Yaşlanınca başlayan her şey bedenimizi de etkiliyormuş…
Yaşlanınca başlayan her şey bedenimizi de etkiliyormuş…
Bunu biliyor muydunuz bilmiyorum ama yaşlanmaktan hep korkmuşumdur ben… Yaşlanan bir anne ve babaya rağmen gün gelirde bende yaşlanırsam nasıl olacak diye zaman zaman düşündüğüm zamanlarımda olmuştur elbet…
Derler ya hani en çok neyden korkarsan o başına gelir miş diye…
Bugün ki yazımda ele aldığım birazda araştırmalara yer verdiğim satırlarımı sizlerle paylaşmadan önce tek temennim olacak hiçbir zaman yaşlanmamanız dileğiyle…
Hayat aslında 35 yaşından sonra ağır gelebiliyor muş insana… 35 geçince anladım bende artık yavaş yavaş yaşlılığa doğru ilerlerken bedenimde de değişimlerin olduğunu…
Hadi gelin birlikte bakalım yaşlanmaya an kala bedenimiz bize nasıl sinyaller veriyor muş;
Bir sözle başlamak istiyorum ne güzel demiş Margaret Atwood;
“Ama bittiğinde acıyı kim hatırlayabilir ki?
Ondan geriye kalan tek şey bir gölgedir, zihinde bile değil, bedende.
Acı seni işaretler, ama göremeyecek kadar derin.”
Etkileyici ve bir o kadar da doğru sözler. Yaslıyken duygusal olarak verdiğimiz tepkilerin yanı sıra fiziksel olarak verdiğimiz tepkiler de önemli, çünkü bedenlerimiz bizlere, kendi yas sürecimizi nasıl yaşadığımızı ve neye ihtiyacımız olduğunu anlamamız için kıymetli ipuçları veriyor.
Yorgunluk, baş ağrısı & dönmesi, mide ağrısı & bulantısı, terleme, kas & eklem ağrısı, göğüs bölgesinde sıkışma, sindirim problemleri, kalp atışlarının düzensizliği… Bedenimize neler oluyor? İçimizde neler oluyor da bedenimiz bu tepkileri veriyor?
Kırık kalp sendromunu anlatarak devam etmek isterim. Kırık kalbimizden dolayı hastaneye gitmek zorunda kalabileceğimizi hiç duydunuz mu bilmiyorum ama bahsettiğim gerçek bir tıbbi terim. Sevilen birinin ölümü, bizde derin izler bırakan diğer yaslarımız, yaşadığımız travmalar; işte vücudun bu durumlarda verdiği tepkilerden biri kırık kalp sendromu. Kalp krizi benzeri ani bir göğüs ağrısıyla ortaya çıkıyor ama kalp krizindeki gibi damarlarda ani bir tıkanıklık olmadan, kalbin sol tarafındaki kalp damarlarında kan akışının yavaşlaması sonucunda oluşuyor. Sadece kalp rahatsızlığı değil, yapılan araştırmalar gösteriyor ki özellikle travmatik yaslarda, bedensel rahatsızlıklar kansere kadar ilerleyebiliyor. Evet, çoğumuzun vücudunda kanser hücreleri var ancak normal yaşantımızda bağışıklık sistemimiz onları kontrol altında & yönetilebilir halde tutabiliyor.
Yas deyip geçmeyelim. Yaslıyken bedenimizde bir şeyler oluyor.
Yaşadığımız stresli, travmatik, korku, pişmanlık dolu durumlar ve/veya içinde bu elementleri de barındıran yaslı hallerimiz adrenalin ve kortizol (stres hormonu) gibi bir hormon kokteyli üreten adrenal bezlerimizi uyarıyor. Örneğin bu hormon kokteyli kalbin pompalama yeteneğini azaltarak kırık kalp sendromuna yol açabiliyor veya bağışıklık sistemini baskılayarak o ana kadar bizden uzak tutulan hastalıkların yaşanmasına sebep olabiliyor.
Bedenimizde olanlar sadece bunlarla sınırlı kalmıyor. Yasımızın içinden geçerken vücudumuzun pompaladığı bu hormon kokteyli, aslında ortada hayatımızı tehdit eden fiziksel bir tehlike belirtisi yokken bizi "kaç veya savaş" algısına sokuyor. Beden, bu hormonlara cevap vererek bizi korumaya çalışıyor, sempatik sinir sistemi devreye giriyor. Ama fark şu ki etrafta ne kaçacak bir yer ne de savaşacak birileri var. Bu arada kalma durumu yaslı kişilerin içten içe hissettikleri gerginliğin başlıca sebebi. Yas sürecinin içinden geçerken kavgaya tutuşan ailelere veya arkadaşlara ait haberler duymuşsunuzdur. Sebebi, etrafta savaşacak kimse yokken birbirimizi tehdit olarak algılamamız.
Bununla birlikte, kaçacak bir yerimiz olmadığında beynimizin planlama kısmından sorumlu prefrontal korteksine de ihtiyacımız kalmıyor. Beynin o bölümündeki kan akışı azalıyor. İşte bu yüzden yas tutan kişiler de konsantre olma, karar verme, makul ve mantıklı olma becerileri azalıyor. Çünkü bunları yapabilmek için beynimizin ihtiyacımız olan kısımlarına kan gitmiyor.
Peki bu kan nereye yönleniyor? Bizi savaşa hazırlamak üzere kaslara. Eğer kaslar bu enerjiyi koşmak veya kaçmak yoluyla dışarı atamazsa mide bulantısı, ishal veya kusma işlemleriyle sistemden tahliye oluyor. Bu da yaslı halimizin sindirim sistemi ile ilişkisi.
Bir önceki paragrafa, prefrontal kortekse geri dönersek, azalan kan akışından dolayı rasyonel olma, odaklanma ve konuşma becerilerimizin etkilendiğinin tekrar altını çizmek isterim. İşte bu yüzdendir ki, özellikle yasın ilk dönemlerinde yaslı kişileri konuşmaya veya ‘’dertleşmeye!’’ zorlamak, "hadi konuşursan açılırsın" demek o kadar yanlış bir yönlendirme ki…
Bir de donakalma var tabii ki. Ne savaşabildiğim ne de kaçabildiğim durumlarda hayatta kalmamı sağlayan kendimi kapatma tepkisi. Yaslı insanların hiçbir şey yapmadan sadece tavana bakmak veya uyumak istemesi veya yaslı insanlardan duyduğunuz "cenazeye nasıl gittiğimi hiç hatırlamıyorum, cenaze nasıl geçti hiç hatırlamıyorum" yorumları bununla ilgili. Çünkü sinir sistemimiz donarak & kendini kapatarak bu zorlayıcı süreçten geçmemize yardımcı olur.
İşte bu anlattığım durumların hepsi yas sürecinde bedenimizin verebileceği tepkiler. Önce bu tepkilerin normal olduğunu görerek halimizi kabul etmek, yavaşlamak ve içlerinde biraz demlenmek önemli. Kendimizi eleştirmeden, yargılamadan halimizi gözetmek gerekli. Sonrasındaysa bu farkındalığı bir içgörüye dönüştürmek sağaltıcı oluyor; kendimizi hazır hissettiğimiz zaman, bize uygun gelen şekillerde yasımızı ifade edebilmek. Mesela, donup kaldığımız durumlarda hareket etmemizi sağlayacak pratiklere yönelmek veya savaş durumunda olduğumuzda sinir sitemimizi rahatlatacak uygulamaları keşfetmek. Yasla yaşamak ve yasın hayatımıza entegre olmasına alan açmak bu işte.