Yunan mitolojisini bilir misiniz desem kaç kişi evet der tartışılır…

Yunan mitolojisini bilir misiniz desem kaç kişi evet der tartışılır…
Bende biraz bu konuda araştırma yaparak sizlerle paylaşmak istedim:
Yunan Mitolojisinde kötu¨ şansı temsil eden Sfenks’e ait bir bilmece vardır: “Hangi varlık sabah dört ayak u¨stu¨nde, öğlen iki ayak u¨stu¨nde ve akşam u¨ç ayak u¨stu¨nde yu¨ru¨r?” İnsanın emekleyen bebekliğine, ayakları u¨stu¨ndeki yetişkinliğine ve bastonla bu¨tu¨nleşen yaşlılığına işaret eden bu mitolojik bilmecenin yanıtı insandır.
 
Bir bilmecemiz var: Sabah çocukların annesi, öğlen kamuya açık seyirlik bir malzeme ve akşam kocasının karısı olan canlıya ne denir? Sorunun yanıtı, gündelik hayatın kısır döngüsünde; her an üzerinizde hissettiğiniz ‘Erkek Bakışı’nın kanıtı niteliğinde.
Sinema kuramcısı Laura Mulvey ise Sfenks’in Bilmeceleri filminde aynı soruyu yine akıllara getirir. Bu defa deniz kızı, Siren gibi kadın mitolojik karakterlerin yardımıyla; kadına yu¨klenen farklı prototipleri gu¨ndeme taşır ve bilmeceyi simgesel anlatımla değiştirir: “Sabah çocuklarının annesi, öğlen kamuya açık seyirlik bir malzeme ve akşam kocasının karısı olan canlıya ne denir?” Yanıt bu defa kadın olur.
 
Laura Mulvey’in 70’li yıllarda öne su¨rdu¨ğu¨ ‘male gaze’ yani Erkek Bakışı Kuramı, tam da bu sorunu ele alır. Mulvey’e göre sinemadaki kadın karakterlerin varlığı, erkek egemen bakışın onları nasıl görmek istediğine bağlıdır. Sfenks’in Bilmeceleri filmi de çoğunlukla Holywood filmlerinde rastlanılan erkek bakışına bir eleştiri olarak, feminist sinemanın en eksantrik örneklerinden birini ortaya koyar.Bugu¨n hala erkek bakışına göre temsil edilen kadın karakterleri fark etmek için; herhangi bir televizyon dizisine bakmanız yeterli oluyor. Fakir ve sırılsıklam aşık, çocukları için saçını su¨pu¨rge eden, zengin ve kötu¨ kalpli, du¨nyalar gu¨zeli ve kurtarıcısını bekleyen, kendi ayakları u¨zerinde duran ama kötu¨ kalpli, seks özgu¨rlu¨ğu¨ne sahip ama hep yanlış yolda olan varlığa ne denir? Yanıtı artık biliyorsunuz!
 
“KADIN DOĞULMAZ, KADIN OLUNUR”
Oturması, kalkması, gu¨lmesi, koşması, memesi, kilosu, anneliği, anne olmaması, seks hayatı, evlenme çağı, bekar kalabilme sınırı, maaşı, makyajı, saçının rengi, eteğinin boyu, söz hakkı, susma vakti, gu¨zelliği, çirkinliği ve mesleği sadece erkek bakışıyla değerlendirilerek; erkek gözu¨nden bir kalıba girmesi beklenen kadın karakterler; maalesef ne yalnızca sinemanın kurgusal bir yu¨zu¨ ne de yalnızca Pamuk Prenses masallarına ait bir mit. Hepsi erkek bakışına göre şekillenen ‘kadın olma’ halinin birer tezahu¨ru¨…
 
Tu¨m bu kalıplar, yazar Simone de Beauvoir’ın “Kadın doğulmaz, kadın olunur” sözu¨nu¨ akıllara getiriyor. Beauvoir’a göre kadın, medeniyetler tarihinin bir u¨ru¨nu¨du¨r ve böylece kadın, ‘ötekinin bakışına bağımlı’ bir konuma gelmiştir. Aslında doğuştan sahip olmadığı, kadının özu¨nde bulunmayan, yalnızca toplum tarafından işaret edilen ‘kadınlık denilen şey’ onun için yaratılmış olur. Diğer yandan bireysel olarak da her kadın, çocukluğunun u¨ru¨nu¨du¨r aslında… Erkek bakışına maruz kalmak, çocukluktan başlar ve daha çok ku¨çu¨k yaşlardan itibaren kadınlar, eril bakış tarafından gözetlendiğini hisseder.
Kadın olmak zor zanaat azizim!- ile başlayan onlarca edebiyat eseri, daha doğmadan cinsiyeti yu¨zu¨nden istenmeyen kız bebekler, ‘bir erkek doğuramadın’ diye baskı gören anneler, toplumsal baskı ile su¨rekli engellenen kadınlar...
 
  Kadınlar olarak hayatın kısır döngu¨su¨ içinde sık sık gözetleniyor gibi hissediyor ve farkında olmasak da u¨çu¨ncu¨ bir göze, eril bakışa göre davranışlarımızı ve nasıl göru¨ndu¨ğu¨mu¨zu¨ şekillendiriyoruz. Hatta öyle ki kabul etmek istemesek de maalesef ‘onaylanma ihtiyacı’ kadınlarda, erkeklerde olduğundan daha baskın bir rol oynuyor.
 
 İŞTE BENDE BÜTÜN KADINLARA HİTABEN BİR YAZI YAZMAYA KARAR VERDİM:
 
Kadın olmak için bir şarkı yazmak isteseydik eğer bu şarkı, içimizdeki savaşçı kadına olurdu sanırım.
Ben de kendime yazdığım bu şarkımda içimdeki savaşçı kadına  saygılarımı ileteceğim .
Aynı zamanda, ondan beklentilerimi de ileteceğim.
Biraz sakin olmasını, arada bir yanıma oturup çay içmesini teklif edeceğim.
Terli terli zırhlarının içinde çok yoruluyor garibim. Her yeri tehdit sanıyor.
Don Kişot gibi havalara kılıçlar savuruyor düşman yokken bile.
Biraz nefeslensin, manzaraya bakıp dinlensin, çiçek kokularını içine çeksin istiyorum.
Nereden çıkardı bilmiyorum ama bazen, olur olmaz senaryolar fısıldıyor.
Diyorum ki, olacak şey mi bu, nereden aklına getirdin bunları?
Ama işte laf geçiremezsiniz koca miğferinden.
Evet evet, miğferini kuşanmışların kulağına kolay kolay laflar fısıldayamazsınız.
Bizimki de öyle.
 
Şarkının giriş bölümü, onun bugüne kadar kazandığı zaferlerden bahsedecek.
Zor anlarımda, yumruğu sıkıp koşarak girdiği karanlık ormanlardan, zırhı parça parça olduğu günlerde bile elleriyle en tepeye diktiği bayraklardan, aç susuz sığındığı mağaralardan korkusuzca çıkıp güneşe baktığı anlardan bahsedecek.
Ona saygılarımı ileteceğim bu bölümde.
Ve teşekkürlerimi tabii. O olmasaydı buraya varamayacağımı bildiğimi söyleyeceğim o savaşçı kadına.
Bahçede ona benzeyen bir taş bulduğumu ve her gün geçerken, ona selamda kusur etmediğimi söyleyeceğim.
Kimse zaferlerinin göz ardı edilmesini istemez.
Fakat nakarat, bambaşka bir yere gitsin istiyorum.
Nakaratta, ona miğferini çıkarıp bana kulak vermesini isteyeceğim.
İstediği tepede oturabiliriz, istediği rüzgarları davet edebilir.
Beraber şöyle bir manzaraya bakıp, birlikte kurduğumuz bu ülkenin tadına varalım istiyorum.
 
Biraz daha erdemli bir savaşçı olabilmesini dilediğimi, kibar bir dille anlatacağım.
‘Her şey yolunda merak etme’ demek istiyorum ona.
‘Barış var artık burada, kılıcını hep önünde tutmasan da olur’ demek mesela.
Yüzüne, eriyen sıcacık tereyağı gibi bir gülüş yerleşsin istiyorum ve o bütün diğer ifadelerin altında hep var olsun.
Nakaratta fazla bağırmadan, sakince ona bu fikrimi söyleyeceğim.Sonra susacağım. Bir ud çıkagelip, benim dediklerimi aynen tekrar edecek o güzel sesiyle. Sadece nakaratı.
Sonra sözü savaşçı kadına bırakacağım.
Eğer söylemek istediği bir şey varsa, söyleyebilir. Yoksa A’yı tekrar edip, yine nakaratla bitireceğim.
Ne dersiniz, güzel olur mu böyle bir şarkı?
Dinler mi
sizin de içinizdeki savaşçı?
Bütün savaşçı kadınlarımıza selam olsun sevgiyle kalın ve savaşmaktan asla vazgeçmeyin….