Uzun uzun, Akdeniz’ in neden ısındığını yazıp, soğuması konusuna ilişkin kendimce değerlendirmede de bulunmayacağım.

Uzun uzun, Akdeniz’ in neden ısındığını yazıp, soğuması konusuna ilişkin kendimce değerlendirmede de bulunmayacağım. İşittiğim, Akdeniz’i ısıtan konunun soğuması için gerçekleşecek görüşmenin, yani Türkiye ve Yunanistan buluşmasının, bizde olacağı şeklindeki duyumum.
Nereden mi duydum? bu mu önemli şimdi..!! duydum işte bir yerden..
Bence asıl önemli olan, Çanakkale’nin konumu.. Hallederiz, çözeriz. Hele bir gelsinler..
Otursunlar masaya, uzun uzun değil, kıssadan hisse sözlerle, tak diye..
Şaka bir yana,  dünya kentiyiz.. Nasıl bir asır önce çözdük ise meselemizi, gerekir ise yine çözmesini biliriz.. Bence, adres burası seçilmiş ise gerçekten, pek de güzel bir subliminal mesaj vermişiz..
Başkent gündemine göz attım her zamanki gibi. Bu işittiğim konuya dair bir ip ucu arıyordum ki, Reis’ in yazdığı mektubu anlatır haberi fark ettim.
Aktarayım istedim. Ne de olsa, önemli mesele Akdeniz. Ve çözüm için net şekilde dediklerimiz…
Okuduğum haber, sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB liderlerine Doğu Akdeniz için yazdığı mektubu anlatıyordu.
Meraklandım elbet.. Dikkatle okudum kaleme alınanları.
Abonesi olduğumuz İHA’ nın bizlere servis ettiği bültende geçiyordu bu haber. Başkentli meslektaşım İlker Turak imzalıydı bu haber…
Ve detaylarında, Avrupa Birliği kurumlarının başkanlarına ve üye ülkelerin liderlerine Türkiye’nin Doğu Akdeniz konusuna yaklaşımı ve sorunların çözümüne yönelik önerilerini aktardığı bir mektubun içeriği geçiyordu.
Dilerseniz, özetlemeye çalışayım haberi..  
 Mesela, haberde geçtiği gibi, ilk satırlar diyeyim. Ne dersiniz..!
Haber şu cümle ile başlıyordu; -Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB kurumlarının başkanlarına ve üye ülkelerin liderlerine birer mektup gönderdi. Mektupta Türkiye’nin Doğu Akdeniz konusuna yaklaşımı ve sorunların çözümüne yönelik önerilerini aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:
“Türkiye-AB ilişkileri ve bu ilişkilerin ilerlemesi, ülkemiz için her zaman öncelik taşıyan konuların başında gelmiş ve bildiğiniz üzere özellikle iktidarımız döneminde bu süreçte çok önemli mesafeler katedilmiştir. İlişkilerimizin 60 yılı aşan geçmişinde tabiatıyla zorlu sınamalar da yaşanmıştır. Son dönemde Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler nedeniyle ilişkilerimiz yeni bir sınamayla karşı karşıyadır. Bu mektupla sizlere, Türkiye’nin Doğu Akdeniz konusuna yaklaşımını ve sorunların çözümüne yönelik önerilerini aktarmak istiyorum. Doğu Akdeniz politikamızın iki ana hedefi vardır. Birincisi, Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının uluslararası hukuka uygun olarak hakça ve adil biçimde sınırlandırılması ve kıta sahanlığımızdaki egemen hak ve yetkilerimizin korunmasıdır. İkinci hedefimiz ise, Kıbrıs Türklerinin Kıbrıs Adası'nın eşit ortağı olarak Ada'nın hidrokarbon kaynakları üzerindeki eşit hak ve çıkarlarının garanti altına alınmasıdır.
-Bu hedeflerimiz çerçevesinde Türkiye, Doğu Akdeniz’in tüm tarafların işbirliği yaptığı, hidrokarbon kaynaklarının hakça ve adil şekilde paylaşıldığı, barış ve istikrarın hüküm sürdüğü bir işbirliği bölgesi olmasını arzu etmektedir.
-Kömür ve çeliğin AB’nin çıkış noktasını oluşturduğu gibi, hidrokarbonun Kıbrıs’ta çözüme ve büyük AB’nin oluşumuna temel oluşturmasını diliyoruz.”
Mektup net, açık sözlerle tam da böyle idi yani.. Peki ya, dahası..!!!
Dahası yorumlar mı demeliyim yoksa.. Doğu Akdeniz’de devam eden gerginliğin müsebbibinin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olduğu bilinyor malum.. Bunu tekrarlıyordu sayın Cumhurbaşkanı.
Ve diyordu ki sayın Erdoğan, “Bugün geldiğimiz duruma Yunan-Rum ikilisinin Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini yok saymaları, tek yanlı adımlar atmaları, oldu-bittiler yaratmaları ve AB’nin buna 2003 yılından beri seyirci kalması yol açmıştır. Kıbrıs meselesi çözülmeden AB’ye üye yapılan GKRY, Kıbrıs Türklerini yok sayarak 2003, 2007 ve 2010 yıllarında komşu ülkelerle deniz sınırı anlaşmaları yapmış, 2007 yılında ruhsat sahaları belirlemiş, uluslararası ihaleler açmış ve 2011 yılında ilk sondajını gerçekleştirmiştir. Yunanistan ise GKRY ile birlikte Türkiye’yi Antalya körfezine hapsetmeyi hedefleyen maksimalist deniz sınırı iddialarını (Sevilla Haritası) AB’yi kullanarak Türkiye’ye kabul ettirmeye çalışmış ve bu sınırların ulusal ve AB’nin dış deniz sınırları olduğunu iddia etmiştir.
Yunan/Rum ikilisi bunlarla da yetinmeyerek, Türkiye ve Kıbrıs Türklerine karşı Doğu Akdeniz Gaz Forumu adı altında bir mekanizma teşkil etmiş, ayrıca bölge ülkeleriyle Türkiye karşıtı üçlü ve dörtlü işbirliği mekanizmaları kurmuştur. Türkiye ise Doğu Akdeniz’de hem kendi hem de Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak için diplomasiye ağırlık vermiş, ancak diyalog ve işbirliği çağrılarımız sonuç vermeyince sahadaki adımlarını 7 yıl bekledikten sonra 2018 yılında atmaya başlamıştır.
Türkiye, Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının uluslararası hukuka uygun olarak hakça ve adil şekilde sınırlandırılmasını savunmaktadır. Bu amaçla Yunanistan ile önkoşulsuz olarak diyaloga hazır olduğumuzu bir kez daha vurgulamak isterim. Bu çerçevede gerginliğin azaltılması için NATO Genel Sekreterinin deniz ve hava unsurlarını ayrıştırma girişimine de başından itibaren destek verdiğimizi dikkatinize getiririm. Diğer taraftan Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumlarının yıkılan Kıbrıs Cumhuriyetinin ortak kurucuları ve Ada'nın ortak sahipleri olarak hidrokarbon kaynakları konusunda hakça gelir paylaşımı dahil bir işbirliği mekanizması tesis etmeleri gerekir. Böyle bir işbirliği mekanizmasının kurulması için Kıbrıs meselesinin çözümünü beklemeye gerek yoktur.
Zira Ada’daki her iki taraf da belirlediği ruhsat sahalarında uluslararası petrol şirketleri aracılığıyla faaliyet göstermektedir. Bu faaliyetlerin durmasına veya devam etmesine ancak Ada’daki iki halk birlikte karar vermelidir”
Bir konu daha nasıl anlatılır, daha nasıl özetlenir, onu da mektubu alanlar okuyunca değerlendirsin.. Mesele apaçık şekilde dile gelmiş. Daha ne olsun..
 Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Türkleri dâhil tüm tarafları bir araya getirecek kapsayıcı bir enerji işbirliği forumu kurulmasının son derece yararlı olacağını söylüyordu Reis, daha ne desin mesela..
Mesela diyorum da, aslında Reis’in dediklerinin devamı da var.. Neler mi? buyurun bir göz atın. Tam da şu ifadeler;
“Türkiye bu yönde atılacak adımlara her türlü desteği vermeye hazırdır.
AB’nin bu düşüncelerimize destek vermesini, aday ülke Türkiye’ye karşı takındığı yanlı tutumu terk etmesini, Yunanistan’ın ve GKRY’nin maksimalist tezlerine koşulsuz, haksız yere destek vermemesini temenni ediyorum. AB’nin ülkeme karşı aldığı bu yanlı tutum, AB müktesebatına ve uluslararası hukuka aykırıdır. Bu yanlı tutum çözümü zorlaştırmakta, gerginliği arttırmakta ve Türkiye-AB ilişkilerine, birçok alandaki ortak menfaatlerimize zarar vermektedir. Bizim AB’den beklentimiz tarafsız kalması, herkese eşit davranması, diyalog ve işbirliğini desteklemesidir. Yukarıda bahsettiğim adımlar atılmadan Türkiye ve Kıbrıs Türklerinden Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon faaliyetlerini durdurmalarının istenmesi, haksız ve adaletsiz bir taleptir. Öte yandan bu konuda Temmuz ayı sonunda AB Dönem Başkanı Almanya’nın ricası üzerine sergilediğimiz iyi niyetli tutuma Yunanistan 6 Ağustos’ta Mısır’la imzaladığı sınırlandırma anlaşmasıyla karşılık vermiş ve güvensizliği artırmıştır. Doğu Akdeniz ülkeleri hidrokarbon programlarını ve faaliyetlerini hızla devam ettirirken, Türkiye’ye karşı şer ittifakları sürerken, Kıbrıs Türkleri yok sayılırken, Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip Türkiye’nin kendi karasularına hapsolmasını kimse beklememelidir. Biz diyalog ve işbirliğine her zaman hazır olduk. Bize AB üzerinden empoze edilmeye çalışılan maksimalist taleplere de boyun eğmedik. Hiçbir ülkenin hakkında gözümüz yok. Ancak hem kendi haklarımızı hem de garantör ülke olarak Kıbrıs Türklerinin haklarını koruduk ve korumaya devam edeceğiz. Doğu Akdeniz meselelerine adil ve barışçıl bir çözüm bulabilmek hepimizin ortak sorumluluğudur. Bunun için işbirliği ve diyalog desteklenmeli, mevcut krizi daha da ağırlaştıracak adım ve kararlardan kaçınılmalıdır.”

GELELİM BU ÖNEMLİ TARİHE…
Böyle diyorum çünkü, bu tarih bizler için de çok önemli. Yani Çanakkale için.. 18 MART…
Deniz Zaferimizi kazandığımız tarihte bir mutabakata varılmıştı hatırlarsanız.
Reis., bu tarihi veriyor ve diyordu ki; “Bizim samimi arzumuz, 18 Mart Mutabakatı'nın günün koşullarını da dikkate alarak güncellenmesi ve Türkiye-AB ilişkilerinin tüm yönleriyle ortak çıkarlarımız doğrultusunda aşama aşama ilerletilmesidir”
Sonrada, daha da açıyordu konuyu ve diyordu ki; “Bunun yolunun ise yasadışı göç, terörizm, ticaret, enerji gibi pek çok farklı alanda ilişkilerimizin müşterek çıkarlarımız için taşıdığı hayati önemin farkında olmaktan geçtiğine inanıyor, bu amaca yönelik değerli desteğinizi bekliyorum”
Yasa dışı göç, bizim kıyılarımızı da etkiliyordu yıllardır. Ege’de alabora olan tekneler, küçücük yaşta ailelerinin yeni hayat umuduyla çıktığı yolculukta can veren o bedenler.. minicik kızlar erkekler..  
 Umarım bu mektup iyice okunur, gereği de yapılır. Hadi inşallah..