İdeal kilo başımıza bela olmuş

İdeal kilo boyunuz ve cinsiyetiniz dikkate alındığında sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeniz için gerekli olan kilodur. Esasen her ne kadar bir ideal kilo hesaplanmaktaysa da kilonuzun tam olarak hesaplanan ideal kiloyla aynı olması gerekmez. Asıl önemli olan kilonuzun normal kabul edilen değer aralığında olmasıdır. Normal kilo değer aralığı vücut kitle endeksinin 18,5 ila 25 aralığında olduğu bütün ağırlıkları kapsamaktadır.
 
Bu ara yeni trend sağlıklı yaşam, fit olmak, spor salonundan çıkmamak, squat bilmem ne de bilmem ne! Kimi görsem zayıflıyor ama öyle bildiğimiz klasikleşen zayıflamadan değil bunlar. O hayatımızın hatası şok diyetler, iki haftada bilmem ne kadar verdiren ilaçlar, yok gıda takviyeleri, bu çaydan günde yedi litre içince sabah yedi kilo veriyormuşsun olayları geride kaldı. Şimdi millet birbiriyle deli gibi, ‘bu hareket bacağın sol alt bölümünde bulunan bilmem ne kaslarını çalıştırıyormuş. Yap kız yap o kas çok önemli!’ diye garip garip hareketler paylaşmaya başladı. ‘İki durak geride ineyim, eve yürürüm, hafta sonu da bacaklarımı streç filmle bağlayıp evde Ebru Şallı ile pilates yaparım’ durumu da bitti. Kaç adım attığını gösteren bileklikler, o gün bir saat yürümedi diye ofiste volta atan kadınlar... Bir anda herkes yulaf lapası yemeden o günü geçiremez hale geldi. Marketlerin organik bölümleri kadınlarla doldu. Neredeyse her büyük mağaza kendi spor ürünlerini çıkartmaya başladı. Topuklu ayakkabılar çıkartıldı, spor ayakkabılar giyildi.

Koca yanaklılar familyasından olduğum için hayatım boyunca hiç ‘zayıf’ durmadım. 48 kiloyken de babamın ‘dobişko prensesi’ydim, 70 kilolara çıktığımda da... Üniversite bittikten sonra çok ağır bir depresyon yaşamıştım, hayatımda görmediğim rakamları tartıda görüyordum. Baktım bu gidişin sonu yok, kendime bir dur dedim. Ama nasıl dedim, ‘Haftaya Leyla’nın düğünü var, yedi kilo vermem lazım’ ‘Aman sevgilim şehir dışından gelecek iki haftada yedi kilo verdiren diyet var mı bakayım’ ‘Nee! O ilaç ayda 10 kilo mu verdiriyormuş hemen alayım!’ Pamuk bile yemişliğim var o derece işte. Sonuç; verdiğim kilolar iki kat olarak hepsinde geri döndü. Hiç affetmedi.

Bir süre sonra da bıraktım kendimi. Olmuyor demek ki ne zorluyorum benim de yapım buymuş diye, giydim siyah taytları, yedim kadayıf burmaları. Dolabım tayttan geçilmez oldu. Popo kaldıranı, bacak incelteni, kenardan çizgi olursa daha zayıf göstereni! Sonra geçen sene bu zamanlar, dolabın önünde hangi taytımı giysem diye düşünürken, tarih tekerrürden ibaretmişcesine yine yine yine her zamanki gibi .
Ama bu kez bir şeyler farklı olsun dedim, yiyerek hiçbir şeyin acısı geçmiyordu çünkü. Bu kez yürüdüm, kulaklığı taktım sadece yürüdüm. Küfrede küfrede yürüdüm, yoruldukça acı çekmemeye başladım. Ardından şekerden tut, kolesterole kadar saçma sapan şeyler çıkınca bu kez sağlıklı şeyler yemeye karar verdim. Vermedim aslında zorunda kaldım. Bu konuda hiçbir fikrim yoktu ama... Hayatım boyunca dışarıdan yemek yiyen bir insandım. Acıktım mı pasta yerdim, evde tencerem bile yoktu. Meyveden nefret ederdim, ‘çikolata varken, o ne be!’ diye düşünüyordum. Çorba dünyanın en mantıksız şeyi gelirdi. Sebze ‘zaten doyurmaz’ kategorisindeydi. Nasıl besleneceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. Diyetisyenler bana uygun değildi, listelerinde olan yiyecekleri bulamıyordum çünkü. Onu şimdi nereden yiyeyim, bunu nereden bulayım diye düşünüyordum. 

Ardından kendi yemeğimi evde kendim yapmaya başladım. Ve bundan inanılmaz derecede zevk almaya başladım. Diyet yemekleri, kalori hesabı, akşam yediden sonra bir şey yemeyeyim aman, o bu şu derken bi baktım, 2-3 ay içerisinde yedi kilo vermişim. 

Ardından o kilo bir durdu, ıı ııh ne yapsam olmuyor, ne aşağı ne yukarı! Aylarca öyle kaldı. Tabii benim de hevesim kaçtı. Yemek yapmak çok eğlenceli hale de gelince, Allaaaaaaaah! Eve milleti toplayıp toplayıp, onları doyurmaya başladım. Günde üç öğün, her öğün üç çeşit dolu dolu yemekler. Pastalar, börekler ‘içine şu nutella’yı da koyayım da ısırınca aksın’ olayına bi girdim. 3-4 kilosunu anında geri aldım. 

Spor salonları bana göre değildi, sanki çok umurlarındaymışım gibi sanki herkes arkamdan, ‘patatese bak topun üstünde nasıl zıplıyor’ diyecekmiş gibi geliyordu. Bir sevemedim sanki. Evde Jillian Michaels’ın 30 günlük programını aklıma geldikçe yapmaya başladım. 30 gün üst üste yapma olayını başaramadım, az canım çıkıyordu çünkü. Aletli pilates, bikram yoga derken, bir baktım ben bayağı eğleniyorum. Özellikle pilateste, gün aşırı spor hocamı görmek daha da motive ediyordu. Sürekli seninle ilgilenen birinin olduğunu görmek bayağı iyi geliyordu. Üstelik ders sonunda da ruloyla masaj işin bonusu. Bir de üstüne yeniden başladığım yürüyüşler, hafif yemeklere geri dönüş derken geçen sene bu zamanlarda başladığım bu serüvende 15 kilo vermişim. Bu benim için bir devrim, ne kadar uzun sürecek bilmiyorum. Tek temennim bu kez son olması. Ve şunu anladım ki kısa yol diye bir şey yok, iki günde almadın o kiloları o kadar zamanda senden geri gitsin. Hayat tarzını değiştirmekle ilgili, yemekle ilgili bilinçlenmek lazım. Şimdi bilmiş bilmiş konuşuyorum ama bakalım gelecek sene ne olacak. Bu arada tayt dışında başka şeyler giymeyi öyle bir özlemişim öyle bir özlemişim, anlatamam.