Lafım yanlış anlaşılmasın. ‘İlahi ‘ der iken, ilahi’den bahsetmiyorum.. ‘Çok yaşa emi..’ anlamında kullanıyorum ilahi’ yi…
Lafım yanlış anlaşılmasın. ‘İlahi ‘ der iken, ilahi’den bahsetmiyorum.. ‘Çok yaşa emi..’ anlamında kullanıyorum ilahi’ yi…
Konuk yazar olarak sayfalarımızda konuk ettiğimiz Mehmet Uzel’ in kaleminden gelenler, sanırım benim de benzer anlamlı bir konudan söz etmemin nedeni.. Sanırım diyorum da, aslında sanmıyor, uyguluyorum..
Kafiyeli sözleri zaman zaman pek kullanıyor zihnim.. Zihnimden geçiyor, bende yazıyorum yani.. Yazıya döküyorum zihnimi.. Bu halim, birilerine göre pek sevecen olmamamın nedeni olsa da, ne yapayım ben de böyleyim..
Azıcık şımar, azıcık delir.. Kime var ki benim zehrim…
Şamata bir yana, arada bir şamata da gerek yani.. Haksız mıyım..?
“Hacı Babam; ETTEHİYATÜ’YE OTURDUK OĞLUM..’ “ başlıklı bir yazı göndermiş Mehmet ağabey..
‘Bu da ne ki..!’ merakı içinde, başladım yazılanları okumaya.. Kimi an geldi güldüm, kimi an geldi iki kez tekrarladım satırları.. Çünkü; hayli anlamlıydı bana göre yazıya dökülenler..
Fukaranın halinden, fukara anlar der büyükler.. Fukara mıyım acaba şimdi ben..?
Neyse, döneyim mesleki büyüğüm, konuk yazarımız Kayserili Mehmet ağabey’ in yazdıklarına..
Kendisi usta bir kalem ve yani gazeteci.. Yıllarını vermiş mesleğe..Kolay mı onca tecrübeyi beyinde taşımak.. Anılar da çok, hikayeler de..
Şöyle başlamış bu kez Mehmet ağabey; “Geçtiğimiz günlerde Kapalı Çarşıda esnaf olan bir arkadaşımın yanına uğradım.. Şunu gördüm şehrimizde olsun,ülkemizde olsun işyerlerinin çoğu siftah etmeden veya günübirlik kazançla yaşayan yüz binler var..” örneği ile..
Sonrası güzel bir anlatım.. “Bunların başını esnaflar çekiyor..” diye söze girilerek gelen..
Merak buyurmayın, aktaracağım yazılanları.. Hazır iseniz başlayayım.
Yazısının devamında; “Adamın işyeri kapalı,elde ne var ne yok iki ay içerisinde tüketmiş..
Borçlar birikmiş,ödemeler yapılamıyor..
Dünyanın meslek sahibi insanlar bırakın kendi işlerini yürütmeyi, işçi olarak çalışacak yer arıyor bulamıyor…” şeklinde bilinen gerçeğin altını çiziyordu Mehmet ağabey..
Hikaye bu ya, akıcı bir dili, yazıya döküyordu Mehmet ağabey.. Şöyle ki;
“Garsonluk,bulaşıkçılık yapacak ama lokantalar kapalı..Fabrikada çalışacak çoğu kapalı zaten çalışanlarını ücretsiz veya ücretli izine çıkarmış..
Sokakta ayakkabı boyama bile razı ama, o bile eline geçmiyor..
Seyyar satıcılık yapmaya kalksa ona nefes bile aldırmazlar.. Zaten anlayacağı iş yüzünden elindeki, avucundaki iki üç kuruş varsa onu da kaybedecek..
Hele yaşın 65 ise, bankalardan içeri giremezsin.. Kosgeb’ e,kalkınma ajanslarına, odalar dan elin boş döner.. Destek kredisi çekmeye kalkışsa, anasının nikahını isterler..
Zaten 65 yaşında ise zaten verilmiyor.. Arkadaşım 65 yaşında işyeri sahibi, yanında bir sürü adam çalışıyor maddi sıkıntıya girmiş.. Ticaret odası çağrısı heyecanlandırıyor ve doğruca Denizbank’a gidiyor, ama sizin yaşınız gerekçe gösterilerek kredi verilemeyeceği söyleniyor..
Borç almaya kalkışsanız kimseden istemeye yüzünüz yok,çünkü herkesin kendine göre derdi var..” vurgusu yaparak..
İçimizden bilindik bir hikaye gibi aslında hikaye.. Pek çoğumuzun işittiği türden hemi de.. Mehmet ağabey, taa Kayseri’den yazıyor bildik, işittik ve dillenen türden bir hikayeyi..
Yani diyorum, Sonu merek etme de dur şimdi hadi..!!!
Mesleki büyüğüm devam ediyordu hikayeyi aktarmaya. Yazıyordu yani.. Diyordu ki kalemi;
“ Bakkal, kasap, manav, fırıncı, sütçü, yoğurtçu, tatlıcı, ayakkabıcı, pastacı, kuruyemişçi, var..
Bunun yanında ulaştırma sektöründe okul servisleri, işyeri servisleri, taksici, nakliyecisi var..
Yayın işinde Matbaacı, ambalajcı, kırtasiyeci, biz gazeteciler var..
Evet Kayseri de günlük 15 yerel gazete yayınlanıyordu,3 e düştü..
Bu gazeteler resmi ilanla ayakta duran gazetelerdi şimdi mahkemeler de yok resmi ilanda kesildi..
Şu anda saydıklarımın yüzde 80’ine yakın esnaf ya kapalı,yada işleri iyice yavaşlamış durumda..”
Bu hikayenin sonunda, bizden de tanıdık hikaye vardı ya, neyse.. İlahi dedim ya baştan ilahi Mehmet ağabey..
Sonra geliyordu yazılanların..Bitmedi, devam ediyorum yani.
Net bir ifade ile geliyordu hem de devamı. Şöyle ki; “Evet..Sadece esnafların düştüğü durumun hali resmen içler acısı..
Diğer sektörleri teker teker gözleriniz önüne getirdiğinizde gelecek adına karamsarlıktan kurtulamıyorsunuz..
İnsanlar işsiz, parasız, yapılan yardımlar çare olmaktan çok geçici nefes aldırmaktan öteye gitmiyor.. Kaldı ki, herkes de bunlardan faydalanamıyor. Burada ticaret ve sanayi odalarına çok iş düşmektedir. Her şeyden önce acil sicil affı getirilmelidir..Çünkü milyonlarca esnaf kredi kullanamamaktadır.
..Şu anda işe gidemeyen,evleri kirada olanların sayısı küçümsenmeyecek kadar fazladır..Yanılmıyorsam,hiç bir geliri olmayan belirli sayıdaki kişilere yardımcı olarak,vatandaşların mağduriyetini bir nebzede gidermek için “Zimmet Defteri” projesini başlatarak bu vatandaşların bakkallara olan borç defterlerini kapatılmasını isterim..
Esnaf Arkadaşımın hacı babasının dediği gibi,’Ettehiyatü’ye oturmayalım..”
Türkiye’nin beklediği türden şeyler bence kaleme alınanlar.. Yok sa, yanlış mı yorumladım bunca denileni şimdi ben.. Nese, Mehmet ağabey’ in vardır bir bilidği. Lakin şimdi aklıma düşen bir soru var, yanıtı zor ya neyse..
Umarım,beklentileri dile getirdik diye, biz de oturmayız Ettehiyatü’ ye..!!!