Doğa intikamını almaya başladı. Güzelim Marmara'nın hali ortada..
Doğa intikamını almaya başladı. Güzelim Marmara'nın hali ortada.. Tabi bu duurmdan, denize kenarı olan Çanakkale gibi, Mega köy İstanbul' da nasibini alıyor.
Müsilaj için bu noktadan sonra yapılacak tek şey, bir nebze de olsa temizlemek.
Deniz süpürgesi araçlar ivedi devreye girmeli.. En azından görünen kısmı arınıdırılır sudan.
Deniz kenarı iller başta,. coğrafyasında yaşayanlarını, sahil şerdi noktalara tatile gönderen yerel idareler de bence omuz vermeli..
Çanakkale, İstanbul başta, Tekirdağ, İzmir, Balıkesir gibi, sahile kıyısı bulunan tüm illere birer, hatta ikişer dörder beşer, deniz süpürgesi deniz araçları gerekli.
Bu araçların teminleri için, tüm illerin yerel idareleri destek olmalı.
Denize kıyısı olmayan iller de sonuçta denizin bereketinden faydalanıyor..
Denize yüzlerce kilometre uzaklıktaki illerin de balık satış noktaları var.. Öyle ise, herkes elini taşın altına koymalı..
Kirlilik ile mücadelede, herkes görev üstlenmeli.. Kesenin ağzını açmalı diye düşünüyorum.
Başkent gündemine göz attım yine dün.. Küresel İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu Başkanı Veysel Eroğlu:
- “Sanayinin artık az kirletici sanayi teknolojilerine kayması şart. Türkiye’deki Marmara Denizi’ne akan derelerin ıslah edilmesi ve kirlilik kontrolü yapılması gerekiyor. Katı atık bertaraf kurmayan bütün illerin bu tesislerini kurmaları gerekiyor” demiş ve de eklemiş;
“Deniz yosunları genelde atım sulardaki karbon, azot, fosfordan meydana geliyor.
Güneş ışığı lazım. Hücreler oluşuyor, çok olursa strese giriyor, deniz salyası dediğimiz salya oluşuyor” ifadeleri ile durumu özetlemiş.
Gerçekten böyle ise, gözlenen kirlilik güzel bir bilgi.. Öyle değil mi...!!!!
Başkent gündeminin öne çıkan bu önemli bilgilerini, abonesi olduğumuz İHA' dan öğrendim.
Ankaralı meslektaşım Ahmet Umur Öztürk' ün haberine o nedenle böylesine dikkat kesildim.
Dilerseniz, bahsettiğim haberi aktarayım.. Belki sizin de içiniz bir nebze olsun rahat eder.. Denilenler son zamanlarda ismini sık işittiğimiz müsilaj ile ilgili çünkü.
Haber şöyle geliyor, buyurun sizlerde bir göz atın;
- Küresel İklim Değişikliğinin Etkilerini Araştırma Komisyonu Başkanı ve AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili Veysel Eroğlu, “Deniz yosunları genelde atım sulardaki karbon, azot, fosfordan meydana geliyor. Güneş ışığı lazım. Hücreler oluşuyor, çok olursa strese giriyor, deniz salyası dediğimiz salya oluşuyor” dedi.-
Dikkat kesildiğim sözleri eden sayın Eroğlu, TBMM’de müsilaj (deniz salyası) ile alakalı açıklama yapıyor ve müsilajın sebeplerini sıralayıp ekliyordu net şekilde.
Açtığı her bir başlık, müsilaja nedenin, başlıca nedeni idi bence..
Şöyle diyordu sayın Eroğlu; “Küresel iklim değişikliği ile ilgili bir konu.
Deniz yosunları genelde atık sulardaki karbon, azot, fosfordan meydana geliyor.
Güneş ışığı lazım. Hücreler oluşuyor, çok olursa strese giriyor, deniz salyası dediğimiz salya oluşuyor.
Şehir sularında atık suda azot, fosfor giderilmediği, biyolojik arıtma tesisi yapılmaması. Sanayi tesislerinde azot yükü var.
Çöplerden kirlilik oluşabiliyor.
Marmara’ya akan dereler var. Bu suların kontrol edilmesi gerekiyor.
Karadeniz’den kirlilik geliyor. Küresel iklim değişikliğinin etkisi var.
Marmara Denizi’nden son iki yılda 2.5 derece deniz sıcak.
Kıyı yapılarının akıntıları kesmeyecek şekilde yapılması gerekiyor.
Bazen çok aşırı gübre kullanımı olduğu zaman yüzey sularıyla denizlere gelebiliyor”
Müsilaja yol açanları, adeta tek tek sıralıyordu sayın Eroğlu.. Peki ya, ne yapılmalı bundan sonra..?
Eroğlu, eylem planı hazırlanması gerektiğine işaret ediyor ve başlıyordu konuşmaya.
İfadeleri hayli anlaşılırdı, tam da şöyle diyordu sayın Eroğlu;
“Marmara’ya doğrudan veya dolaylı atık sularını veren bütün belediyeler ileri biyolojik teknoloji atık su tesisi kurmalı, biyolojik arıtmaya dönüştürmeli.
Sanayinin artık az kirletici sanayi teknolojilerine kayması şart.
Türkiye’deki Marmara Denizi’ne akan derelerin ıslah edilmesi ve kirlilik kontrolü yapılması gerekiyor.
Katı atık bertaraf kurmayan bütün illerin bu tesislerini kurmaları gerekiyor. Zirai kaynaklı ilaçların kullanılmasında oluşan kirliliğin azaltılması gerekiyor.
Sıkı denetim gerekiyor. Sanayi su çıkışlarında, belediyelerin katı atık su çıkışlarına denetim yapılması gerekiyor.
Gemi ve teknelerden gelen kirliliğin azaltılması gerekiyor. Mendirek, liman gibi kıyı yapılarının akıntıya uygun yapılması gerekiyor.
Karadeniz’e, Tuna’ya atıklarını veren ülkelerin atık su arıtma tesislerinin iyi işletilmesi gerekiyor”
Gerekenler bu başlıklar altında dile geliyordu yani.. Hatırlıyorum da, biz uzunca süredir Çanakkale boğazını öyle ya da böyle kirleten bazı nokttalardan söz ediyorduk da, kimseye sesimizi duyuramıyorduk.. Demekki, baştan beri doğru yoldaimişiz..