esmen göbeğimde bir katman oldu. Oturunca katlanan. Sadece orada…

Resmen göbeğimde bir katman oldu. Oturunca katlanan. Sadece orada… Böyle bir parça var kendi başına hareket eden. Sanki böyle tutup çeksem gelecek gibi…
“Covid zamanı taktığın bu mu?” diyeceksiniz. Demeyin. Başka bir şey söylemek istediğimi yazmıştım az önce. Taktığım şey o fazlalık değil, benim boşvermişliğim. Bu boşvermişlik endişelendiriyor beni. Bugün bunu dikkate almıyorsam, yarın başka bir şeyi boşlar mıyım? Aklımdan geçen konu bu.
 
Erkeklerin bira göbeği gibi. Olay şu ki göbek yapacak kadar bira içmiyorum. :) O kendi başına takılıyor. Gelmeye karar vermiş, halinden memnun olmalı ki yapıştı kaldı.


Yok ben kiloyu takmıyorum, bu kiloda daha sağlıklı durduğumu biliyorum da o parça resmen sonradan eklendi vücuduma. Yere göğe sığdıramıyorum kendisini.
Oysa her sabah mekik çeksem gidecek biliyorum.
Evde olsam bile hareket etsem gidecek, çok iyi biliyorum.
 
Anlatmak istediğim şey başka. Takıldığım konu, neden yapmadığım. Ben bunu neden dikkate almıyorum? Bütün ergenliğim, gençliğim kilo takıntısıyla geçerken bunu şu anda dikkate almamam korkutuyor beni. Yok bu “bedeninle barışmak” değil. Küs değilim zaten bedenime. Seviyorum. Beğeniyorum. Sadece bu kadar boşvermem doğru mu onu bilmiyorum. Dışarıdan bakınca zaman zaman şımarıklık yapıyor görünsem de o parçayı ben görüyorum. Elbiselerle gayet güzel saklanıyor kendisi. :) De zaten konumuz o “göbekçik” değil ki...

Birkaç ay önce “Bugün hareketsiz kaldım” deyip minnak evde turluyordum. Şimdi “hareketsiz kaldım” deyip, “aman bugün de böyle olsun” modunda olmak takılıyor kafama. O yüzden toparlamam gerek.

Yani her konuda dizginleri elime alabilmem için, o göbekten başlamam lazım işe. O bana işaret olacak. Tekrar söylüyorum, dert göbek değil, dert “o dikkate almama” durumu… Bugün onu, bir zamanlar çok takıldığım bu konuyu dikkate almıyorsam, önümüzdeki ay yine benim için önemli olan bir şeyden vazgeçecek miyim mesela? Endişem bu… Şimdi Kasım ilk hafta bir plan yapacağım ve ona uyacağım. Yoksa önümüzdeki yaza kadar başka bir insan olacağım. Hem ruhen hem fiziken…

Umarım düşüncelerimi yansıtabilmişimdir. Bu konuda yanlış anlaşılmak istemiyorum çünkü.

İlk kez keyif için kaçtım!
Bu kararı almamdaki yani beni harekete geçiren nedenlerden biri üç kız arkadaş buluşup iki gün zaman geçirmemiz oldu. Biliyor musunuz? Anne olduğumdan bu yana ilk kez keyif için iki gün evden uzaklaştım. İş için gittim, imza için gittim, anneannemi kaybettiğimizde beş gün yoktum ama sırf keyif için ilk kez gittim. Üç üniversite arkadaşı. (Şu açıklamayı yapayım da… Tabii ki dikkat ederek, tabii ki kalabalık yerlere gitmeyerek. Hiçbirimiz sevdiklerimizi de kendimizi de riske atacak değiliz! Hatta Instagram’da bir kişiye “Ben salak mıyım ki bu riski alayım aylarca evden çıkmadıktan, bütün yazı Seddülbahir’de geçirdikten sonra? Bu kadar bencil miyim ki kimseyi düşünmeden hareket edeyim” yazdım, cevap vermedi. Anlamıştır inşallah.)

Erdek’teydik. Daha önce 1990’da gitmiştim. Düşünün yani aslında bu kadar yakın ama hiç bilmediğim bir yer. O Kapıdağ Yarımadası’nın güzelliğini görmeniz lazım. Nasıl olur da bu kadar az biliniyor inanamıyorum da size tavsiyem olsun, birkaç gün kaçın gidin. İnanamayacaksınız.

Biz ne yaptık? Farklı yerleri gördük, onun dışında bahçede oturduk, konuştuk, konuştuk, konuştuk… (Erdek’i size başka bir yazıda anlatacağım.) Eve döndüğümde kendimi 5 yaş daha genç hissediyordum. Resmen gözlerim parlıyordu. Tabii ki kızımı  çok özlemiştim, size tavsiyem lütfen imkanınız olduğunda bu mini kaçamaklara “hayır” demeyin. Eskiden sırf keyif için gitmek beni kötü anne yapar diye düşünürken şimdi adım gibi biliyorum ki benim böyle iki gün kendime zaman ayırmalarım aslında beni daha iyi bir anne yapıyor. Çünkü moralim yerinde oluyor. Keyfim oluyor. Enerjim oluyor. Bu da zaten her şeye, evdeki tüm dengeye, bütün ilişkilerime yansıyor.

O iki gün Instagram hikayelerimi mesaja kapattım, DM’yi de kapattım. Bir mesaj cevapsız kaldığında huzursuz olduğum, cevap vermek istediğim için telefon elime yapışsın istemedim. Azıcık sitem yedim bu yüzden, bir de her şeyi birkaç fotoğraftan ibaret sananlar, bilip bilmeden konuşanlar tarafından taşlandım da onları umursamadım. Çok iyi geldi.
 
Pazar dönüyoruz .Göreceğiz. Her şeyi yaşayarak görmüyor muyuz Mart ayından bu yana? En nefret ettiğimiz şey belirsizlik iken, şimdi karar verirken son dakikaya kadar emin olamamaya bile alıştık. Daha rahat görünüyoruz ama korkumuz aynen devam ediyor. Kanıksadık belki de garip şekilde. Bugün doğum videolarını izliyorduk kızımla Hastaneye giriyorum elimde ana kucağı, “Neden maskem yok?” diye düşündüm. Film izlerken bile kalabalık ortamlarda geriliyorum. Herkes gibi. Hepimiz gibi.

Tek dileğim, her zamanki gibi “Sağlık.” “Gerisi zaten gelir” diyorum hep söylediğim/yazdığım gibi. Ama bir dilek hakkım daha varsa o da bu dönemin ilişkilerde yarattığı kaosun bitmesi olacak. Covid’in bir götürüsü de bu oldu. İlişkiler…