Hayatta kim mükemmel olmuş ki?
Hayatta kim mükemmel olmuş ki? Sen Olacaksın, Ozaman Senin Adın Bay Mükemmel olurdu ama değil bunuda hatırla derim….
Şimdi herkez dönsün de bir baksın etrafına, kimmiş tam anlamıyla ‘mükemmel’ ben şahsen o mükemmeli hiç görmemişken başkaları nasıl da kendini tanımlayıvermiş acaba , hemde bak bak çok mükemmel mi en mükemmel mi olarak tanımlayabilirsiniz siz kendinizi?diye sorsam ensem dönükken o diyene:Acaba hangi babayiğit enseme dönük değilde yüzüme konuşabilir bence hiçkimse, Sonra acaba kaç kişi benim etrafımda çok mükemmel olarak tanımlayabildiğim birileri var diyebir ki, sahi şöyle bir düşünelim hadi herkez elini vicdanına koysun bir kez cesurca adam gibi yalansız yüzümüze ama ensemize dönükken değil cevap verebilir ki…
Ben kendimce düşündüğüm zaman etrafıma bir bakıyorum da mükemmel de neymiş efendim kendini mükemmellikle nitelendiren bir sürü insan görüyorum…
Buraya kadar tabiri caise her kim üzerine alınırsa alınsın, bir sürü yakıştırma yapmadan da edemedim aslında: Bence kimse mükemmel değil ve her kim ben mükemmelim derse yalan söyler, benim de hep bir lafım vardır: Yeniden ve tertemiz başlamamız için mükemmel olmaya mı ihtiyacımız var acaba hayır bence yok çünkü kimse dört dörtlük değil yaşadığımız bu hayatta . Sadece insanlar duruma olaylara ve insanlara göre şekilleniyorlar işte size göre mükemmel ve kusursuz olmak bu olabilir ama bence aynen şöyle derler adama:
AAAA ÜSTÜNE BİRDE KAHKAHAYI BASARAK SÖYLERLER HEMDE:
KİMMİŞ Kİ O MÜKEMMEL …
Hadi ama artık işinize gücünüze bakın….. Akıllı insanlar işiyle boş insanlar kişiyle uğraşırmış iyi demiş diyen üstad…
Hayatınızda her daim ne yaşamış olduğunuza yaşadığınız insanlara olaylara yada cisimlere odaklanmak yerine yani :en iyisine değil, yapabileceklerinizin en iyisine odaklanın. Rotanızı kendinize çevirdiğinizde daha huzurlu olduğunuzu göreceksiniz. Huzur demişken, asıl amacımızı unuttuk, değil mi? İyi görünmek endişesine öyle bir kapılmışız ki hayattan zevk almayı, mutlu hissetmeyi elimizin tersiyle bir kenara itmişiz. Biz mükemmel olalım da mutlu olmasak da olur! ‘İş yerinde en yüksek pozisyondayım, varsın işten zevk almayayım’ , ‘Erkek arkadaşım çok zengin, bana karşı biraz ilgisiz ama olsun bana kusursuz bir hayat yaşatıyor’ , ‘Pizza çok iyi görünüyor ama hayır! Bu aralar çok kilo aldım, ben bir kinoa salatası alayım lütfen’ , ‘Kusursuz bir düğün olsun istiyorum aşkım, çok mu pahalı? Olsun, arabayı satarız!’, ‘Bu elbise hiç benlik değil ama vücudumu kusursuz gösterdi, alıyorum!’ ve daha milyonlarcası. Tanıdık geldi, değil mi? Bize de! Yiyin o pizzaları, en fazla birkaç gram alacaksınız. Sizi dış görünüşünüz için sevecek olanlar da sevmeyiversin. Dönün bir bakın etrafınıza, kimi tam anlamıyla ‘mükemmel’ olarak tanımlayabilirsiniz ki?
Ya da gerçekten böyle bir insanın olduğunu düşünüyor musunuz? Eğer cevabınız ‘evet’ ise söz konusu kişiyi ne kadar iyi tanıdığınızı bir düşünün. Ya da boşuna kendinizi yormayın, cevabı biz verelim: Pek tanımıyorsunuz. Siz mükemmel değilsiniz, biz de değiliz ve hatta Lady Diana, bile mükemmel değildi!
Kusursuz görünen yaşantısında tabii ki onun da pürüzleri vardı ve bu pürüzlü yaşantısını hepimiz televizyon karşısında pür dikkat izledik. Ölümünden seneler sonra bile hala dilimizden düşmeyen Lady Diana, Prens Charles ile mutsuzluk içinde sürdürdüğü evliliğinde 15 yıl boyunca kendini benimsetmek, kabul ettirmek ve sevdirmek için uğraştı durdu ama ne fayda! Prens Charles hala eski sevgilisi Camilla Parker Bowles’u unutamamıştı ve Diana’nın çırpınışlarının farkında bile değildi.
Boşanmalarından bir sene önce BBC One’da yayınlanan röportajda Diana, oldukça cesur bir açıklamada bulundu: “Bu evlilikte biz üç kişiydik, yani biraz kalabalıktı”. Diana’nın çocuklarına sürekli olarak ‘Seni en çok kim seviyor?’ diye sorduğu da iddiaların arasında yer alıyor.
Oysa hayat kısa
Bu arada, mükemmeliyetçiliğin artık kendinize zarar vermeye başladığı hastalık boyutunu da es geçmemek lazım. Bir nevi vücudun sinyal vermesi, ‘Daha fazla yorma beni!’ çığlıkları atması da diyebiliriz. Mükemmeliyetçi insanlarda ortaya çıkması muhtemel hastalıkların başında kaygı bozukluğu, kişilik bozukluğu, depresyon ve yeme problemleri geliyor. Öyle ki, Diana da bir yeme problemi olan bulimia hastalığına yakalanmıştı. Lady Diana’nın bu hastalığa yakalanmasının sebebinin Prens Charles’ın Diana’yı şişman bulması olduğu iddia ediliyor. Yüksek standartlara ulaşma çabasının kişiye verdiği zararlarla ilgili Uzman yorum yapan uzman piskologlar şöyle söylüyorlar mış geçmişte: “Bu kişiler çevrelerinden takdir ve onay görmek için çok yüksek standartlara ulaşmaları gerektiğine inanırlar. Bu standartlara ulaşamadıklarında ise öfke ve depresif tepkiler ortaya çıkmaya başlar. Başkaları tarafından yargılanma korkuları sebebiyle sosyal kaygı sorunları başlar. Sosyal ortamlardan uzaklaşırlar, kendilerine karşı özgüvenleri azalmaya başlar.”
Prens Charles ile boşandıktan sonra Dodi Al Fayed ile görüşmeye başlayan Diana, Ağustos 1997’de soru işaretleri ile dolu bir trafik kazasında Dodi Al Fayed ile birlikte hayatını kaybetti. Henüz 36 yaşındayken aramızdan ayrılan Diana’nın bu kısacık yaşantısında kendisini bu kadar yıpratmış olması aklımızda bir kez daha şu soruyu canlandırıyor: Hayat, başkalarının gözünde yükselebilmeyi yaşama amacı haline getirmek için fazla kısıtlı bir zaman değil mi? Öyleyse bu kısacık zamandaki hedefimiz ne olmalı? Tabii ki kendimizi sevmek ama öyle lafta değil, tüm kusurlarımızla ve hatalarımızla sevmek. Kendinize hata yapma fırsatı tanıyın, yaşamanın tadına işte o zaman varacaksınız. Çünkü: “Mükemmel olmanın sizin için yararlarını; yani kazançlarını ve zararlarını listeleyerek kendinizi daha gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirebilirsiniz. Bu liste mükemmeliyetçi olmanın tahmininizden daha büyük bedellere neden olduğunu fark etmenize yardımcı olacak. Örneğin, işinizle ilgili daha fazla sorumluluk aldığınızı ve kaygılı olduğunuzu fark edebilirsiniz. Kendinizden büyük beklentiler içine girmeniz gerçekçi hedefler koymanızı engeller. Gerçekçi ve ulaşılabilir hedefler koymanızın korktuğunuz ve kaygılandığınız kadar sizi olumsuz sonuçlara götürmediğini, tam aksine kendinizi yeterli ve sakin hissettirdiğini keşfedebilirsiniz. Yaşadığınız durumları ön yargılı ve eleştirel değerlendirmek yerine gerçekçi/mantıklı alternatif düşüncelerle değerlendirmeyi öğrenebilirsiniz. Size göre beklentinizin altında kalan durumların iyi taraflarını bulmaya çalışabilirsiniz. Eleştirilmek, mükemmeliyetçi kişiler için kişisel bir saldırı gibi algılanabilir ve çok tepkisel davranmalarına sebep olur. Eleştiriler ve kendiniz hakkında objektif olmaya çalışın. Eğer bir hatadan dolayı eleştiri aldıysanız bunu kabul etmeye çalışın. Unutmayın, kişisel gelişiminizi tamamlamak için hatalar öğretici ve eğiticidir.”
Evet bu yazı da tabii ki daha mükemmel olabilirdi. Ama bu kadarı da yeterince açıklayıcı değil mi? Anlamak ve olaylara nereden bakmak istediğinizle alakalı bu yazdıklarım da.
Sevgiyle kalın…