Vallahi kırıldım ortadan ikiye.
Vallahi kırıldım ortadan ikiye. Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim (sanki çocukken ben de aynını anneme dememişim gibi!).
Büyüyor bizim kız; Geçenlerde farkettim ki,resimli bir günlük yapmış kendine. Unutmak istemediği şeylerin resmini çiziyor. Birkaç kelime yazıyor üzerine, hatırlatıcı olsun diye. Geçen gün sadece bir sayfasını gösterdi bana. Diğerleri özelmiş. O artık çocuk değilmiş, kendi özeli varmış. Her şeyini bana anlatacak değilmiş.
Bir yanım saygı duymak ve tamam deyip gidebilmek istedi, öbür yarım naz yapıp, hatta ağlamaklı bir yüz takınıp “nolur, noluur” diye yalvarmak. Sonuç olarak gizli gizli bakmak suretiyle o resimlerin hepsini gördüm. Kendime kızmıyorum, yine olsa yine yaparım.
Hem seviniyorsun büyüdüğüne hem de bi’ burukluk hissediyor insan. Yakınlığını kaybetmiyorsun aslında, başta öyle gelse de; kişisel alanını, mahremiyet sınırını belirliyor sadece.
Geçenlerde resim konusunda derinleşmek için bir öğretmene yahut okula ihtiyaç duyup duymadığını sordum. Bana eğer bir okula giderse ya da öğretmenle çalışırsa o zaman onların dediğini yapması gerekeceğini, kendi içinden geleni unutabileceğini söyledi. Eğer öğretmen benimle yan yana resim yapmak isterse olur ama dedi. “Ben onu izlerim ama yine kendi istediğimi yaparım.”
Bir an düşündüm; bir üretimin, yaratıcılığın değerli olabilmesi için belli bir yöne doğru gelişmesi/ilerlemesini beklemek tuhaf geldi birden. Sanki resim yapmak belli bir yöne doğru gelişmeli ve o yön sanat okulu tarzında olmalı...
Onun içinden gelen bir şey hali hazırda var oysaki. Ve o onu yapmak istiyor... Ne doğal!
Sık sık aniden gelen ilhamla şarkı besteler. Bazılarını kayıt altına alıyorum, bazılarını kaçırıyorum. Bazılarından o kadar etkileniyorum ki kaydetmeyi unutup, çıt çıkarmadan dinliyorum. Gece hikaye uydurmadan mümkün değil uyumuyor. Fısıltılarının arasında betimlemeler yakalıyorum. Cemre’nin resimleri, hikayeleri ve müziği... Okulsuz ve muazzam! Belki bir gün bir tekniğe merak duyar ve öğrenmek ister. Şimdilik doğaçlama takılıyor. Belki de içinden geleni ellerine, diline ve kalbine iyice işliyor...
Bana en çok şarkılarını, resimlerini ya da hikayelerini hiçbir şey ile kıyaslamaması garip geliyor. Bu benim için çok şaşırtıcı. Ben yaptığım her şeyi kıyaslardım. Yeterince güzel mi?
Yeterince iyi mi? Değerli mi?
Cemre için hepsi değerli.
Bazı işlerini diğerlerine göre daha çok seviyor. Ya da bazı denemelerinin sonuçları kendi istediği gibi olmuyor. Kızıyor, yırtıyor, yeniden deniyor. Bazen de hayal kırıklığı içinde, “ben yapamıyorum” diyerek oturuyor. Sarılıyoruz.
İçinden geleni değerli bulması, kıyaslamaması, ona sıkıca tutunması çok hoşuma gidiyor. Ben de öğreniyorum. Deniyorum.
Geçen akşam kendi emeğime değer biçerken hep kültürün değer zeminini kullandığımı fark ettim. İçine sığamadığım bir şey o zemin benim. Ben de çıkmaya niyet ettim. İçimden geldiği gibi, hislerimle davranabilirim. Hiçbir zeminin değer hiyerarşisine uyum sağlamak, kıyas yapmak zorunda değilim... Benim içimdeki bilgelik, topluluğuma hizmetim, armağanım değerli! Kıyas yapmama gerek yok ki!
Oh! Kültürün bütün değer hiyerarşisini bıraktım gitti!