Tüm derdimiz bu değil mi zaten? Kendine yetebilmek. Neredeyse doğar doğmaz eğitilmeye başlamamız, okul biter bitmez ve hatta bitmeden iş arayışımız, ailemizden kopmamız, kendimizi çeşitli sertifikalar
Tüm derdimiz bu değil mi zaten? Kendine yetebilmek. Neredeyse doğar doğmaz eğitilmeye başlamamız, okul biter bitmez ve hatta bitmeden iş arayışımız, ailemizden kopmamız, kendimizi çeşitli sertifikalara boğarken bir yandan da her yere yetişmek için at gibi koşturmamız?
Peki, bunca çabanın ardından ne oluyor, kendimizi günün sonunda farklı farklı yetersizlik duygularıyla yalnızlıktan ölürken buluyoruz.
Ne zaman bu hale geldik? Bizi bu hale getiren kim ya da ne? Kendimizle baş başa kalmak bizi neden bu kadar çok korkutuyor? Onca koşturmaca içinde gözden bir şeyler kaçırıyor olabilir miyiz?
Çocukluğumuzdan itibaren sürekli kıyaslandığımız, yanlış kişilerle ilişki kurduğumuz, konu komşuya fazla kulak kabarttığımız, aynı zamanda standartların fazlasıyla “kime göre neye göre” olduğu bir evrende yaşadığımız için olsa gerek kendimizi ziyadesiyle yetersiz hissediyoruz. Bu hissin farkında olabilmek bana göre büyük başarı.
Ben yıllarca birtakım yetersizlik hisleriyle yaşadığımı henüz fark edebiliyorum ve şimdi bunun üzerine gidiyorum. Aslında yeterliyim, en doğrusunu bildiğim şekilde yaşıyorum, kimseye zararım olmaması bir yana, faydalı olabilmek uğruna da kendimi harap ediyorum. Ama arka planda hayır eksiksin diyen bir ses, arkamdan çekiştiren bir el sürekli oluyor. Eğer bunun farkına varabiliyorsam duruyorum, durmak da bir beceriymiş mesela bunu öğrendim. Fark edemiyorsam zaten oradan oraya savruluyorum.
Tüm bunların yanı sıra bir başka boyut da yetersizliklerimizi başkalarıyla kapatmaya çalışmamız. Özellikle partnerlerimizle. Çoğu kavga gürültünün, hayal kırıklıklarının altında sanki bu yatıyor. Diyoruz ya bir elmanın iki yarısı olmak, neden bir tam elma olup yan yana yürümeye çalışmıyoruz?
Son zamanlarda ayrılıkların kabus gibi yaşandığını gözlemliyorum. Kabul zaten ayrılıklar zordur, ama eskisinden daha mı kötü geçiyor nedir, bir türlü bırakıp gidememe, gitmesine izin verememe hali. Büyük tutkuları istisna tutarak söylemek isterim ki, acaba çok fazla anlam yüklüyor, kendi eksiklerimizi partnerimizin tamamladığını zannediyor, gitmemesi için kendimizden ödün bile veriyor olabilir miyiz? Sadece soruyorum. Yoksunluklarımızı içimizde değil de karşımızda arama ihtimalimiz nedir?
Gelmiş olduğumuz nokta aslında tam tersi olmalıymış gibi duruyor. O kadar çok online tanışma uygulaması ve o kadar çok seçenek var ki, insan biri olmazsa diğeri olur zaten gibi düşünmüyor mu? Günün sonunda sola sağa kaydırarak kendimize uygun “o” insanı aramıyor muyuz?
Seçenekler sonsuzmuş gibi duruyor, amacımız artık beyaz atlı prensler veya hanım hanımcık prensesler değil bunun da gayet farkındayız, partnerimizin mükemmel olmasını, akşam gelirken çiçekler almasını, yemek pişirebilmesini, masaj yapmak için nazlanmamasını artık şu yüzyılda bekliyor değiliz. İlişkiler de öyle evrildi ki artık çoğunlukla beklentimiz herhalde bizi anlaması, anlaması ve anlaması oldu. Tabii yine çiçek almasını da bekleyebiliriz, ama en azından kırmızı gül klişesinden kurtulsa iyi olur. Bizi anlasın diye bekleyip durduğumuz “o” kişi bizim yoksunluğumuzu alıyor mu peki? Zannetmiyorum. Peki neden vazgeçemiyoruz?
Mesele herhalde yalnız kalma korkusunda yatıyor. Kendimize yaptığımız onca yatırım sadece parlak bir işe girip, ölesiye çalışıp, akşam ayağımızı uzatıp TV izlemek için olamaz değil mi?İnsanın önce kendisini tanımakla başlaması gerekiyor, yıllarca kendimizle yaşayıp benliğimizi bazen unutuyoruz. Nelerden keyif alıyoruz? Otomatik pilota bağlayıp robot gibi işten gelip yemek yedikten sonra TV başına geçmemek için tam olarak ne taraftan kendimize bir bakmamız gerekiyor? Yıllar geçiyor, kuşlar uçuyor ve biz yerimizde sayıyoruz. Şunları bunları yapalım gibi bir öneri listesiyle kimseyi boğmak istemem ama benim bu konudaki tercihim dikkatimi önce benliğime döndürmek oldu. Partnerimize gösterdiğimiz ilgiyi biraz kendimize döndürsek mesela, belki o yalnız kalma hissi yok olup gidecektir. Kendi kendimize yetebildikten eğer zamanı geldiyse karşımızdakinden de daha rahat vazgeçebiliriz. Vazgeçmek çok zor ama bir o kadar da erdemli değil mi?