ORMANIN DERİNLİKLERİNDE YAŞAR HER MASALDA OLDUĞU GİBİ…

Küçükken en sevdiğim masal pamuk prenses ve yedi cüceler idi. Tabi o masaldaki sevimsiz cadıda sevdiğim biri imiş biraz araştırınca cadıların ne den sevilmeyen kahramanlar olduğunu anlamakta zor olmadı tabi bence.. Cadılar iktidar ve güç sahibidirer. Bizler bile bunca zaman da uyumamıştık ya, artık iyice uyandık. Hem de bu kez kızlı, oğlanlı, kadınlı, erkekli bir uyanış. Öyle bir uyandık ki, arkamız çok sağlam. Bir daha uyutulmaya hiç niyetimiz yok.Masallarda makbul olarak sunulan prenseslerin var oluşları hep bir başkasına ve çoğunlukla bir erkeğe bağlıdır. Yaşadıkları koşulların iyi ya da kötü olması kendi iradeleri ile bağlantılı değildir. Pamuk Prenses kralın kızı olması dolayısıyla prensestir. Babasının himayesinden çıktıktan sonra “ortada kalır”. Yeniden refah içinde yaşayabilmesi için bir prensle evlenmesi gerekir. Benzer şekilde Külkedisi de Uyuyan Güzel de Rapunzel de mutlaka bir erkek tarafından kurtarılmaya muhtaçtırlar. Kendi kaderlerini yazamazlar, yazmayı denemezler bile. Boyun eğerler. Cadılarsa bağımsızdır. Kendi kaderleri kendi davranışlarına, kendi kararlarına bağlıdır. Koşullarını değiştirmek için çabalarlar, tek başlarına da olsa.
Cadıların iktidarda gözü vardır, muktedirle yarışırlar. Pamuk Prenses’in üvey annesi esasen kraliyetin başına geçmek ister. En güzel olmak gibi bir ideali vardır ve bu idealini gerçekleştirmek için türlü entrikalar çevirir. Uyuyan Güzel’in uyumasına sebep olan kötü peri ona yapılan saygısızlığın bedelini krala ödetme cüretini göstermiştir. Külkedisi’nin üvey annesi, babasına her dediğini yaptıran, onu yönetmeyi şiar edinmiş bir eştir. Oysa Pamuk Prenses örneğin babasının kraliyetinin peşine düşmez, karşılaştığı ilk prensin himayesi altına girmeyi tercih eder. İktidarda gözü yoktur masalların makbul prenseslerinin. İntikam almaz, hırslanmaz, koşullarını kendi çabalarıyla iyileştirmeyi düşünmezler. Onlara sunulanla yetinirler.
Cadıların günlük yaşamlarını düşünün, ormanın derinliklerinde yaşarlar. Yalnızdırlar. Zaman zaman kedileri vardır. Bitkilerin dilinden anlarlar. Her ne kadar kötü büyülerle ilişkilendirilmiş olsalar da aslında şifacı kadınların da tarih boyunca cadı avlarında yakıldığını biliriz. Farmakolojik botanik dediğimiz, bugün modern tıbbın da faydalandığı hangi bitkilerin hangi ilaçların hammaddesi olduğu bilgisinin Orta Çağ Avrupası’nda cadı avlarından önce kadınlar tarafından aktarılan bir kadim bilgi olduğunu biliyoruz. “Kocakarı ilacı” olarak itibarsızlaştırılmadan önce, temel alınan esas kaynak odur. Masalların cadıları da bu şifalandırma gücüne sahip oldukları için de sevilmez. Bilgi güçtür.
Geleneksel cadı motifi yaşlıdır, çirkindir ve nedensiz kötülük yapar. Uyuyan Güzel Uyandı kitabı da uzun uzun bu konulardan bahsediyor. Makbul kadın modelinden, cadıların neden sevilmediğinden, cadı karakteriyle de prenses karakteriyle de aslında arka planda hangi mesajların verilmek istendiğinden.Boşuna “şimdi yeni masallar yazma vakti” demiyoruz. Makbul kadın olmayı reddediyoruz; çünkü öğretilen güzellik standartlarına karnımız yok, artık bedenimize acı çektirmek istemiyoruz. Çünkü “iyi insan” addedilmek için mutlaka kendimizden fedakârlık yapmamız, “saçımızı süpürge etmemiz” gerektiği bilgisinin kadınlara yönelik bir tuzak olduğunu biliyoruz artık. Öfkelenmemesi, sinirini göstermemesi, daima hoşgörülü, yumuşak başlı ve affeden olması öngörülen kadınların haklarının nasıl yendiğini, nasıl sömürüldüğünü görüyoruz. Tam da bu yüzden makbul prensesler olmayı reddediyoruz.