Ne güzeldir şimdi o uyku. Serin serin. Küfür küfür.. Bey de yok öyle rahat.. Da, gel de bir de iş bulamayan o işçiye sor…
Ne güzeldir şimdi o uyku. Serin serin. Küfür küfür.. Bey de yok öyle rahat.. Da, gel de bir de iş bulamayan o işçiye sor…
İşçiler ve Hamallar Kıraathanesinin civarında, hemen her gün benzer manzaraya rastlanmaz bence. Ara da bir denk gelir, böylesi sere serpe bank-palas üzeri haller.. O da bana mı denk geldi ne.!
İşsizlik sorun.. Hele ki, günü birlik beden gücü ile iş bulanlar için, yarım saatlik işsizlik dahi büyük problem. Hamallık yapıp geçimini sağlayanlar, bazı zamanlarda dinlenmek isterler. Zordur hamallık.. Güç ister.. Bedene hep yorgunluk düşer.. Dinlenecek elbet iki dakika.. Bir yudum çay, bir nefes cigara.. İş olmayınca, yan gel yat gitsin…
Eylül yarıya geldi.. Yazın son demleri.. Bu günler de geçecek ve kış kapıda..
Sokakta iş bulmak zor.. Kış gerçi, odun kömür denilebilir de, şimdilerde her yerde gaz.. Doğal gaz geldi, odun kömür işi bitti.. Peki ya, bu urumda hamallar ne yapsın?
Ne taşısın da, ekmek parasını çıkarsın.. İşçilik, el emeği ile geçinenler.. Onlar için de zor günler, kış ayları.. Yaz gibi kısa değil ki kış, geldi mi gitmek bilmez.. Hava soğudu mu, işçi de üşür, hamal da.. Dinlenmek için, ya da iş bekleyişi sırasında uzanıverse bir bank-palas’a, hastalık da kapıda..
İş yok, kazanç yok, bir de hastalık çıkar ise başa, işte o vakit kızılca kıyamet..
Yaz geldi geçti yine.. Misal ben, bir tek kez atamadım kendimi serinliklere..
Ne plaja gidebildim, ne de en azından ağlayan kayalıklardan denize cumburlop.. Yapamadım, atamadım kendimi boğazın serin sularına..
İş çok, vakit yok demek doğru olmaz.. İçimde denize atlamak yok, ne yapayım..!
Serinlemek için, bir bardak buzlu ayran.. Ay pardon, ince belli tavşan kanı yeter.. Ayran da neyin nesi…
Simit ile birlikte, soğanlı pide beraberinde ayran tamam da, serinlemek için, hele ki buzlusu, vallahi işim olmaz..
Koca yaz geldi geçti.. Tabi bize göre.. Kimilerine halen yaz.. Geliyorlar, hafta başı, sonu demeden.. Uzam uzak şehirlerden.. Mesela, İstanbul’ dan..
Yahu insan hiç mi üşenmez.. Fırsat bulduğu bir günlük boşluğu tatile nasıl çevirir insan..
Demek ki, para var, huzur var.. 350 küsür kilometreyi, tatil yolunda geçiriyor. Mekik dokurcasına.. İstanbul bizim sahillere akıyor, biz sahile iki dakikalık uzaktayız, sanki ters akımdayız..
Akım der iken, Palamut akımı da başladı.. Hadi hayırlısı, bundan sonrası beklenti, Denizlerin Prensi…
Lüfer bi başlasa da akmaya, keyiflensek azıcık.. Oltayı kapsak, ver elini Şakir’ in önü..
Lüfer ile birlikte, deniz kenarına koşasım gelir.. Şöyle başladı mı balık vurmaya, keyfe diyecek yok..
Benim denizden anladığım bu..
Deniz coşacak.. Dalgalar delirecek.. Dövecek kıyıyı, hem de köpük köpük..
Köpük köpük, başka şeyin de tadı çıkar o durumda.. Misal; buz gibisinden…
Yahu, denize girmek gram istemeyen ben, Lüfer başladı mı, eve giresim olmuyor.. Sabah suyu, akşam suyu.. Hele iki ezan arası.. Akşam ile Yatsı..
Lüfer zamanı, hamalın da, işçi olup, işsiz kalanın da keyfi yerine gelir Çanakkale’de..
Yağmur değil, taş yağsa gökten, kimsenin umurunda olmaz, eller üşümüş, oltayı tutamazken..
Lüferdir gelen.. Paradır pahalıdır. Lezzeti mi? O ne saçma soru.. Tarifi olmaz.. Eşsizdir, harikadır..
Bank-palastan, iş bekler iken içi geçenlerden bahseder iken, nereden geldim ben şimdi Lüfer’ e..
Demek ki, hayalini kurar iken benim de içim geçti..
Hoop, benim kafa gitti deniz kenarına. Elde olta, düşte Lüfer… Birde en soğuk türünden, kulplu bardak, üzeri de köpük köpük.. Tıpkı delirmiş dalgaların, sahile yanaştığı anlarda ki gibi.. Bem beyaz..
Boğazın tadına varamazsın denilen o günler yakında.. Bekliyoruz, akım başladı şimdi Palamut, Lüfer ile devam inşallah.
Bank-plasta’ ki aganın düşü, olta elde, Lüfer kovada... Hayırdır inşallah..
Eylül’ ün 15’i.. Yaz bitti be…
Noktayı atmadan güne, yine diyeyim son kere: MASKE, MESAFE ve HİJYEN…
Yahu bakın, iş ciddi. Uyun, uymayanları da uyarın.. Kış geliyor iken, sonra yatmayalım başka palaslara..