Sosyal medyadan gelenleri, düzenleyerek, sizlerle buluşmak istedik..
Sosyal medyadan gelenleri, düzenleyerek, sizlerle buluşmak istedik..
MERHABA !..
*SEÇMELER*
-Kadın kocasına sıcak yemek yapmak zorundadır. Çünkü; Cenevre sözleşmesine göre "Her esir sıcak yemek hakkına sahiptir".
-Misafirin yanında dayak yemeyeceğini bildiği için sınırları zorlayan çocuktaki cesaret kimsede yok.
-Kavgaların en çok "ne bakıyon lan" diye çıktığı bir ülkede, otobüslere karşılıklı koltuk yapmak çok mantıklı gerçekten.
Dişini fırçalayan erkeği bulmuş da, macunu ortadan sıkmayanını istiyor. Bak bak lükse bak!..
-Arabada kemer takmak zorunluyken otobüslerde milletin ayakta gidebilmesini bana bir anlatın.
-Türklere özgü ikna şekli, ölümü gör...
-Bazen başımı alıp gidesim geliyor ama Müge Anlı’dan korkuyorum beni de bulur diye
-Asansör çağırma tuşuna defalarca basarak daha hızlı geleceğini zanneden tek milletiz.
-Annem beni ders çalışırken gördü, gözleri yaşardı, bıraktım ders falan çalışmıyorum, ondan değerli mi, kıyamam ben ona.
-Elini öptürmek istemeyip de elini iyice aşağı indirip beni yerlerde süründüren orta yaşlı akraba seni bıçaklarım.
-Kulağımda kulaklık var, dürtüp müzik mi dinliyorsun diyor. Yok kuleden iniş izni istiyorum. Pilotum ben.
-Pizzayı yuvarlak yapıp üçgen kesip kare kutuya koyanla, evleri kare ve dikdörtgen yapıp adını daire koyan kişi aynı kişi olmalı.
-Eve gelen misafirin tuvalet var mı diye soruşuna ayar oluyorum. Yok biz poşete yapıp karşı apartmanın damına atıyoruz.
-Anneme, anne ben evlatlık mıyım dedim. Öyle bir şey olsa seni mi seçerdik dedi. Haklı kadın.
-Gözleri aşka gülen en taze sögüt dalsın diyor şarkıda. Bu hayatımda duyduğum en kibar, en naif ODUNSUN deme şekli.
-Her ne yapıyorsun diye sorduğumda napiim, sen napıyorsun? diyen bi arkadaşım var, yıllardır ne yaptığını bilmiyorum.
-Sadece Türklere özel bir ağırlık birimi "gavur ölüsü gibi".
-Fırıncı bana sıcak ekmek veriyorum dedi, ağabi nasıl olsa eve gidince annem bayatları yedirecek dedim, Sarıldık, ağlaştık.
-Bizler arkası gelmez dertlerimin şarkısını söylerken göbek atan bir toplumuz. Kimse bana normal olduğumuzu söylemesin. Yemem.
-İnsanımız gariptir. Camı siler ayna gibi oldu der, aynayı siler cam gibi oldu der.
-En iyi tedavi şekillerimizden biri, git bir elini yüzünü yıka.
-Pazarda çocuğunu kaybedince feryat figan ağlayan, bulunca da öldüresiye döven anne Türk annesidir. (ALINTI)
Ahmed Vefik Paşa'dan Bir Anı
“Haşa Huzurdan Türk’üm !..
Ahmet Vefik Paşa, Bursa Valisi iken kaymakamları teftişe ve halkla münasebetler kurarak dertlerini dinlemeye çıkar. İnegöl''e gelir. Paşa, şehrin dışında karşılanır. Gelip şehrin ortasında koyu gölgeli bir çınarın gölgesinde sandalyeler üzerine otururlar.
Paşa, iri kıyım, altın köstekli ve bacak bacak üstüne atıp keyfince tam karşısında oturan şahsa sorar:
-Beyefendi siz kimsiniz? Hangi millettensiniz?
-Ben, şehir eşrafından Kiremitçiyan Oğullarından zeytin tüccarı Bogosum, Paşa Hazretleri.
Paşa, sağında oturan şahsa döner:
-Ya siz beyefendi?
-Ben, İnegöl eşrafından Pastırmacıyan Oğullarından zeytinyağı tüccarı Artinim, Paşa Hazretleri.
Paşa, solunda oturan şahsa döner:
-Siz beyefendi?
-Ben Paşa Hazretleri, şehir eşrafından Kasapyan Oğullarından koyun ve sığır tüccarı Popopalas''ım...
Bu sırada Paşanın gözü, arkalarda kırık bir iskemlenin üstünde oturan üstü başı dökülen, saçı sakalı birbirine karışmış bir ihtiyara ilişir. Parmağını uzatarak sorar:
-Ya siz babacığım, siz hangi millettensiniz?
İhtiyar, bir Paşa, bir Vali tarafından kendisine sual sorulacağını hiç ümit etmediğinden, sualin kendisine değil etrafında bulunanlardan birine sorulduğunu zannederek etrafına bakınır.
Paşa, "Babacığım size soruyorum!" diye tekrar eder.
İhtiyar tereddütle kendi kendini işaret eder:
-Bana mı soruyorsunuz Paşa Hazretleri?
-Evet, Babacığım sana soruyorum. Sen hangi millettensin?
İhtiyar yavaş yavaş ayağa kalkar. Elini avucunu ovalar, kekeleyerek:
-Ben Paşa Hazretleri, ben Paşa Hazretleri ben haşa huzurdan Türküm, der.
Paşa gülercesine konuşur.
-Be babacığım, bu memlekette Türk olmak, Türküm demek SUÇ mudur ki, böyle konuşuyorsun. Ben de Türküm.
İhtiyar koşarak Paşanın yanına gelir, yerden bir temenna ile eteklerine ellerine sarılarak hem öpmek ister, hem de "Sahi mi Paşa Hazretleri sen de Türk’müsün Paşa Hazretleri, Türk'ten Paşa olur mu Paşa Hazretleri?" diyerek Ahmet Vefik Paşa'nın elini öper,
Paşa, "Babacığım Paşa olmak ne ki. Yedi cihana baş eğdiren Padişahlar da Türk'tür, anladın mı?" derken gözleri yaşarır. Rahatça ağlayabilmek için sırtını kalabalığa dönerek yürür gider... (ALINTI )
"ÜÇ NAL'A GELEN DÖRT NALA GİDER !.."
Şinasi Beray, 1946 yılında, babasından kalma evin alt katındaki ahırı temizleyip meyhaneye
çevirir. Ahırdan bozma olduğu için adını "ÜÇ NAL MEYHANESİ" koyar. Kapısı da kovboy filmlerindeki gibi kanatlıdır.
Mekânın müdavimleri;
Ankara Lisesinden sınıf arkadaşı Orhan Veli, Cahit Sıtkı Tarancı, Melih Cevdet Anday, Sebahattin Eyüboğlu, Can Yücel gibi Türk Edebiyatının dev isimleridir.
Karikatürist Ratip Tahir Burak, veresiye defterine bir karikatür çizer ve üzerine,
"İş dördüncü nalla bir ata kaldı, bir de meydana" yazar.
Bunu gören Orhan Veli, hemen altına "ÜÇ NAL'a gelen, dört nala gider" diye ekler.
Şair Orhan Veli, 10 Kasım 1950 günü Üç Nal Meyhanesinden çıkar, giderken belediyenin açmış olduğu bir çukura düşer ancak bu olayı önemsemez ve İstanbula döner. 14 Kasımda bir arkadaşının evinde öğlen yemeği yerken fenalaşır. Cerrahpaşa Hastanesinde yanlış teşhisle
"Alkol zehirlenmesi" tedavisi uygulanır. Gece yarısına doğru öldüğünde henüz 36 yaşındadır.
15 Kasım günü çıkan gazetelerde ve Ankara ve İstanbul radyolarının yanı sıra BBC, Amerikanın Sesi, Paris ve Roma radyolarında aynı anda Şair Orhan Veli'nin "Alkol zehirlenmesinden" öldüğü tüm dünyaya duyurulur.
İstanbul Savcı Yardımcısı Cahit Türesel bu ölüm nedenini şüpheli bulup otopsi yaptırır. Otopside ölüm nedeninin alkol zehirlenmesi değil "Beyin Kanaması" olduğu saptanır. Bu kanama da Ankara’da dört gün önce belediye çukuruna düştüğünde başını çarpmasından kaynaklıdır.
Cebinden 30 kuruş para ile birlikte bir şiir çıkar:
"İstanbul'dan ayva da gelir, nar gelir,
Döndüm baktım, bir edalı yar gelir
Gelir desen dar gelir
Günaşırı alacaklılar gelir.
Anam anam,
Dayanamam,
bu iş bana zor gelir."
Naaşı, "Tarifsiz kederler içinde/Rumeli Hisarında oturmuş/Bir fakir Orhan Veli" olarak, Tevfik Fikret’in, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tezer Özlü ve Attila İlhan’ın da yattığı Rumeli Hisarındaki Aşiyan mezarlığına defnedilir.
Mezarı için bir yardım kampanyası açılır.
Mezar projesini 'hayatının en acı projesi' olarak Abidin Dino çizer. Mimar Nevzat Kemal uygular. Pembe renkli mezar taşını da Prof. Emin Barın yazar:
ORHAN VELİ
1914-1950
"Uzanıp yatıvermiş, sereserpe;
Entarisi sıyrılmış hafiften...
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!..".....
"Beni bu güzel havalar mahvetti..."
"İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı...".....
"Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra..."
"Bir de rakı şişesinde balık olsam...".....
"Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava..."....
"Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya..."....
"Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik...".....
“Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?.."..... Çok genç yaşta, henüz hayatının baharında ölen büyük
şairimizi ölümünün 70.yılında rahmetle anıyoruz.
27. 12.2020
Dr. Hayrettin Parlakyıldız
Kıbrıs İlim Üniversitesi
E-posta: hparlakyildiz@mynet.com