İçsel çalışmanızı yaptıkça içinizdeki o küçük, yaralı çocuğu da iyileştirmeye başlarsınız.

İçsel çalışmanızı yaptıkça içinizdeki o küçük, yaralı çocuğu da iyileştirmeye başlarsınız.
Gizli kalmış, reddedilmiş, bilinçsiz bir yönünüze ışık değmeye başlar. Kısıtlayıcı inançlar ve bastırılmış duygular çözülüp, kaybolma imkanına kavuşur.
İçsel çocuğumuzu, yetişkin halimizle kucaklayabildiğimizde anne, babamızla; onların yapmış olma ihtimali olan hatalarla, eksikliklerle de barışırız. Onları oldukları kadar, oldukları gibi görebilmeye, kabul etmeye başlarız. Sanırım duygusal olgunluk böyle başlıyor...
Ve sadece olgunluk da değil, neşe, merak, masumiyet, oyunculuk gibi o küçük çocuğa ait türlü hediyeleri de yeniden kapsayabiliyoruz.
Bunlar için, niyet, gayret, sabır ve biraz da şansa ihtiyaç var. İyi rehberlere, güzel aynalara, Usta’lara denk gelmek için.
Hani bazen diyoruz ya, değer mi bu kadar içsel çalışmaya?

İzleyici değil oyuncu olmak için
Neden terapiye gidelim, neden kendimizi bilmek için emek edelim, neden meditasyon yapalım, human design analizimizin peşine düşelim, masallarla yolculuğa çıkalım, somatik seanslar alalım, Neden?
Kendi hayatının izleyicisi kalmamak için. Bilinçli olarak yaratmak için. “Başıma neler geldi!” den çıkıp “ben ne arzu ediyorum” a varmak için.
Kendi hayatını, sen bir bütün olarak yaşamazsan kimse senin adına bunu yapamayacağı için.
Feeling is healing, diyorlar İngiliz dilinde. İyileşmek hissetmektir. İyileşmemek ise seyretmektir, bana kalırsa. Uzaktan, etkisiz bir eleman gibi, hayat hep sana kazık atarmış gibi, senin başına gelenlerde, fiziksel sağlığında, duygusal yaşamında, ilişkilerinde hiç etkin yokmuş gibi seyretmek...
Yaşamayı mistik bir zamana erteleyip bir ömürü ötekilerini hayatlarını seyretmek üzere Netflix’in başında geçirmek gibi.
Kısıtlayayıcı inançlar, negatif kalıplar, ailemizden geçen travmalar, onu bunu hoşnut etmek üzere caz geçtiğimiz özgünlüğün farkına varmak için.
Ağızdan her çıkanın sihir,

Her duygunun bir çağrı,
Her davranışın dua olduğunu idrak etmek için.
Kendini bilmek, kendine sahip çıkmak için, kendine sahip çıkmak iki nefes arasındaki bu ömrü layıkıyla yaşamak için.
Aksi takdirde Netflix ??????
Karanlıklara ışık tutmak
Kendimizi bilmek için emek ettiğimiz zaman, bizi yöneten ve farkında olmadığımız türlü bilinçdışı materyali bilince taşıyoruz.
Bilinçdışı materyal, davranışlarımızı yönlendiren motifler, kendimize ait kabul etmediğimiz özellikler, ya da içinde bulunduğumuz küçük, büyük topluluklar tarafından kabul edilmeyen. Onaylanma, ait olma, sevilme ihtiyacı ve bunların tam tersinin korkusuyla yadsıdığımız bize ait özellikler. Bunların farkına varmadığımızda o materyal oradan yok olmuyor.
kapısını kilitlediğimiz, yok saydığımız odada durmaya, yer kaplamaya devam ediyor. Biz de bir yandan o odanın kapısı kapalı kalsın diye, tek elimizle daima o kapıyı tutarken diğer elimizle de hayatı yaşamaya çalışıyoruz. Tek el, tek kol, tek bacakla.
Ortaya koymaya çekindiğimiz kendimizi o odada kapalı tutarken gücümüzün yarısını buna harcıyoruz.
Mucize, odayı açıp bakmaya niyet edince başlıyor.
Onaylanmam, sevilmem, kabul edilmem korkusuyla işgal olmuş bünyenin yüksek bilinçle, sezgiyle, tam yaşama potansiyeliyle arasında bir duvar oluyor.
Kapıyı açıp, içsel çalışmalarla bunları yavaş yavaş, rehberlikle, şefkatle ışığa taşımak gücünü geri almanı sağlıyor.
Korku sevgiye, kaygı güvene, direnç akışa dönüşüyor.
Bedensel sağlıkta ve hayatın genel konforunda da gözle görülür artış oluyor.
Sen kendine sahip çıkınca, hayat da: “Oh be! Şükür kavuşturana” diye yanıtlıyor.
Sen karanlık odanın içindekileri ışığa taşıdıkça kendini bütünlemeye, şefkatle kapsamaya başlıyorsun. Ve sen kendini olduğun gibi kabul etmeden dünyada kimse seni olduğun gibi kabul edemiyor.
O kapıyı tutmayı bırakabilirsin artık.
İkinci bir hayatı beklememek için
Hani hep böyle bir bekleme hissi vardır:
Şu salgın bi bitsin de öyle...
Şu mevsim geçsin de öyle ...
Şu eğitimi alayım da öyle...
Şu kadar param olsun da öyle...
Çocuklar şu kadar büyüsün de öyle...
..... YAŞAMAYA başlayacağım
.... ÖZGÜR olacağım
.... Yaratıcılığımı ortaya koyacağım
.....Hayallerimin peşinden gideceğim...
Sanki yedekte 2. Bi hayat var.
Şu yapılması gerek işleri halledelim de hele bi o zaman yaşarız...
İşte kendini bilmek bundan da gerek...
Çünkü yok.
Başka hayat, fırsat, aşk yok; şöyle azıcık ötede bekleyen.
Şimdi var.
Kendini bilmek An’ı bilmek demek.
İçsel çalışmalar Hatırlamak için.
Zaten bildiğimizi.
Ama unuttuğumuzu.
Dem bu dem’i hatırlamak için.
Yoksa bekle dursun.
Okullar, etiketler, evlilikler geçsin başından.
Mevsimler geçsin.
Hayatının mevsimleri geçsin.
Ve göçme vakti geldiğinde “daha karpuz kesecektik” hissi...
Daha aşklar vardı hani,
Danslar vardı hani,
Daha ağlanmamış göz yaşları vardı hani.
Hayatının sonlarına gelmiş, bir hastalığa tutulmuş (depresyon, kanser, başka bi şey...) senelerce o hastalıkla mücadele eden. Bir türlü ölemeyen ve aynı zamanda yaşayamayan insanlar gibi.
Yaşamadığı hayatının yasını tutan, mutsuz yaşlılar gibi olmamak için.
Bence.