Kendimizi oradan oraya taşırdık eskiden.
Neler neler öğrenmişiz aslında…
Kendimizi oradan oraya taşırdık eskiden.Taşımayınca hemen dibimizde ne varsa dünyamız o oldu.
Mahalle bakkalı gidilecek tek yer oldu bazı gün.
Köpeğini gezdirdiğin park, senin en uzak yolculuğun oldu.
Eskiden uzak yerleri hayal eder, daha çok yol yapmak isterdik. Azaldık. Neredeysek orası cennetimiz olur mu, ona baktık.
Arsızca ister, alabildiğimizi alırdık. Hatırlayın, öyle yapmaz mıydık?
Elimizdeki bize yetmezdi. Bir tane daha. Bir de bu rengi.
Bir de Instagram’da gördüğümden, onunkinden. Bana da bundan.
Para biriktirip daha fazla şundan.
Evlerinize girin, dışarı çıkmayın, çocukları okula göndermeyin, dışarıdan gelen şeyleri dezenfekte edin, asla maskesiz ve mesafesiz başkalarıyla görüşmeyin denildiğinde, ki bu geçen yılın mart ayıydı, eve girip biz bize kapıları kilitlediğimiz an azalmayı öğrendik.
Kaç kişiysek o kadar olduk bir anda, üçse üç. Beşse beş. Bu kadar.Dünyadan haberlerle içimiz kararıp da, her yerin kendi derdiyle kavrulduğunu gördüğümüzde biraz daha azaldık.
“O kadar da çok kişi değilmişiz” dedik.
“Bir dünya kadarmışız ve dip dibeymişiz meğer” dedik. Herkes oldu bir anda dünya. Sınırlar yok gibi oldu.
Herkes aynı dertten mustarip olunca, aile gibi olduk.
Yeni Zelanda’daki biri Hindistan’ı düşününce burnunun direği sızladı.
Eskiden çoktuk. Bir avuç oluverdik.
Kayıplarla daha da azaldık. Can kaybettik, sevdiklerimizi kaybettik.
Aynı gemide olduğumuz ayyuka çıktı. Su alınca, beraberce battık.
Seyahat etmeyince, olduğumuz yere dikkatle baktık.
“Yanımızda orman varmış, dere varmış, park varmış, yol varmış” dedik.
Buydu arzumuz. Arzu tramvayındaydık.
Eksiklerimiz çok, zamanımız azdı. Sonra evde kalınca bir baktık eksiğimiz yok, zamanımız çok.
“Gerek yok” demeye başladık. Yeterince var. Ev dolu, dolaplar dolu, çekmeceler dolu.
Dolu raflar. Bir şeylerle dolu işte. Ve yenileri gelmesin dedik.
Olanla olmayı, olanla kalmayı öğrendik. Bir güzel azaldık diyelim biz buna.
Gün yetmezdi. Gecelere sarkar, televizyon başından kalkmazdık.
Beraber olmak, beraber televizyon izlemek mi? Bunu sorduk.
Sonra televizyondan da
sıkıldık. Olan biteni unutmak için, kaç kere baştan başlayabiliriz ki “Games of Thrones”a...
Ondan da bıktık. Sosyal medyadan bile bıktık.
Ekmek tariflerinden, alın alın denilen ürünlerden, kendini sahillere atan ünlülerden de sıkıldık.
Bir bakmışız, gece gelirken yatağa doğru meylediyoruz. Günümüz uzundu, kısaldı. Gün de azaldı.
Azalmak bizim bu zamanlara bulduğumuz panzehir.
İstesek de istemesek de, azalabilen geçecek bu iğne deliğinden.
Yetinebilenler. Kendisine ve sevdiğine yetebilenler.
“Bunlarla da tamamım, tamamız” demek kurtaracak
bizi.