Urfa…! yeniden gelişen, değişen Urfa… 1960, 1970, 1980’li yılların Harran Ovası… Susuzluğun, yoksulluğun, çaresizliğin, acıların, kaçakçılığın yuvası

Urfa;  kabuk değiştiriyor, kabuğunu yırtıyor, kaderine isyan ediyor, çaresizliğini, susuzluğunu GAP’la bitiriyor; cömertliğine, nezaketine, konukseverliğine bine bin katıyor…
Lolaz ekmeklerini, yoğurt ve tırnaklı pidesini, bol biberli (isotlu -ısı otlu-) çiğköftesini, lahmacununu, bostanasını, boranısını, balcanlı ve Urfa şiş kebabını, künefesini, baklavasını, -bir türlü Antep pazarından kendini kurtaramayan- Urfa fıstığını paylaşan; cömertliğin, dışarıdan gelip hizmet verenlere -garip diyerek- onların kolu-kanadı olan Urfa…
Harran ovasının derinliklerinden gelen acıların sesi-nefesi olan hoyratların, türkülerin, gazellerin, ağıtların Kerkük ağzıyla can bulması;  zılgıtlarla, davul ve zurnalarla oynanan kıvrak oyunların, davula her tokmak vurulduğunda sıçrayarak, havaya kalkan karayağız delikanlıların, genç kızların, doğuştan tiyatro kabiliyetine sahip; yenen isotlarla  bütünleşerek, türkü ve ağıt söyleyen insanların, sert ve asık suratlı çehrelerin, yüreklerindeki merhameti, saygıyı, hürmeti görseniz, rahmetli Demirel’le gelen GAP’ın, buralarda nasıl bir çehre oluşturduğuna şahit olursunuz…!
Açılımı, Güney Anadolu Projesi olan GAP’ı, barajlar kıralı rahmetli Demirel’in GAP’ı neden gaptırmak istemediğini anlamak; Güney Anadolu’yu ve özellikle Urfa’yı, tanımaktan ve anlamaktan geçer… Urfa’lı rahmetli Mustafa Dişli’nin, tandır başında ekmek yaparken, alnından Karacadağ  pirinci gibi ter döken ANEY’lerini  dinlemekten, onların cömertçe paylaştıklarını, bugün de paylaşmaktan geçer… 
 
Bende yok  sabr-ı sükûn
Sende  vefâdan zerre,
İki yoktan ne çıkar,
Fikredelim bir kere…     
 
diyerek, kendinde ve sevgilisindeki yokluğu  nâ ve bî hecesindeki olumsuzluğa dayandırarak,  Nâbî’yi oluşturan 17. yüzyılın ünlü şairi, divan şiirimizin güçlü sesi, Urfa edebiyatının doğallığı içinde her türlü yaşanmışlığını ortaya koyan tarz olup, edebiyatımızın ve Urfa’nın model kimliğidir.
 
 
Halide Nusret Zorlutuna’ların,  Nüzhet Erman’ların, Hüseyin Peyda’ların, Seyyal Taner’lerin, Cemil Cankat’ların, Kazancı Bedih’lerin, Bekçi Baho’ların, İbrahim Tatlıses’lerin, Nuri Sesigüzel’lerin, Müslüm Gürses’lerin,  Seyfettin Sucu’ların, öğrencim Mahmut Tuncer’lerin;  İsmail Badıllı’ların, Urfalı Babi Yılmaz’ların, Abdullah Balak’ların, Mehmet Özbek’lerin, öğrencim olan, udî, akademisyen Mehmet Emin Bitmez’lerin, ressam ve halk bilim araştırmacısı Kürkçüoğlu kardeşlerin, moda tasarımcısı Faruk Saraç ve araştırmacı Adil Saraç’ların, İsmail Kendirci’lerin ve daha ismini sayamadığım halk türküleri ve TSM sanatçılarıyla, isimlerini yeni duyduğum,  kanunu ağlatan adam olarak bilinen Halil Karaduman, gibi dünya çapındaki virtiözlerin bol olduğu; iletişimi kuvvetli, hizmeti şiar edinmiş siyasetçi Mehmet Yalçınkaya’ları yetiştiren  Urfa…
O YARAM,
Göz göz oldu o yaram,
Gözüm dost hor bakma,
Vallah seni oyaram…! diye, dostlara ihanet edilmeyeceğini ayaklı manilerine;
 
AĞASI VAR,
Beği var, ağası var,
Ellere kazan verdi,
Bize yag tavası var… diyerek, şansına, bahtına isyan eden hoyratıyla;
 
YETİM,
Sen öksüz, ben yetim,
Binmişsen aşk atına,
Ağır git, yavaş git
Ben de yetim…!?  
 
diye yalvaran, sosyal durumunu belirtip, aşk atıyla beraber olmayı yeğleyen URFA’lı; yüz yılda zor bulduğu GAP’ı, GAPTIRIR MI?  Yılların acısını,  Demirel’le bitiren, Harran Ovası’nın içindeki bahtın karalığını, pamukla beyaza çeviren;  kuraklığı FIRAT’ın  getirdiği GAP’la yok eden, yüz yıllardır ellerini havaya kaldırıp, aşağıya doğru çevirerek, yağmur duası eden Urfalı,  GAP’ı kaptırır mı ?!
 
GAP, Türkiye’nin gururu; GAP, insanımızın şuuru;  GAP, kapımızın kilididir. GAP, ülkemize prim, insanımızın altına kilim, gelecek nesillere bilimdir… 11 Nisanlar’dan gelen memleketin ve  milletin sahibi olan bu yöre insanımız;  tüm ülkenin canı, bu coğrafyanın kanıdır… Urfa’mız gelişmeli, büyük iller hariç, diğer illerimiz Urfa’mız gibi olmalı…
Harran Üniversitesi hayali, 1970’li yıllarda çok dillendirilmiş ve bugün gerçekleştirilmiştir. Şair Nüzhet Erman’ın, 1970’li yıllarda yazdığı şiirindeki tespitlere bakınız ve bu günü irdeleyiniz:
Harran Üniversitesi
Güneşin padişah olduğu Harran Ovası’nda
 Ceylândır ince güzel – ekindir taze çicek..
 
 Hadi gündüzler geçer diyelim,
 O aysız geceler, nasıl geçecek…?
 
 Sayısı bilinse bile – ismi bilinmez.
 Kız dediğin ne ki – ille de erkek…
 
 Arpa boyu kadar hep aldıkları yol,
 Anadolu kağnı – nesiller tekerlek…
 
 Bir okul gerek bize – kardeşçe yaşamanın,
 Otların ve yağmurların ilmini öğretecek…
 
 
 Yok uyku- durak- sana – bana – bize,
 Harran Üniversitesi açılıncayadek…”
 
 
Öğlen ezanın okunuşundaki ahengi, ritmi ve içtenliğini Eski Halfeti’de, o Fırat suyunun akıp gittiği kanyonlarında dinlemek ve o anı yakalamak var ya… Yurt dışında ezansız kaldığım günlere inat ruhumda rahatlık ve tatlı bir titreyiş yarattı. Atatürk Barajındaki o güzelliğin, içimde yarattığı huzur;  sular altında kalan, bir kısmı turizm içinde kanyonlaşan Halfeti’nin gezi tekneleriyle fotoğraflarıma yansıdı…
 
GAP; Türkiye’miz için GÜNEŞ, insanımız için AYDINLIK, ekonomimiz-geleceğimiz için PARA demektir…
 
Demirel’in GAP’ını,Türkiye’mizin kapısını bekleyenlere, bekletenlere şükran borçluyuz…
 
GAP’ı düşünen, ortaya koyan, dünya projesi haline getiren; bir litrelik suyumuzu, altı litrelik benzine eşit kılanlara selâm ve rahmet olsun..!