Çevreci hareketlenmelerine, ne meraklı yahu bu insanlar!!!

Çevreci hareketlenmelerine, ne meraklı yahu bu insanlar!!!
“Baksanıza kendi derdinize, size ne bizden..!!!” deme de durma şimdi..
Gezi-vari planlamaları mı vardır, nedir bilinmez, A.B.D.’ li gazeteciler yurdum topraklarında, çekim üzerine çekimdeler..
Bir aralık da, Balaban’da boy göstermişti yabancı basın. 
Şimdiler de, Cengiz Holding’in sahasında birileri. İşittim ki, A.B.D.’ li imiş gelenler…
Halilağa civarında, kameraları yönelmiş bir bölgeye.. Gizliden gizliye çekimler falan filan.. Gizli kapaklı, üstü kapalı bir şeyler yapılıyor da, onu görüntülüyorlar birileri sanki..
Yahu, Devlet biliyor, Devlet izniyle sürüyor işlem. Bu sizdeki neyin merakı..?
Ulusal basına malzeme çıkarma derdiyle, uyarılara kafa tutup zorla gözlem altına alınmaya çalıştıklarını bildiklerimizden sonra, birileri yine mikser olmaya niyetlenmiş belli. Lakin, fazla karıştırmamak gerek, kafa yapar. Bende söylemesi.
Rakı-Viski üzerine, bir de cila niyetine Bira’ lama yapmak, mayayı arttırır demedi demeyin yani..!!!
Hava sıcak, fazlası oktanı arttırır maazallah..
Bir de bu işlere, yani şehri karıştırma niyetindeki birilerine çanak tutanlar meselesi var ki, sormayın gitsin..
 Bilinmelidir ki, Çanakkale’nin havası hep esintili. 365 gün içinde, esmeyen günümüz hayli azdır. 10’ mu desem, 20’ mi.. Bir ayı bulmaz esmeyen gün sayımız.. Dikkat etmeli, şiddetli Lodos’umuz ve de Poyraz’ımız uçuruverir tutulan çanağı, öyle bakakalırsınız ardından.. “Nereye uçtu bu çanak..!!!”  diye de sorar durursunuz..
Ortada gizli kapaklı bir durum varmış edasıyla, sağ da sol da proje geliştirip, yeni hazırlıklar olduğu kesin..  Gelen kokular, ‘’a-han da ‘ dedirtiyor mesela..
Diyeceksiniz ki, ‘’nereden duydun kokuyu?’’
Diyeceğim ki; ‘’Çanakkale küçük bir şehir. Sağ’ dan say şu kadar, sol’ dan say bu kadar. Ezber ettik be kardeşim..’’
Daha başka bir anlatım ile de konuya dair bir iki lakırtı edeyim. Dedim ya, bilinir Çanakkale’nin son derece meşhur ve de şiddetli esintisi. Yani diyorum; Ruzgar esince şöyle bir şiddetli, gelmedik  koku kalmaz .. Üstelik koku saklanamaz… Buradan olmadı diğer taraftan çıkar illa ki koku..
Bu arada, koku alma kabiliyetini de es geçmemek gerek. Avcılık ve de bir de izcilik olunca Yavru Kurt’ ta, ağacın yosunundan yön bulur, havanın kokusundan nemi de alırız evelalah..
Adım atmadık, ayak basmadık yer kalmamış bu cennet köşesi coğrafyamda, Domuz’ un yattığı yeri de biliriz vesselam..
Sürek avlarının müptelasıyım. Başladı mı can dost ‘’Kopay’’’ salmaya.. Şöyle bir çatırdadı mı orman.. Karatavuklar cagır cagır kaçışmaya başladı mı, hazır ol geliyor dur Çalaklı.. Kimi Karapürçek, kimi azılı.. Kimi de, 20 kiloluk Mozalak..
Şimdi birden aklıma düştü bir Kozalak.. Mozalak demiş iken şimdi an itibari ile bakın ne düştü aklıma. Bir tür Kozalak..!
Kaynatınca, her derde deva imiş.. Canlı bir yayında izledim. Ateş yakılmış bir koca kazan üzerinde içi ağzına dek dolu, bahsedeceğim o Kozalak..
Gecenin bir yarısı.. Karanlığı, kazanı harlayan odunun ateşi aydınlatmış. Bir muhterem anlatıyor meseleyi..
Kazdağları’ nda yetişen nadir ağacın kozalağından, kaynata kaynata yapılan bir kür..
Nefes darlığına, şeker, tansiyon vesaire birçok hastalığa deva..
Hele, kaya otu ile ismini şimdi anımsayamadığım bir tür ot daha daha eklendi mi bu küre, kansere bile çare imiş Kozalağın tohumundan elde edilen mucize aroma..!
Acaba diyorum, A.B.D.’ li gazeteciler bu tür aroma’ nın mucizesinden haberdar oldu da ondan mı geldi ta buralara.
Geçende, sosyal medyada yapılan canlı yayında izlediğim, kaynaya kaynaya oluşan o ilaç  sahi ne ara meşhur olmuş olabilir?
Bu noktada, bir küçük ayrıntı daha.. Bahsettiğim o ilacın benzerini Küba‘ da sözüm ona üretiyormuş.. Aynı karışım olsa gerek. Da; o ender ağaç Küba’da yetişmiyor ki kardeşim… Sadece Kazdağları’nda..
San ki, akla gelen bir tezi destekleyen bu detay, A.B.D.’ lilerin ta buralara neden geldiğinin bence bir diğer cevabı. Olur mu, olur..!
Korona’ nın aşısını bulamayanlar, şimdi Kansere deva ilacın peşine mi düştüler acaba..?
Hadi buyurun o zaman, hep birlikte; ’’ ha, ha, ha, ha, haaa…’’
Bir ender ağaç türü diye bahsettiğim ağacın ismini vermedim farkında iseniz..
Maazallah, Kozalaklarının tamamı toplanmaya başlanır,  bu ender ağaçların sonu gelir, türü kökten biter diye.. Bilmem anlatabildim mi, ben böylesine çevreciyim.. Her bir değerin, soyunu, türünü düşünürüm. Özetle, gelecek faydalansın derdindeyim..
Bir deyişle, “biz bize yeteriz, bu eşsiz değerlerimiz biz de var oldukça”