Kelimelerinin etkinliği ve anlam yükünün bilinmezliği, bu iki kelimenin beceri haline dönüşerek; SORUN yarattığı ve bu SORUNUN içinde boğulanların gittikçe ne kadar arttığının farkında mısınız?!...
Kelimelerinin etkinliği ve anlam yükünün bilinmezliği, bu iki kelimenin beceri haline dönüşerek; SORUN yarattığı ve bu SORUNUN içinde boğulanların gittikçe ne kadar arttığının farkında mısınız?!...
“Toplumsal sıkıntı nedeni” olarak gördüğümüz, ekonominin dışındaki bu iki kelimeden birini bu hafta ele alacağız; MERAK !..
merak
(mera:kı), Arapça mera?
1. isim Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek.
2. isim Bir şeyi edinme, yapma, bir şeyle uğraşma isteği.
3. isim Düşkünlük, heves.
4. isim Kaygı, tasa. (TDK)
İnsanlarımızda bir merak bir merak ki, herkesin her şeyini öğrenmek için sanki yarış içindeler, hele gençler hele gençler, ne kadar hadsiz gurursuzluk içine düşüyorlar…
Kim yetiştirdi bunları desem, işin ucu yine bizlere dayanıyor, modelleri kim desem son 20-25 yılın anne ve babaları ve çevre…! Daha çok da anneleri, bu gençlik veya merak sahipleri akşama kadar mahalle içinde gezen, kalitesiz dizileri izleyen, her şeyi kendi için hak gören adı KIZ, kendisi CIZ olanlar… Erkekler bunun neresinde, ona da sizler karar veriniz ?!..
Bunlar, Dede Korkut’un tarif ettiği DÖRT insan tipini güncelleştirerek, Dedem Korkut der ki, söylemini ETKİN kılmazlar mı?!..
Böylece;
duydun mu diye sabah sabah söz başlayanlara, çok önemli bir görevi olduğu aptallıklarına devam etmesi için fırsat verilmez mi?..
Bu MERAK sahipleri kendini yetiştirme adına değil, her şeyden haberdar olan eskinin kapı ve sokak takipçileri, günümüzün sokak mobeseleri teyzeler neler yapıyorlar, acaba? Herkesten bilgi alarak, basit-kaygısız ve saygısız tipler… Bunlarda “okuma yok, anlama yok,” ama bulduğunu yeme, gördüğünü-gözlediğini basit cümlelerle, seviyesizce anlatma çok !..
Sitelere, kamu kurum ve kuruluşlarına takılan görme-gözetleme, ELEKTRONİK dedi-kodu korkutucuları da ayrı bir güncellik;
sözde caydırma, özde kaydırma amacı taşımaz mı ? Boş olan site yöneticileri, yalnız kalınca kapının “öküz gözünden”, öküzlükleriyle-öküzelikleriyle gözletleme zevkini tam alamayanlar, kameralar sayesinde siteye kimlerin girip-çıktığını, neler alıp-neler yediklerini tespite çalışan BOŞ hoşluk yaratanlar, bu önemli gördüğümüz kavramın içini boşaltmazlar mı, boşaltmadılar mı ?!..
Polisiye ve tedbir amaçlı, kamu yararına konan kameralar; sapıkların, şiddet yanlılarının-hiddetlerini, halkı huzursuz kılanların kimliklerini tespitte önemlidir, ama gelin görün ki bizlerin güvenliği için yapılan bu çalışmaların ANLAMLARINI bile anlayamadık…
İşte MERAK da bunlardan biri değil mi?..
Rahmetli Prof. Dr. Ali Osman Özcan arkadaşımızın, bu merak konusunu çok iyi ve ince bir açıdan ele alan güzel kitabı gelir aklıma, çoğu zaman:
MERAKI HAPSETMEK !..
İnsanlar meraklarını hapsetmedikçe, hem kendi başlarına hem de başkalarının başına iş açarlar… Günümüzde gün geçtikçe artan “Y-Z” kuşağının öğrenme- öğrendiğini birileriyle paylaşma adına olsa iyi, birilerinin özellerini, zaaflarını öğrenerek; dedi-kodu yapmak, yeri geldiğinde öğrendiklerini o kişiyle olan çıkarı bitince kullanmak, ondan öç almak amacıyla kullanmak, bunu da marifet sayarak, sağda-solda hava atarak dolaşmak, gurursuzluğun kitabını yazmak… Bunu yaparken de olmayan kişiliğini tatmin etmek, birinin özelini bildiğiyle övünmek…
Geçmişte BİRİLERİ tarafından kurulan tuzaklarla yapılan kasetler, söylediklerimizi ayrıca destekler mi?
Kişide elbette merak olmalı ki; kendini geliştirmek, geliştirdiği bilgi ve becerilerini birileriyle paylaşarak, toplumsal katkıda bulunarak örnek olmalı.
Kişide elbette merak duygusu yaratılışından itibaren vardır, var olan bu duyguyu yerinde kullanmak, öğrenmede-öğretmede, toplumsallıkta paylamadan-paylaşmak da o kişide bir beceri olmalı ki, gereksiz meraklarla zaman kaybetmeden “merakını da hapsetmeyi” bilmelidir…
Yersiz meraklar, halk arasında yersiz-seviyesiz söylemlerin malzemesi olur… Merak da bir seviye ürünüdür…
Prof. Dr. Ali Osman;
“ Onu hiç merak etme... İnsanın başına ne gelirse meraktan gelir... Meraklanma... Meraklı olma... Fazla merak iyi değil, biçimindeki sözleri her gün duyarız. Bu sözlerin içerisinde gizli bir OLUMSUZLANMA vardır. İnsanları bazı şeyleri anlama ve öğrenme etkinliğinden uzak tutma düşüncesiyle söylenmiş, nasihat verici sözlerdir, bu tür sözler...
Merak, can sıkıntısını giderici bir meydan okuma bilincidir.” http://www.ufukotesi.com/yazigoster.asp?yazi_no=20020738
MERAK;
“düşünmek, düşündürmek, eleştirmek, okumak, dinlemek, yazmak, bilgi paylaşımı yapmak ve bilerek konuşmak için olmalı; SEVMEK, araştırmak, bilgi-beceri kazanmak, dostluğu pekiştirmek için olmalı…
Gruplandırırsak;
- KİŞİSEL merak,
- Ailesel merak,
- Çevresel merak,
- Toplumsal merak,
- Bilimsel merak,
- Siyasal merak,
- Dinsel merak,
- Cinsel merak,
- İşsel merak,
- PARASAL merak,
“ efradınıza cami, ağyarınıza (yabancı) mâni ” olmalısınız.
Her şeyi merak edenler, kendilerine merak bırakmazlar… Meraklı sıfatı alarak, arkadaş-dost edinemezler; çünkü, “dedi-kodu” mesleğine bürünmüşlerdir.
ÇÖZÜM
Merakta cinsiyet önemli değildir, yersiz merak, her iki cinste de vardır.
Öyleyse;
- Anne ve babalar evde çocuklarına,
- Mahallede aklı başında büyükler, mahalledeki yeni yetişen geleceğe,
- Okullarda öğretmenler, derslerindeki öğrencilerine,
- Akademisyenler, lisansîlerine ve asistanlarına,
- Yönetenler, yönettikleri hedef-kitleye,
- İşverenler, iş verdikleri işçilerine,
- Din görevlileri, dini inançlarını yaşayanlara,
- Toplumsal yaşamayı âdet ve kural sayanlar, bireyselci-fırsatçılara,
Güncel bir konuyu sizlerle paylaşarak, bu hafta ne yazacağımızı MERAK eden okuyucularımıza, Girne’den SEVGİLER …
04.10.2020 Dr. Hayrettin Parlakyıldız
Kıbrıs İLİM Üniversitesi
E-posta: hparlakyildiz@mynet.com