkin olmayan biri, bir yetişkinin eşi olamaz.
İşin ilginç yanı, adamların duygusal ve fiziksel olarak evde olmayı beceremediği bu tür ilişkilerde kadın bir de adamdan izin alır.
Bir şey almak için, bir yere gitmek için, bir şey yapmak için, bir şey olmak için.... İzin alır.
Bir kadın,
Neden böyle bir adamla ilişkide kalmayı seçtiğine iyi bakmalıdır.
Birine bakım vererek kendini var eden kadınlar vardır,
Ötekilerin muhtaçlığından kendine önem atfeden kadınlar vardır,
“Benim kocam beceremezci” kadınlar vardır,
"Erkekler ağlamaz" bu kadınlardan doğar,
"Aman duygularını belli etme, onların kölesi olma" teşvikleri bunlardan doğar,
"Erkeğin elinin kiri, kadının namusu" lafları bunlardan doğar,
"Sinek kadar kocam olsun, başımda bulunsun" lafları, evliliği bir yoldaşlık değil toplumsal bir statü olarak görmek bunlardan doğar,
İşte ateerkinin kadınlar tarafından sürdürülmesi budur.
Aslına olay ataerkillik, ana erkillik meselesi değildir. Olay, öz ile temas etmemiş olmak, kabukta, kılıfta kalmış olmaktır. Kendini merak etmemektir.
Kendisi olmamamış insanlar, kendisi olamamış insanlarla birlikte, yüzeyde ilişkilerle hayat elbette geçirebilirler; lakin insan olmak böyle midir?
Dünyada hangi tür canlı, kendi olabileceğinin azıyla yetinir? İnsandan başka?
Hangi tür canlı, orada olan, bariz olan bilgiyi, durumu, hali reddederek yaşayabilir? İnsandan başka?
Evet, biraz sert biliyorum. Üzerine uzun zamandır tefekkür ediyorum, izliyorum, gözlemliyorum. İlişki denen şeyin, ne kadar çok farklı hali olduğunu görüyor ve dahasını merak ediyorum.
Eşitler arası ilişki,
Karı- koca değil de eş olmak,
Can- cana ve candan olmak,
Diğerini her haliyle idrak ve kabul etmek,
Herhangi bir çıkarın, muhtaçlığın, sessiz anlaşmalar olmadan sadece kalpten bağ ile, yoldaşlık bağı ile, birlikte bir hayatı tasarlamak ve yaratmak sorumluluğuyla yürütmek ile ilgiliyim.
Eşim benim hayatımın en mahrem tanığı…
Kendini doyurmak için, bakım için bana muhtaç değil; bu konular konu bile değil, o kendine elbette bakar. Beni de yanında ister mi?
Benimle olmayı her gün yeniden seçer mi?
Kendisi tam bir insanken, beni de yalnızlığını dindirmek için değil, ağrı kesici olayım diye değil, birlikte yürüyelim diye yeniden seçer mi?
Beni huysuzken, zordayken, öfkeliyken ve neye öfkeli olduğumu bile bilmiyorken, yine sever mi?
Beni, bir toplumsal etiket, bir fonksiyonlar silsilesi olarak görmek yerine, içimde, derinlerdeki o özgür, o özgün, o sadece bana ait varoluşu arayıp beni oradan sever mi?
İçimdeki, onunla tanışmadan yıllar yıllar önce, türlü türlü sebeplerden yaralanmış, örselenmiş, küsmüş, kanamış o çocuğu,
İçimdeki o oyuncu, o masum, o hayalci çocuğu bulup onunla oynar mı?
İçimdeki kızgın, öfkeli, kötücül o cadıyı, benim bile görmek istemediğim o gölgeyi anlar ve sever mi?
Eşim, yoldaşım, beni yaralı yanlarımdan, beceriksiz, ölümlü, çürüyecek yanlarımdan sever mi?
Kadın, erkek ayırt etmeden kimin gücü varsa ortaya koyduğumuz,
Kimin enerjisi varsa bir aradalığın hayrına kullandığımız,
Birbirimizin gözlerinde kendimizin en iyi halini görüp o bakışta durmak istediğimiz,
Birden iki, ikiden üç olduğumuz, hiç birimizin yarım olmadığı bir ilişki mümkün mü?
Sevgi bence böyle bir şey.
Bir insanın gözünün içinde durabilmek, tüm etiketlerden soyunabilmek, kendine bile şefkat gösteremediğin yerden diğerinin sevgisi sayesinde şefkat alabilmek demek.
Bunun içinde muhtaçlık yok,
Çamaşır makinelerine,
Sofra kur kaldır,
Sen kadınsın, ben erkek, ayağımı uzatayıma, sen benden izin ala yer yok…
Varmış gibi yapanlar, kusura bakmayın. İçinize bakın, kurduğunuz hayata bakın. Korkmayın bakın, o sizin, kendinizin, içiniz…
SEVGİYLE KALIN.....