.
Benim çocukluğumda annemden , babamdan ve diğer aile büyüklerimden dinlediğim tek masaldı pamuk prenses yada sindirella aslında bahsettiğim ne kadar sindrellanın masalı olsada benim en sevdiğim masal kurbayı öperek prense dönüştüren pamuk prenses olduğu için burdaki sindrella karakterine pamuk prenses demeyi daha uygun buldum. Pamuk prenses ve yedi cücelerin o meşhur masalıyla büyüdüm ben.. Ama benim babam okadar komik anlatırdı ki o masalı şuan yazarken bile hala düşünüyorumda kendimi gülmekten alamıyorum.Babama göre , pamuk prenses isimlendirmesi olmazdı.. Babam şöyle derdi o masalı anlatırken, Hani o adanada insanların topladıkları beyaz pamuktan yapılmış bir kızçocuğu varya evet işte onun masalı sana anlatacağım dediği anda ben gülmeye başlardım çünkü babam çok komik mimiklerle o masalı bize anlatmaya çalışırken annemde onu karşıdan sadece izleyerek kahkahayı basardı. Anneme göre bu babam için büyük bir eziyetti. Çünkü annem bütün gün yatağından kalkar kalkmaz kahvaltı, ev işi, ardından yemek bulaşık çamaşır derken üzerine birde biz çıkınca kadının akşam hiç hali kalmazdı ama yine de her anne gibi o masal vakti gelince bilmese bile çok güzel masallar uydurur bizi huzurluca uyuturdu annem…
Annem isterdi ki babam da ona biraz yardım etsin. Ama babam tam bir ev erkeği olsada ne masal bilirdi nede yemek bulaşık gibi rutin şeyler sadece oturur tv izler kahvesini sigarasını içer zamanı gelincede yatardı. Her aile de bu böyle değil midir zaten? İşte annemle babam ne zaman kavga etseler babam kendini anneme ancak bize masal anlatarak affettirebilirdi.. Çünkü beceremezdi babam, gerek mimikleri gerekse bilmeden anlatmaya çalıştığı hansel gratel ve pamuk preses masallarını birbirine karıştırır öyle bir sonla bağlardı ki biz kahkaha atarken zaten yorulur ve uyumak için uğraşırdık annem ise kendi kadın aklı ile babamı gözlerin önünde beceriksiz yönüyle terbiye ederdi. Ama babam mükemmel bir baba idi aslında.
Derken geçelim bence artık masalımıza ve masallarla gerçek hayatları ayırt etmeye:
Masalımızın kahramanı sindrella karışımı pamuk prenses olsun ve bu masaldaki tek gerçek sadece net olan bir vurgu olsun: Eğer siz hayallerinize sarılır onların peşinden giderseniz zaten hep özgür olur seçimlerinizi çok iyi yaparsınız.
Hadi başlayalım o zaman:
Pamuk Prensesi hepimiz biliriz aslında.
Kötü kalpli üvey annesi ve kötü kalpli iki üvey kız kardeşi vardır. Ona kötü davranırlar.
O paramparça kıyafetlerle, evi temizleyip yemek yapar. Onlar aynada kendilerini güzelleştirmeye çalışırlar.
Derken bir gün Prens’in balosuna kendilerini davet ettirirler.
Daha doğrusu anne, kızlarının davet edilmesini sağlar. Tabi ki, Pamuk prenses o baloya gitmeyecektir.
O evde kalıp, kaderine küsmeye devam edecektir. Derken, büyük gün gelir.
Üvey kız kardeşler hazırlanırlar, giyip süslenirler, baloya giderler.
Prenses ise evde ağlarken, peri gelir, kabaktan at arabası, farelerden atlar, kertenkeleden fayton sürücüsü yapar.
Bir değnekle de elbiseyi halleder. Parlak elbiseli göz kamaştıran Prensese de son olarak, camdan ayakkabılarla taçlandırır.
Ve sonra Prenses baloya gider, tabii ki Prens’le o dans eder, ama her şey 12’de eski haline dönecektir.
O yüzden aceleyle partiden koşarak ayrılır...
Merdivenlerde cam ayakkabısının tekini düşürür ve Prens ertesi gün bütün evlere teker teker o ayakkabıyla gidip, sahibini arar.
En sonunda, üvey annesinin engellemeye çalışmasına rağmen, Prensese de ayakkabıyı giydirirler ve ayakkabı sadece ona olur. Ve mutlu son.
Bu masalı kızıma hiç anlatmadım.
Anlatmayı da düşünmüyordum.
Prensesini arayan prenslere, prenslerini bekleyen prenseslere, prensle prensesin kavuşunca mutlu sona varacaklarına inanmıyorum.
O yüzden anlatmayı da düşünmüyordum, ta ki Rebecca Solnit’in versiyonunu okuyana kadar. Artık anlatabilirim bu prensesin masalını.
Rebecca’nın versiyonunun adı: Cindrella liberator! (Sindirella’nın özgürleştiricisi)
Yine kötü kalpli anne ve kız kardeşler var.
Sindirella yine hizmetçi. Yine prensin balosu var.
Fakat Rebecca her şeyi farklı anlatmaya başlıyor sonrasında.
Mesela baloya hazırlanan kız kardeşleri anlatırken diyor ki: Kız kardeşlerden Paloma, saçlarını kabarttıkça kabartıyordu. Çünkü zannediyordu ki en kabarık saçlı en güzel olandır. Pearlita ise en güzel kıyafetleri giyme derdindeydi. Çünkü zannediyordu ki, en güzel kıyafetleri giyen en güzel olandır. Fakat gerçek şu ki, saçlarını ne kadar kabartırsan kabart, elbiseleri ne kadar abartırsan abart, baloda her zaman senden daha güzeli vardır...
Üvey kardeşler hazırlanıp, evden gidince, Sindirella yardım istiyor: “Keşke biri gelip bana yardım etse” diyor. Bunu da sevdim. Yardım isteyen biri. Yardımı çağırmak. Sonra beliren peri, öyle bedavadan dağıtmıyor büyülerini. Gidip Sindirella getiriyor bal kabağını, o ikna ediyor 6 tane fareyi. Fareler seve seve geliyorlar çünkü Sindirella meğer onları yemek kırıntılarıyla beslermiş. Kertenkeleler de koşarak geliyor yardıma, çünkü Sindirella meğer onları ormanda gördüğünde hep selam verirmiş...
Saat 12’yi kaldırmış Rebecca. Sindirella yine de, bütün gece prensle dans edip, o kim olduğunu öğrenmeden balodan kaçmaya çalışıyor. Ayakkabısının tekini düşürüyor.
Eve varıyor. Sonra peri teker teker herkese eski hallerine dönmeyi isteyip istemediklerini soruyor. Fareler at olarak kalmayı tercih ediyorlar. Ezildiğimiz yeter diyorlar. Bir tanesi fare haline dönmek istiyor, evde bekleyen çocukları varmış. Kertenkeleler hiç düşünmeden kertenkele hallerine geri dönmek istiyorlar. Duvarlara tırmanabilmeyi ve güneşlenmeyi hiçbir şeye değişmezlermiş.
Sonra yine prens bütün kasabada arıyor ayakkabının sahibini, ama bulunca aşık olup evlenmiyorlar.
Çok iyi arkadaş oluyorlar. Sindirella hayallerindeki pastacıyı açıyor.Prens, prens olmaktan fenalık geçirmiş, bir çiftlikte yaşamak ekip biçmek istiyor. Biri pastacı oluyor, biri çiftçi. Bir sürü arkadaşları oluyor.
Üvey kardeşler de kurtuluyor annelerinin zulmünden.
Saçlarını kabartan Paloma, tahmin edin ne oluyor, kuaför!
Peki en güzel elbisenin peşindeki Pearlita? O da terzi...
Sindirella, Paloma ve Pearlita üvey annenin gölgesi üstlerinden gidince, çok iyi arkadaş oluyorlar. Herkes özgürleşiyor. Prens bile.
Üvey anneyi soracak olursanız, en çok orasını sevdim galiba masalın...
Üvey anne fırtınalı gecelerde ağaçlardaki uğultu oluyor. Sindirella’nın öz annesi, gemi kaptanıymış meğer. Dönüyor seyrinden.
Ve bir gün evlenecek prens ve Sindirella. Ama birbirleriyle değil, başkalarıyla.
Ayrıca bunu konuşmak için henüz çok erken, çünkü ikisi de henüz çok gençler.
Keşke bütün masallar böyle bitse. Prensle prenses birbirine değil, hayallerine kavuşsa her şeyden önce.
Bende bu masalın diğer telaffuzunu okuduktan sonra artık kızıma sanırım anlatabilirm anlatabilirim Sindirella’yı.
O benim prensimse, dilerim ilk kavuşacağı şey hayalleri olsun.
Buradan gece uykusuna gözlerini kapayan bütün küçük prenslerede bunu dilerim.
İhtiyaç duyduğunuzda yardım isteyin. Büyü için siz de çalışın.
Hayvanları kollayın, onlara nazik olun. (Belki bir gün bir büyü için gerekirler).
Affedici olun, herkes değişebilir.
Hayallerin peşinden koşun, prens ve prenseslerin değil.
Bir de anneler, dikkatli olun, fırtınada ağaçlardaki uğultu gibi olmayın.
Kızlarınızı ve oğullarınızı, orkestra şefi gibi yönetmeyin. Bırakın kalplerindeki müziği çalsınlar.
Ve kızlar unutmayın, ne kadar kabartsanız da, ne kadar abartsanız da baloda her zaman sizden güzeli vardır.
SEVGİYLE KALIN